Barışın tarihi savaşın tarihi kadar eskidir. Bu nedenle barışın tanımı da birçok kere farklı biçimlerde yazılmıştır. Barışı tanımlamak için öncelikle çatışmalı ortamların ne tür sorunlar ürettiğini anlamak gerekir. Çatışmalı süreçler siyasî, sosyo-ekonomik, hukukî, askerî ve benzeri birçok açıdan sorunlar üretir. Bu sorunlar, çok farklı aktörlerle farklı mekanizmalar/müdahalelerle çözülebilir. Barış, çatışmada taraf olmuş ya da öteki olarak görülen kişiler, kurumlar ve grupların birbirlerine karşı psikolojik yaklaşım, tutum ve davranışlarında bir değişiklik içermek zorundadır. Bu hem bilişsel hem duygusal hem de davranış düzeyinde değişimi gerektirir. Barış “öteki” olarak görülen grupla yeni bir ilişki kurma biçimi geliştirmektir. Dahası bu daha eşit kurulan ilişkinin kurumsal olarak koruma altına alınması ve siyasî ve iktisadî yeni zeminin dışlayıcı ve ayrımcı olmayan mekanizmalar üretmesi gerekir.

Çatışmalı ortamların yarattığı ortamda üç çeşit şiddet türüne rastlanabilir: 1) Doğrudan şiddet; öldürme, tecavüz, işkence gibi, vücut bütünlüğüne yönelik saldırılardır ve diğer şiddet türlerine göre daha görülebilir niteliktedir. 2) Yapısal şiddet; iktisadî ve/veya siyasî yapılanmalarla bireyin gelişimine engel olan ve doğrudan şiddete de yol açabilecek eşitsizliklerdir. Kimlik üzerinden yaşatılan her türlü ayrımcılık, kimliklere karşı üretilmiş ırkçılık, cinsiyetçilik vb. ideolojiler ya da bu tür dünya görüşleri ile tasarlanmış kurumsal yapılar yapısal şiddet kaynaklarıdır. 3) Kültürel şiddet; toplumda bir kesimin kültürel hegemonyasını oluşturmak yoluyla ve çoğunlukla semboller ve söylemler aracılığıyla bir başka grubun gelişiminin engellenmesidir. Barış, en dar anlamında çatışmaların durması, silahların susması, fiziksel tahribatın ve ölümlerin bitmesi, yani doğrudan şiddetin sonlanması anlamında kullanılsa da (buna negatif barış diyoruz) geniş anlamda bu üç tür şiddetin sonlandığı (yani pozitif barışın tesis edildiği) bir ortamın oluşturulmasını gerekli kılar.

Barış teorilerini genel çerçeveleri açısından birkaç bölüme ayırabiliriz. Bireysel dönüşüm teorileri, barışın ancak kişisel tutum, davranış ve becerilerin değiştirilmesi ve değişen bireylerin kritik bir kütle oluşturması yoluyla mümkün olacağını söyler. Bu anlamda örneğin, barış eğitimi önemli bir kaynak olarak görülür. Sivil toplum mobilizasyonu (hareketlenmesi) teorileri, sivil toplumun gücünün liderleri etkiyebileceğini, dolayısıyla güçlü bir sivil toplum iradesinin barışı sağlayacağını iddia eder. Bu alandaki çalışmalar; barış bölgeleri oluşturma, politika yapım sürecine doğrudan katılamayan ama etkileme gücü olan farklı siyasî görüşlere sahip akademisyen, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, gazeteci gibi kimselerin bir araya gelip belli konularda görüş birliğine vararak kamuoyu oluşturması yoluyla barışı desteklemesi ve bu kuruluşların iş birliğinde bulunması olarak özetlenebilir. Sağlıklı ilişkiler ve bağlantılar teorileri, barışın ancak gruplar arasında var olan ön yargılı ve olumsuz tutumlarının bertaraf edilmesi ve daha sağlıklı ilişkilerin kurulması yoluyla sağlanabileceğini iddia eder. Bu açıdan bakıldığında barış sürecinin önündeki en önemli engel, gruplar arasında iletişimin ve ortak aidiyet duygusunun sağlanamamış olmasıdır. Bu sorun ise birbirini düşman olarak gören kesimlerin iyi planlanmış uzun soluklu diyalog çalışmaları ile bir araya getirilmesi ile ortadan kaldırılabilir.

Siyaset biliminde barış dar anlamda ele alınarak sadece çatışma yaşamış tarafların liderlerinin anlaşması ve sonrasında silahları bırakarak, anlaştıkları alanlarda ilerleme kaydetmesi olarak görülmüştür. Bu açıdan barış süreçleri, üst seviye liderler arasında bir diplomatik diyalog ya da müzakereye sıkıştırılmıştır. Oysa barış alanındaki aktörler 3 seviyededir ve barış süreçleri bu üç seviyedeki aktörlerin yaptığı farklı fakat birbirini tamamlayıcı birçok yöntemi içermelidir: Üst seviye liderler, çatışmanın doğasına bağlı olarak siyasî, askerî ve dinî liderlerden oluşur. Bunlar çatışmanın taraflarını temsil etme meşruiyeti ve kapasitesi olan en üst düzey liderlerdir. Bu liderlerin konuşması, barış süreçlerinin en resmî ayağıdır. Müzakere, yani sadece tarafların konuşması ya da arabuluculuk, çatışan taraflar dışında bir aktörün yardımıyla olur. Resmî barış anlaşmaları da bu sürecin sonucunda oluşur. Orta seviye liderler, ellerinde güç bulunduran kimseler olmamakla birlikte güç sahiplerine ulaşabilen ve onları etkileyebilenlerdir. Bu seviye liderlere örnek olarak sivil toplum liderleri/üyeleri, akademisyenler, medya önde gelenleri, dinî liderler ve kanaat önderleri verilebilir. Orta seviye liderlerin ortak bir anlayış geliştirme ve en azından üzerinde anlaşılmış bazı konularda ortak eylem planları çıkarabilme amacıyla bir araya gelmeleri, sorun çözme çalıştayları, barış komisyonları veya diyalog grupları yolu ile olur. En alt seviye ise halk seviyesidir. Bu seviyede çatışmadan etkilenen halk kesimleri ve cemaat liderleri sayılabilir. Bu seviyedeki barış çalışmaları ise çatışmadan etkilenen kesimlere sosyo-psikolojik destek sağlama, ön yargı azaltma,, yerel barış komisyonları kurma ve benzeri çatışma döndürücü yöntemleri kapsamaktadır.

Ayşe Betül Çelik

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi