BEKTAŞÎLİK

Ahmet Yaşar OCAK views1435

Bugünkü hüviyetiyle Balım Sultan’la (ö. 1516) başlayan, etkisi ve geleneği günümüze kadar uzanan bir tarikattır. Bektaşî an’anesinde Hacı Bektaş’tan sonra ikinci pîr kabul edilen Balım Sultan, 1501’de II. Bayezid tarafından Dimetoka’daki Seyyid Ali Sultan tekkesinden getirilerek Sulucakaraöyük’teki Hacı Bektaş Tekkesi’nin şeyhliğine tayin edildi. Balım Sultan içinde yetiştiği Kalenderî gelenekteki teşkilât, doktrin, âyin ve erkânı yeniden düzenleyerek kurduğu Bektaşiliğe uyarlamıştır. Bektaşî tarikatı böylece Osmanlı iktidarının himayesinde kurulmuş oldu. Tarikat II. Mahmud tarafından 1826’da Yeniçeri Ocağı’yla birlikte ilga edilinceye kadar varlığını kesintisiz sürdürmüştür. Bektaşîlik bu tarihten itibaren Yeniçeri Ocağı’nın güçlü desteğinden mahrum olarak varlığını devam ettirmiştir. 1908’deki II. Meşrutiyet inkılâbından sonra da tekrar faaliyetlerine devam eden Bektaşîlik, 1925’te bütün tarikatların, tekke ve zâviyelerin kapatılmasıyla Türkiye’de resmen ortadan kalkmış ise de gerçekte bütün öteki tarikatlar gibi günümüze kadar gelmiştir ve varlığını sürdürmektedir.

Bektaşîliğin gerçek anlamıyla Şiîlikle ilgisi yoktur. Bektaşîliği Şiî bir tarikat kabul etmek yerine Bektaşîlikte Şiî tesirlerden söz etmek daha doğrudur. Bektaşîliğin başından beri Sünnî İslâm’ın itikat ve ibadet esasları karşısında genellikle kayıtsız bir tutum içinde olduğu tarihî bir gerçektir. Bununla beraber az da olsa Sünnî İslâm’ın ibadet esaslarına zaman zaman riayet eden Bektaşîlere her zaman rastlanmıştır. Bu durumu Sünnî çevrelerle kaçınılmaz temasların bir tesiri olarak kabul etmek yanlış olmaz.

Tarikatın ibadet anlayışı, Alevîliktekine benzeyen en eski ve temel âyin olan Âyîn-i Cem’de kendini gösterir. En az bunun kadar önemli bir âyin de “ikrar âyini” denilen, tarikata giriş merasimidir. Bu iki büyük âyinin dışında Muharrem Matemi, baş okutma ve düşkünlük gibi muhtelif vesilelerle icra edilen daha başka âyin ve erkân da vardır. Kısaca zikredilen bu âyin ve erkân ve daha başkaları daima mevcuttur. Bektaşîliğin kasaba ve şehirlere de yayılmaya başladığı 16. yüzyıldan itibaren Bektaşî âyinlerinin esas icra edildiği meydanın yanında diğer tekkelerdeki gibi sair bölümler de teşekkül etmiş olup mescitler de görülmeye başlamıştır.

Tarikatın mevcut hiyerarşisi Balım Sultan’la tesis edildi. Hacı Bektaş Tekkesi’nde oturan ve bütün Bektaşîlerin şeyhi konumundaki olan şeyhe “dedebaba” denir. Ondan sonra her tekkenin başkanlığı demek olan “baba” makamı gelir. Bunlar arasındaki liyakatlilerden dedebabayı temsil etmek üzere halifeler seçilmekteydi. Her tekkede diğer tarikatlarda olduğu gibi “canlar” denilen dervişler vardı. Bunlar tekkelerdeki çeşitli hizmetleri ifa ederlerdi. Canlar muhip tabir edilen müritler arasından seçilirdi. Tarikata henüz resmen kabul edilmemiş olanlara da âşık adı veriliyordu.

II. Bayezid’in Balım Sultan’ı tarikatı kurmakla görevlendirmesi, Bektaşîliğin resmen Osmanlı Devleti’nin himayesinde bulunduğunu göstermektedir. Bu himaye politikasıyla devlet, diğer tarikatlar gibi onu da kontrol altında tutma imkânını elinde bulunduruyordu. Ayrıca Safevî propagandasının Anadolu’da yoğunlaştığı bu devirde II. Bayezid’in bu teşebbüsü yerinde bir siyaset olarak değerlendirilmelidir. Safevî propagandasının hitap ettiği çevrelerle oldukça ortak yanı bulunan Bektaşî muhitlerinin Osmanlı Devleti’nin yanında yer alması devlet adına küçümsenmeyecek bir kazanç olmuştur.

Tasavvuf ve tarikatların İslâm kültürüne canlılık ve renk kattığı, zengin bir muhteva kazandırdığı hep söylenegelmiştir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de bu konuda ilk sırayı Mevlevilik ve Bektaşîliğin aldığı kabul edilebilir. Mevleviliğin daha kuruluşundan itibaren geniş çapta münevver zümreler ve yüksek idari muhitler içinde gelişmesine karşılık Bektaşîlik yarı göçebe bir çevrede doğmuş, zamanla kırsal alanlardan kasaba ve şehirlere intikal etmiştir. İşte Bektaşîliğin bütün tarihî tekâmülü müddetince kültür yapısını bu sosyolojik süreç etkilemiştir.

17. yüzyılda Evliya Çelebi (ö. 1684?), Bektaşî tekkeleri hakkında verdiği bilgilerle tarikatın o devirde Anadolu ve Rumeli topraklarındaki yayılış sahalarını belirlemektedir. Bektaşîlik Osmanlı döneminde Anadolu dışında başlıca el-Cezîre ve Irak, Mısır ve Balkanlar’da yayılmış durumdaydı. Anadolu ve Arnavutluk başta olmak üzere Balkanlar’da sayıları az da olsa hâlen Bektaşîler bulunuyor. 1990’lara kadar sözü edilen memleketlerdeki siyasî rejimler dolayısıyla Bektaşîlik her ne kadar eski durumunu muhafaza etmiyor idiyse de kısmen Arnavutluk ve Yugoslavya’da belli ölçüde de olsa mevcudiyetini sürdürmekteydi. Bugün ise çok daha serbest bir ortam söz konusudur. Hâlen ABD’nin Michigan eyaletinde Arnavutlar tarafından yönetilen büyük bir Bektaşî tekkesi vardır. Türkiye’de ise Bektaşîlik 1925’te öteki tarikatlarla birlikte resmen ilga edilmesine rağmen fiilen mevcuttur.

Ahmet Yaşar Ocak

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi