AVRUPA BİRLİĞİ (AB)

Senem AYDIN DÜZGİT views2614

Avrupa Birliği (AB), coğrafi olarak Avrupa’da yer alan 27 ülkenin üyesi olduğu uluslararası bir kuruluştur. AB’yi diğer uluslararası örgütlerden ayıran en önemli özellik, birçok farklı politika alanında üye ülkelerin ulusal egemenliklerini önemli ölçüde üyesi oldukları AB’ye devretmiş olmasıdır. AB’ye üye olmak isteyen ülkelerin coğrafi olarak Avrupa’da olması ve Kopenhag Kriterleri (demokrasi ve hukukun üstünlüğü, işleyen piyasa ekonomisi ve AB müktesebatının tümden kabulü) adı verilen üyelik kriterlerini karşılaması gerekmektedir. AB’nin temel kurumsal yapısı, yasa tasarıları hazırlamak ve uygulamayı izlemekle sorumlu Avrupa Komisyonu; yasa yapımından sorumlu Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’ndan oluşur. AB müktesebatının ihlallerine ilişkin davalar ise Avrupa Adalet Divanı’nda karara bağlanır.

AB, İkinci Dünya Savaşı’nın bitimini takiben, 18 Nisan 1951 tarihinde altı kurucu üye ülkenin (Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg) imzaladığı Paris Antlaşması’yla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) olarak kurulmuştur. AKÇT’nin kurulmasındaki temel amaç, savaştan ötürü büyük tahribat yaşamış olan Avrupa’da kalıcı barışın sağlanması için savaşın ana ham maddesi olan kömür ve demir kaynaklarının ve üretiminin bir araya getirilmesidir. Antlaşmaya göre, kömür ve demir üretimi ile ilgili kararlar ulus-üstü fonksiyonlara sahip, bürokratik işleri yürütecek olan ve ilk başkanlığını Fransa’da üst düzey bir bürokrat olan Jean Monnet’nin üstleneceği Yüksek Otorite’ye bırakılmıştır. Antlaşma ile birlikte ayrıca Bakanlar Konseyi ve Adalet Divanı gibi kurumlar da kurulmuştur.

AKÇT’nin kurulmasını takiben üye ülkeler nükleer enerji alanında bir Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (Eurotom) yaratılması fikrini tartışmaya başlamıştır. Bu dönemde Benelüks ve Batı Almanya hükûmetleri ise ortak pazar kurulması yönünde irade göstermişlerdir. 25 Mart 1957 tarihinde kurucu altı üye ülke tarafından imzalanan Roma Antlaşması’yla ortak pazar sürecini başlatan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Euratom aynı anda iki ayrı kurum olarak kurulmuştur. AET’nin kurumsal yapısı AKÇT’ye benzer bir şekil almıştır. Üye ülkelerin bakanlarından oluşan karar alma mercii Konsey ve topluluğun bürokrasi kanadını oluşturan Komisyon, bu yapının ana taşlarını oluşturmuştur. AET, AKÇT ile ortak olarak parlamento ve mahkemeleri (Avrupa Adalet Divanı’nı) paylaşmıştır. AET’nin kurulmasını takip eden ilk yıllarda Komisyon aktif bir rol üstlenmiş ve bütünleşmeyi hızlandıracak sürece imza atmıştır. 12 Mayıs 1960 tarihinde Bakanlar Konseyi, Roma Antlaşması’nın öngördüğünden daha hızlı bir sürede topluluk içindeki ticaret vergilerini kaldırma ve dış ülkelere karşı ortak gümrük vergisi uygulama kararı almıştır. Aynı tarihte kabul edilen hüküm ile Ortak Tarım Politikası (OTP) tesis edilmiştir. OTP ile birlikte üye ülkeler tarım üretimini ortaklaşa kontrol etmeye ve topluluk içindeki tüm çiftçiler ürünleri için aynı fiyatı almaya başlamışlardır.

1960’lı ve 1970’li yıllarda özellikle Fransa’nın ortak tarım politikası ve bütçe ile ilgili itirazlarını takiben Avrupa entegrasyonu sekteye uğramıştır. Bu dönemde yaşanan en önemli iki gelişme 8 Nisan 1965 tarihinde imzalanan Birleşme Antlaşması ile AKÇT, Euratom ve AET yürütme organlarının tek bir Komisyon altında bir araya getirilerek Temmuz 1967’de Avrupa Topluluğu’nun kurulması ve Ocak 1973’te Birleşik Krallık, İrlanda ve Danimarka’nın AT’ye üye olmasıdır.

Duraklama döneminin ardından 1986 yılında Avrupa Tek Senedi’nin imzalanmasıyla Avrupa entegrasyonunda önemli bir sıçrama gerçekleşmiştir. Tek Senet ile AT, 1992 yılına kadar üye ülkeler arasında ortak pazardan tek pazara geçmeyi, ticaret engellerinin tamamını kaldırmayı ve sermaye ile iş gücünün serbest dolaşımını hedeflemiştir. 1980’li yıllarda AB güney Avrupa ülkelerine de genişleyerek İspanya, Portekiz ve Yunanistan’ı bünyesine katmıştır. Aralık 1991 yılında Maastricht Zirvesi’nde kararlaştırılan ve Şubat 1992 yılında imzalanan antlaşmayla Avrupa Birliği kurulmuştur. Maastricht Antlaşmasıyla aynı zamanda Avrupa parasal birliği de kurulmuş, yani bütün üye ülkelerin kullanacağı bir para birimi olan Avro’ya geçilme kararı alınmıştır. 1995 yılında İsveç, Finlandiya ve Avusturya’nın da katılmasıyla genişleyen AB, 2000’li yıllara girerken ekonomi alanında tek pazara ve para birimine sahip, siyasî alanda iş birliğine açık ulus-üstü bir birlik hâline gelmiştir. 2004 ve 2007 yıllarında yaşanan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine genişlemeyle birlikte Birliğin gelecekteki kurumsal yapısı yoğun bir biçimde tartışılmaya başlanmış ve bu tartışmalar Ocak 2009’da yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Lizbon Antlaşması ile Birliğin birçok politika alanındaki karar alma mekanizmalarında ulus-üstü yapının gücü artırılmıştır. Bir yandan genişleme politikasını da sürdüren AB, 2000’li yıllarda Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye’ye genişleme perspektifi vermiş, 2013 yılında Hırvatistan’ı da üyeliğe kabul ederek bugünkü 27 üyeli yapısına ulaşmıştır.

Avrupa Birliği, İkinci Dünya Savaşı’nın kıtada yarattığı tahribatın ardından Fransa-Almanya arasında kalıcı barışın kurulmasında, Avrupa devletlerinin kapasitelerinin güçlendirilmesinde ve özellikle 1980’ler ve sonrasında bölgede demokrasinin tesisinde büyük rol oynamış bir uluslararası örgüttür. AB aynı zamanda çok taraflı liberal uluslararası düzenin oluşturulmasında Amerika ile birlikte önemli rol oynamış ve bu düzenin en büyük savunucularından biri olmuştur. AB’de ulus-üstü entegrasyonun ilerlemesiyle birlikte AB’nin Avrupa vatandaşlarından uzaklaşması, AB nezdinde demokrasinin inşası ve kurumsal yapının geleceği tartışması güncelliğini korumuştur. Son yıllarda art arda yaşanan Avro krizi, mülteci krizi, Brexit (Birleşik Krallık’ın 2016 yılında yapılan ulusal bir referandumla AB üyeliğinden ayrılması), Rusya’nın bölgedeki etkinliğini artırması ve en son COVID-19 gibi bölgesel ve küresel krizler, bu tartışmayı derinleştirmiş ve AB’nin krizler karşısındaki etkinliğini yoğun bir sorgulamaya açmıştır. AB ülkeleri bu meydan okumalara karşı AB bünyesinde çeşitli ortak politikalar oluşturmayı başarmış olsalar da AB vatandaşlarının AB’ye olan güvenlerinin birçok ülkede düşüşte olması, AB içinde kuzey ve güney ülkeleri arasında büyüyen ekonomik ayrım, AB ülkelerinde yükselişte olan AB karşıtı akımlar ve bazı AB üye ülkelerinin demokrasiden uzaklaşması gibi temel sorunlar çözülmeyi beklemekte ve AB’nin geleceği üzerinde büyük ölçüde belirleyici olacak rollerini korumaktadır.

Senem Aydın Düzgit

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi