DÂRU’S-SULH

Ahmet Özel views2837

İslâm hukuk terimi olarak kendisiyle barış antlaşması yapılmış ülke anlamındadır. Sözlük anlamı “barış ülkesi”dir.

İslâm hukukunda hâkim anlayışa göre devletler arası ilişkilerde normal olan durum barış hâlidir. Zaruret icabı geçici olarak başvurulan savaşın hedefi, düşmanın güç ve üstünlüğünü kırarak saldırısını önlemek, Müslümanların güven içinde din ve dünya işlerini yürütme imkânına kavuşmalarını sağlamaktır. Bu sebeple savaştan önce veya savaş sırasında antlaşmalarla bu sonuca ulaşmak mümkün olduğunda savaştan kaçınılır.

Müslüman hukukçular, İslâm ülkesiyle (dâru’l-İslâm) düşmanca münasebetler içinde bulunan devletlerle barış ilişkilerini düzenleyen antlaşmaları iki kategoride değerlendirmişlerdir:

1. Geçici Antlaşmalar. Savaş hâlindeki bir ülkeyle yapılan bu antlaşma ile dâru’s-sulh hâline gelen ülke halkının (ehl-i sulh) can ve mallarına tecavüz haram olup antlaşma süresince kendileriyle savaşılmaz.

2. Sürekli (Süresiz) Antlaşmalar. Savaştan önce veya savaş sırasında İslâm devletiyle barış içinde yaşayacağına dair bir teminat ve İslâm hâkimiyetine boyun eğdiği hususunda bir işaret olmak üzere cizye vermesi karşılığında gayrimüslim bir ülke ile yapılan antlaşmalar bu kısma girer. Kendileriyle antlaşma yapılan ülke halkına ehl-i zimme (ehl-i ahd) denir. Bu statüdeki ülke İslâm devletinin hâkimiyetinde olmakla birlikte yönetim ve iç işlerinde serbesttir; bu ülkeyi dışa karşı savunmak İslâm devletinin görevidir. Hanefî hukukçuları, kendileriyle sürekli bir antlaşma (zimmet akdi) yapılan ülkelere “dâru’z-zimme” adını verirler. Müslümanlar tarafından fethedilmeden önce halkı ile cizye karşılığında barış yapılan bu ülke, İslâm devletinin hâkimiyeti altında bulunduğundan dâru’l-İslâm sayılır.

Bazı Şâfiî ve Hanbelî hukukçular barış antlaşması yoluyla elde edilen toprakları iki kısma ayırmışlardır. a) Yapılan antlaşma ile mülkiyeti Müslümanların ortak malı sayılan ve bir haraç karşılığında gayrımüslim ahalisine bırakılan topraklar dâru’l-islâma ait vakıf arazi hâline gelir. Bu araziden alınan haraç ücret hükmündedir; Müslüman olmaları veya arazinin bir Müslümana geçmesi hâlinde düşmez. b) Yapılan antlaşma ile mülkiyeti kendilerinde kalmak üzere bir haraç karşılığında gayrımüslim ahalisine terk edilen topraklar. Bu araziden alınan haraç cizye hükmünde olup Müslüman olmaları veya arazinin bir Müslümana geçmesi hâlinde düşer. Bu topraklar bir önceki durumun aksine dâru’l-islâm değil “dâru’l-ahd”dir. Antlaşmaya uydukları sürece orada kalırlar. Bu son kısmın dâru’l-İslâm sayılmaması arazi hukuku yönündendir; ülkenin mülkiyeti Müslümanlara ait olmadığından dâru’l-İslâm sayılmamıştır. Ancak halkından cizye alınan bu ülke Hanefî hukukçuların “dâru’z-zimme” dedikleri kategoride olup İslâm devletinin kontrol ve hâkimiyeti altında bulunduğundan dâru’l-islâm sayılır.

Ahmet Özel

Kaynakça

Ebû Ya’lâ. el-Ahkâmü’s-sultâniyye. Kahire: Mustafa el-Halebî, 1357/1938.

Ebû Yûsuf, el-Harâc. Kahire: el-Matbaatü’s-Selefiyye, 1397.

İbn Kudâme, Muvaffakuddin Ebu Muhammed Abdullah. el-Muğnî. Riyad: Dâru Âlemi’l-Kütüb, 1997.

İnalcık, Halil. “Dâr al-ʿAhd.” Encyclopedia of Islam EI2, II içinde. Leiden: Brill 1965. 116.

Kâsânî, Alâeddin. Bedâiü’s-sanâi’ fî tertîbi’ş-şerâi’. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997.

Macdonald, Duncan Black ve Armand Abel. “Dâr al-Sulh.” Encyclopedia of Islam EI2, II içinde. Leiden: Brill 1965. 131.

Mâverdî, el-Ahkâmü’s-sultâniyye. Kahire: Matbaatü’l-Bâbî el-Halebî, 1386/1966.

Özel, Ahmet. İslâm Hukukunda Ülke Kavramı. İstanbul: İklim Yayınları, 1991.

Özel, Ahmet. “Dârüssulh.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi IX içinde. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993. 5-6.

Serahsî, Şemsüleimme. el-Mebsû. İstanbul: Çağrı Yayınları, 1982-83.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi