BATILILAŞMA

Yusuf TEKİN views2136

Batılılaşma (Garplılaşma) kavramı hem genel bir düşünsel eğilime atıfta bulunmakta hem de Osmanlı-Türk modernleşmesi ile Rusya ve Japonya gibi Batı dışındaki ülkelerin modernleşme süreçlerinde karşılığını bulan tarihsel hareket ya da yönelimleri ifade etmektedir. Çoğunlukla birbirinin ikâmesi olarak kullanılan asrileşme, muasırlaşma, çağdaşlaşma, modernleşme, Avrupalılaşma gibi oldukça zengin bir terimler dizinini içeren bu kavram, son derece geniş bir muhtevaya sahiptir. Bu muhtevanın sağlıklı bir şekilde izah edilebilmesi için öncelikle Batılılaşma kavramının içinde neşet ettiği mekânsal bağlamın (Batı) ayırt edici ve kendisini diğer ülkeler nezdinde referans alınan model hâline getiren niteliklerine kısaca değinmek gerekmektedir.

Batılılaşma kavramı, en genel anlamıyla, Batı medeniyeti tarafından üretilen ve onun tarafından temsil edilen gelişmişlik seviyesine ulaşabilmek için diğer ülke ve toplumlarca gerçekleştirilen siyasal, toplumsal ve kültürel teşebbüslerin ortak ifadesi olarak tanımlanabilir. Bu tanım, kendisine tartışmasız bir üstünlük atfedilen, dünyanın geri kalanınca kabul ve tasdik edilmesi icap eden, tek ve benzersiz bir öznenin varlığını da gerekli kılmaktadır. Bu özne, 16-17. yüzyıllardan itibaren belirmeye başlayan ve 19. yüzyılda yoğunlaşan bir dizi siyasal, toplumsal, kültürel, ekonomik ve bilimsel gelişmenin neticesinde Avrupa coğrafyasında şekillenen Batı medeniyetinden başkası değildir.

Batı medeniyetinin üstünlüğü bir kez kabul edildikten sonra bu medeniyetin dışında kalan ülke ve toplumlar için yalnızca iki seçenek kalmıştır: Ya Batı’ya tamamen teslim olarak benliğini yitirmek ya da kendi varlığını sürdürerek Batı’ya benzemek. Batılılaşma sürecinin ilk örnekleri olarak temayüz eden Osmanlı ve Rus imparatorluklarında ikinci seçenek takip edilmiştir. Bu uğraşı değişik dönemlerde farklı şekillerde isimlendirilmiş olsa da Batı kavramının işaret ettiği özgül kültürel ve toplumsal bağlamdan duyulan tedirginlik nedeniyle, 20. yüzyıldan itibaren görece daha teknik ve daha nesnel bir içerik taşıyan modernleşme ve çağdaşlaşma kavramları tercih edilmeye başlanmıştır.

Esasında kendisini tanımlamak ya da isimlendirmek için başvurulan kavram setinin genişliği bile Batılılaşma olgusunun ne denli büyük ve önemli bir sorunsala tekabül ettiğini göstermektedir. Ancak bu olgu, hangi kavrama ya da kavram setine başvurularak ifade edilirse edilsin özü itibarıyla, Batı’daki toplum yapılarının karakteristik özelliklerini oluşturan rasyonalizm, laiklik, demokrasi, özgür girişim ve bireycilik gibi olgu ve kurumların iktibas ya da en azından taklit edilmemesi hâlinde muasır medeniyetler düzeyine erişmenin mümkün olamayacağı düşüncesine dayanmaktadır. Her ülkenin farklı şartlarda ve farklı yoğunluk düzeylerinde muhatap olduğu bu düşünce ise Batı dışındaki toplumların öncelikle Batı’nın üstünlüğünü tartışmasız bir biçimde kabul etmelerini şart koşmaktadır.

Osmanlı’nın 18. yüzyılın ilk yarısından itibaren belirginleşen ve fakat ikinci yarısında hız ve görünürlük kazanan Batılılaşma süreci de Batı’nın özellikle askerî ve siyasal alanlardaki üstünlüğünün açıkça kabul edilmesiyle başlamıştır. Gerçi devlet içinde sorunların artması ile askerî, ekonomik ve idari alanlardaki gerilemenin nedenleri üzerine kafa yoran devlet adamları ya da döneminin ileri gelenleri tarafından yazılan kurtuluş reçeteleri şeklindeki risaleler bu yüzyıldan çok daha önce kaleme alınmıştır. 16. yüzyılın sonundan itibaren görülmeye başlanan ve aralarında Koçi Bey Risalesi gibi önemli metinlerin de bulunduğu bu çalışmaları, Batılılaşma sürecine doğru giden yolun ilk yapı taşları olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak belirtmek gerekir ki bu çalışmalarda Batılılaşma sürecinin temel motivasyonunu oluşturan Batı’nın üstünlüğü tezine yer verilmemekte, aksine Batı kültürünü küçümseyen ve sorunların yalnızca devletin ihtişamlı günlerindeki eski düzenine geri dönerek çözülebileceğini salık veren bir anlayış hâkimdir. Dolayısıyla Koçi Bey Risalesi ve benzeri girişimleri Batılılaşma sürecinin başlangıcı olarak değil de devletin kendisini sorgulama ve bu sayede gücünü yeniden tahkim etme çabasının ilk adımları olarak görmek gerekir.

Bu çaba, II. Viyana bozgunu ve sonrasında devam eden askerî yenilgiler neticesinde artık “icab-ı asra intibak” adını almış ve eski düzenin tesis edilmesi yerine Batı’daki modern devletlerin siyasal, toplumsal, askerî ve teknik alanlardaki gelişme süreçlerinin taklit edilmesine dönüşmüştür. Söz konusu dönüşüm ilk olarak, temkinli bir biçimde de olsa Batı’yı ve onu diğerlerine nazaran üstün kılan niteliklerini tanıma amaçlı girişimlerle başlamıştır. 18. yüzyılla birlikte Avrupa ülkelerine elçiler gönderilmiş, bu elçilerin Batı kültür ve medeniyet dünyasına ilişkin genelde olumlu ve takdir hislerini ifade eden gözlemleri olmuştur. I. Mahmud, III. Mustafa ve I. Abdülhamid dönemlerinde özellikle Batı’nın askerî usullerinin uygulanması yönündeki çabalara ağırlık verilmiş ve matbaanın da işlerlik kazandığı bu süreçte Batı’nın tetkik ve analizine dayalı olarak devam eden temaslar daha da sıklaşmıştır. III. Selim dönemiyle birlikte gerek kapsamı gerekse hızı bakımından bir genişleme süreci içine giren Batılılaşma hareketleri kapsamında modern bir ordu kurulmuş; askerî reformların yanı sıra idari ve malî alanlarda da çeşitli yenilikler gerçekleştirilmiştir.

II. Viyana bozgunundan Tanzimat Fermanı’nın ilânına kadarki Batılılaşma girişimlerinin başlıca ve hatta yegâne ilgi alanını askerî konular oluşturmuştur. Tanzimat Dönemi ve sonrasında ise toplumsal ve siyasal örgütlenmenin odağı olan devletin yeniden yapılandırıldığı bir süreç yaşanmıştır. Batı’daki idarî, hukukî ve siyasî kurumların Osmanlı’ya aktarılmasını içeren bu süreçte, Batılılaşma artık dışsal bir zorlamanın değil, içsel bir karar mekanizmasının ürünü olarak işlevsel olmaya başlamıştır. Batı dillerinden yapılan çeviriler neticesinde Batı’daki siyasal, toplumsal ve düşünsel yapılara ilişkin bilgi ve farkındalık düzeyi artmış, bu da Tanzimat aydınlarının basın yoluyla siyasal sisteme ilişkin taleplerini ve muhalefetlerini dile getirmeleri sonucunu doğurmuştur. Bu ortamda, Osmanlı Devleti’ndeki ilk siyasal muhalefet hareketi olan Yeni (Genç) Osmanlılar Cemiyeti teşekkül etmiştir. Basın yayın faaliyetlerinin toplumsallık kazanmasında ve Tanzimat’ın getirdiği ilke ve yeniliklerin halka benimsetilmesinde önemli görevler üstlenen bu Cemiyet, Batılılaşma sürecinin önemli kırılma noktalarından birini oluşturan II. Abdülhamid döneminin başlangıcına da öncülük etmiştir.

II. Abdülhamid tahta geçtikten kısa bir süre sonra, 23 Aralık 1876 tarihinde Kanun-i Esasi’yi ilân etmiş, Meclisi Mebusan’ın toplanmasına izin vermiş ve böylece meşruti monarşi kurumsallaşmıştır. İzleyen süreçte ise Batılılaşma hareketleri son derece yoğun şekilde sürdürülmüştür. Siyasal ve toplumsal gelişmelerin rasyonel ve pragmatist bir biçimde değerlendirildiği bu dönemde, Batılılaşma olgusu, modern eğitim kurumlarının açılmasından ilk nüfus sayımının gerçekleştirilmesine, ulaşım ve iletişim alanında büyük yatırımlar yapılmasından ticaret ve sanayi odalarının kurulmasına dek uzanan geniş bir zeminde işlevsel olmuştur. Meşrutiyetin ikinci kez ilânı ile başlayan dönem ise birçok niteliği itibarıyla Osmanlı-Türk modernleşmesine yeni tartışmaların dâhil olduğu bir süreç olmuştur. Batılılaşma olgusunun muhtelif yaşam alanlarındaki etkisine, rolüne ve misyonuna ilişkin olarak yürütülen bu tartışmaların en önemli taraflarından biri de kendilerine Batıcılar (Garpçılar) adını veren grup olmuştur. Geleneksel değerlere, din kurumuna ve Asyatik düşünce biçimine karşı çıkan bu grup, toplumsal geri kalmışlığın tek çözümünün topyekûn Batılılaşma olduğunu savunmuştur.

Batıcılar tarafından ileri sürülen bu tez, Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin kurucu kadroları tarafından önemli oranda kabul görmüş ve radikal bir program aracılığıyla uygulamaya konulmuştur. Osmanlı saltanatının ve hilafet kurumunun lağvedildiği bu yeni dönemde, süregelen Batılılaşma eksenli tartışma ve eğilimler, tüm yaşam alanlarını içeren geniş ve kapsamlı bir politikaya dönüşmüş; Batı medeniyeti çağdaş ya da muasır dünyanın bizatihi kendisi olarak konumlandırılmıştır. Öyle ki, devletin siyasî, idari ve hukukî yapılanmasının bütünüyle değiştiği Cumhuriyet döneminde, Batılılaşma olgusu, eğitimden kültüre, dilden tarihe, bireyden topluma ve geçmiş algısından gelecek perspektifine dek uzanan geniş bir alanda temel referans değer hâline gelmiştir. Böylece yeni Cumhuriyet’in kurumsal ve kuramsal inşa sürecinin gerçekleştirildiği tek parti döneminde (1923-1946), devlet ve toplum, Batı medeniyetinin esaslarına göre köklü bir değişim ve dönüşüme tâbi tutulmuştur.

2. Dünya Savaşı’nı müteakiben oluşan çift kutuplu dünya düzeninin koşullarına uyum sağlamak amacıyla çok partili hayata geçen Türkiye, Batılılaşma hedefi doğrultusundaki politikalarını bu dönemde de devam ettirmiş, Doğu Bloku’na karşı Batı Bloku içinde yer alarak kapitalist dünya sistemine entegre olma çabası içine girmiştir. Batılılaşma politikasının yukarıdan aşağıya doğru ve sert tedbirler eşliğinde uygulandığı tek parti dönemine ve uygulamalarına yönelik ciddi eleştirilerin de yapıldığı bu yeni dönemle birlikte, Batılılaşma olgusu, ülkenin kalkınmasını sağlayacak ve refahını artıracak maddi medeniyet unsurlarına yönelik modernleşmeci bir eğilim olarak ön plana çıkmıştır.

20. yüzyılın ikinci yarısına yayılan ve hâlen devam eden bu eğilimi, Osmanlı-Türk modernleşmesi boyunca süregelen ve Ziya Gökalp (ö. 1924) tarafından formüle edilen kültür-medeniyet ayrımına dayalı tartışmaların günümüzdeki uzantısı ve bir nevi sentezi olarak değerlendirmek mümkündür. Söz konusu sentez, katıksız Batı düşmanlığını da topyekûn Batılılaşmayı da reddeden bir içerik taşımakta ve toplumun kültürel ve manevi değerleriyle uyumlu bir gelişme çizgisi içinde muasır medeniyet seviyesini yakalamayı amaçlamaktadır.

Yusuf Tekin

Kaynakça

Belge, Murat. “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya.” Modernleşme ve Batıcılık, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce 3 içinde., İstanbul: İletişim Yayınları, 2007. 43-68.

Berkes, Niyazi. Türkiye’de Çağdaşlaşma. Yay. Haz. A. Kuyaş. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004.

Hanioğlu, M. Şükrü. “Batılılaşma.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi V içinde. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993. 148-152.

Ortaylı, İlber. İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. İstanbul: Hil Yayınları, 1983.

Tekin, Yusuf. II. Abdulhamit’ten Cumhuriyete Miras: Bir Ulus Devlet Yaratma Projesi. İstanbul: Gökkubbe Yayınları, 2016.

Tunaya, Tarık Zafer. Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri. İstanbul: Yedigün Matbaası, 1960.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi