İslâm hukuku terimi olarak devletin siyasî ve hukukî düzeninin İslâm esaslarına dayandığı, yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin İslâmî otoritenin elinde bulunduğu ülke anlamındadır. Bu yetkilerin Müslüman otoritenin elinde bulunmadığı ülkelere ise dâru’l-harb adı verilmiştir. Sözlük anlamı “İslâm ülkesi”dir.
Dâru’l-harb sayılan bir ülke, halkının Müslüman olması veya fetihten sonra orada İslâm hükümlerinin uygulanmasıyla dâru’l-İslâma dönüşür. Nüfusun Müslüman veya gayrimüslim, az veya çok olması önemli değildir.
Dâru’l-İslâm bir ülkenin hangi durumlarda dâru’l-harbe dönüşeceği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.
1. Mâlikî ve Hanbelî fakihleriyle Hanefîler’den Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre dâru’l-İslâm, İslâm dışı hukuk düzeninin (küfür ahkâmı) uygulanmasıyla dâru’l-harbe dönüşür.
2. Ebû Hanîfe’ye göre dâru’l-İslâmın dâru’l-harbe dönüşmesi için şu üç şartın gerçekleşmesi gerekir: a) İstilâ edilen yerde İslâm dışı hukuk düzeninin uygulanması. b) Ülkede ilk emanları (can ve mal güvenliği) üzere bulunan hiçbir Müslüman veya gayrimüslim (zimmînin) kalmaması. c) Ülkenin dâru’l-harbe bitişik olması. Ebû Hanîfe’ye göre İslâm hâkimiyeti altında bulunan bir yer İslâm dışı güçlerin eline geçtiğinde ülke hükmünün değişmesi için fiilî hâkimiyet yeterli değildir. Hâkimiyetin el değiştirmesiyle birlikte Müslümanların daha önce sahip oldukları can ve mal güvenliğinin kesintisiz devam etmesi, Müslümanların ibadetlerini yerine getirmede, dinî eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmede serbest olmaları, bunların o yerde mevcut yönetimin görmezlikten gelemeyeceği bir güce sahip bulunduklarını ve dolayısıyla fiilî de olsa gayri İslâmî hâkimiyetin tam gerçekleşmiş sayılamayacağını göstermektedir. Bu da İslâm hâkimiyeti altında bulunan bu yerin küfür hâkimiyetine geçmiş sayılmasına engeldir. Üçüncü şarta göre ülke, diğer İslâm ülkeleriyle çevrili olup dâru’l-harble sınırı bulunmazsa yine dâru’l-harbe dönüşmez; zira etrafı İslâm topraklarıyla çevrili bulunan bu ülkede gayrimüslimler gerçek anlamda bir hâkimiyet kuramazlar.
3. Şâfiîler’e göre dâru’l-İslâm daha sonra istilâya uğramış olsa hatta istilânın üzerinden uzun yıllar da geçse dâru’l-harbe dönüşmez. Dâru’l-İslâmın dâru’l-harbe kesinlikle dönüşmeyeceği şeklindeki bu görüş, mülkiyetin hukuken gayrimüslimlere geçmeyeceği anlamındadır. Ancak bir İslâm ülkesini istilâ etmiş olması sebebiyle bu devletle savaş hâlinde bulunulacağı ve ülkenin siyasî ilişkiler açısından dâru’l-harb sayılacağı da açıktır.
İslâm tarihinde siyasi ve hukukî bir kavram olarak Dâru’l-İslâmın ortaya çıkışı Medine döneminde olmuştur. Çünkü Müslümanlar Mekke döneminde henüz müstakil olarak yaşadıkları bir toprağa ve siyasî oluşuma sahip değillerdi. Ancak hicretten sonra Medine’de İslâm devletinin kurulmasıyla kendilerine ait bir ülkeye ve burada hâkim olan müstakil bir yönetime kavuştular. Böylece ilk dâru’l-İslâm Medine olmuştur.
Ahmet Özel