Özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların çözüldüğü yargı çeşidi olan medeni yargıda dava, başkaları tarafından hakkı ihlâl edilen veya tehlikeye sokulan bir kişinin yeniden tartışma konusu yapılmayacak şekilde ve geleceğe yönelik olarak bu ihlâlin veya tehlikenin bertaraf edilmesi için mahkemeden hukukî koruma talep etmesidir. Hukukî korunma talebi devlete karşı yöneltilir ve devletten hukukî korunma istenir. Hakkı ihlâl edilen veya tehlikeye sokulan kişinin mahkemeye müracaat ederek hakkının korunmasını talep edebilme imkânına “dava hakkı” denilmektedir.
Medeni yargı kendi içinde çekişmeli yargı ve çekişmesiz yargı olmak üzere ikiye ayrılır. Çekişmeli yargı ile “dava” kastedilir. Uygulamada zaman zaman “hasımsız dava” denilmekte ise de bununla, aslında doğru olmayan biçimde çekişmesiz yargı işi kastedilir. Çekişmesiz yargı, Hukuk Muhakemeleri Kanununda “iş” olarak ifade edilmiş olup dava değildir. Çekişmesiz yargıda davacı ve davalı yoktur, sadece talep eden kişi ve ilgililer vardır.
Özel hukuka ilişkin uyuşmazlıklarda dava iki taraf istemi üzerine kurulmuştur. Dava açarak mahkemeden hukukî koruma talep eden kişiye “davacı”, kendisine karşı dava açılan kişiye ise “davalı” denir. Davacı ya da davalı tarafta birden fazla kişi yer alsa da davacı ya da davalı dışında bir üçüncü taraf yoktur.
Medeni yargı alanında davaların görüldüğü ve uyuşmazlıkların çözüldüğü mahkemelerin yetki ve görevleri kanunla belirlenir. Örneğin boşanma davası aile mahkemesinde, ticari davalar asliye ticaret mahkemesinde açılır.
Taraflar aralarındaki uyuşmazlığın çözümünü mahkemeler yerine tahkim yolu ile çözmeyi kararlaştırabilirler. Tahkim, tarafların uyuşmazlık çıkmadan önce ya da uyuşmazlığın çıkmasından sonra, bu uyuşmazlığın hakem denilen, çoğunlukla uzmanlığı olan kişiler aracılığı ile çözümünü kararlaştırmasıdır. Özellikle uluslararası ticari uyuşmazlıklar tahkim yolu ile çözülür.
Dava açılırken bazı harç ve giderler ödenir. Bunu ödeyemeyecek olan kişi ya da kişiler adlî yardım talep ederek bu gider ve harçları ödemekten muaf tutulabilirler.
Davaların konularına göre farklı şekillerde adlandırılır. Örneğin alacak davası, boşanma davası, velâyet davası, fesih davası gibi... Mahkemeden istenen hukukî korunmaya göre davalar asıl olarak üç çeşittir. Sadece bir hukukî ilişkinin tespiti için açılan davalar tespit davası olarak isimlendirilir. Bir şeyin verilmesi, yapılması ya da yapılmamasının talep edildiği davalar ise eda davası olarak isimlendirilir. En yaygın olan dava çeşidi eda davasıdır. Bunların yanında bir hukukî durumu sona erdiren veya yeni bir hukukî durum yaratan ya da değiştiren davalara inşai davalar denir.
Davanın açılabilmesi için öncelikli olarak bazı usul şartlarının varlığı gerekir. Bu şartlar mevcut ise davanın esası hakkında karar verilir. Aksi takdirde dava usulden reddedilecektir.
Davada talepte bulunan kişinin talebinin istenilebilir olması gerekir. Örneğin vadesi gelmemiş bir para alacağı için dava açılamaz. Yine ahlâka aykırı olarak verilen paranın tahsili için dava açılamaz. Ayrıca davacının mahkemeden hukukî yardım talep etmesinde hukuken korunan bir menfaatinin olması gerekir. Sırf merak saikiyle dava açılamaz.
Özel hukuka ilişkin uyuşmazlıklarda kural olarak Cumhuriyet savcısının yeri yoktur. Ancak kamu düzenini ilgilendiren bazı davalarda istisnai olarak savcının dava açabilmesine ve yine açılmış olan davaya katılabilmesine imkân tanınmıştır.
İdari yargıdaki davalar ise iptal davaları, tam yargı davaları ve idari sözleşmelerin tarafları arasındaki uyuşmazlıklara ilişkin davalardır.
İptal davaları, idari yargılama hukukunda en yaygın şekilde görülen ve bilinen dava türüdür. İdari Yargılama Usul Kanunu’nda “idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan” davalar olarak tanımlanmıştır. Buna göre iptal davasının konusu, idarenin kamu gücü kullanmak suretiyle, tek yanlı iradesiyle almış bulunduğu idari işlemlerdir. Bu dava türünde davacı/davacılar ise menfaatleri ihlâl edilenlerdir. İptal davası, hukuka aykırı idari işlemleri ortadan kaldırmak suretiyle hukuk düzenini koruyan, hukuk devletini gerçekleştiren objektif bir davadır. İptal davalarının amacı, davacının sübjektif hakkının teslimi yanında idarenin işlemlerinin hukuka uygun olup olmadığının tespit edilmesi ve bu işlemlerin iptal edilmek suretiyle hukuk âleminden silinmesi, böylece hukukun üstünlüğü, idarenin hukuka bağlılığı ve hukuk devletinin etkinliğinin sağlanmasıdır.
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda (İYUK) “idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan” davalar olarak tanımlanan tam yargı davaları ise idari yargıda davacının idari işlemin iptali dışında idareye yönelteceği her türlü hak talebi için açacağı davayı ifade eder. Kanun’da “kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından” açılan davalar olduğu ifade edilen tam yargı davası için menfaat ihlali yeterli olmayıp “hak ihlali” şartı aranmaktadır.
İYUK’ta esasen idari yargılama hukukunda iptal ve tam yargı davası olarak iki temel dava türü mevcuttur. Uygulamada idari sözleşmenin tarafları arasında çıkan uyuşmazlıklar, müstakil bir dava olarak kabul edilmeyip iptal veya tam yargı davası şeklinde görülür. Aynı husus, vergi davaları bakımdan da söz konusudur.
Ceza yargısında dava, suç işlendiği iddiası üzerine yapılan soruşturma sonucunda suç iddiasının ciddi olduğunun anlaşılması üzerine, Cumhuriyet savcılığı tarafından sorunun yargılanmak üzere ceza mahkemesine taşınmasıdır. Dava, bir yandan konunun mahkeme huzuruna taşınmasını yani dava açılmasını diğer yandan ise konunun mahkeme huzurunda tartışılmasını (yargılanmasını) ifade etmektedir.
Suç işlendiğine dair ihbar veya şikâyet yoluyla ya da başka bir suretle duyum alan Cumhuriyet savcılığı, derhal işin gerçeğini araştırmaya başlar. Bu araştırma doğrudan doğruya Cumhuriyet savcısı tarafından veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığıyla yapılır.
Soruşturma evresinde yapılan araştırma sonucunda suç iddiasının ciddi olmadığı anlaşılırsa Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmek suretiyle iş, mahkeme önüne getirilmeksizin sonlandırılır. Suç iddiasının ciddi olduğunun anlaşılması hâlinde de hemen dava açılmayabilir. Dava açılmaksızın uyuşmazlığı sonlandırabilecek çeşitli alternatif yöntemler denenir; başarılı olunması hâlinde kovuşturmaya yer olmadığına dair veya kamu davasının açılmasının ertelenmesine yönelik bir karar verilir.
Soruşturma evresinde yapılan araştırma sonucunda suç iddiasının ciddi olduğunun, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğunun anlaşılması ve örneğin uzlaşma, ön ödeme yöntemi vb gibi seçeneklerin uygulanmasının mümkün olmaması ya da bir dava engelinin bulunmaması hâlinde, Cumhuriyet savcısı mahkemeye hitaben bir iddianame düzenler. İddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi üzerine kamu davası açılmış olur. Davasız yargılama olmayacağından, yargılama makamının kendiliğinden harekete geçerek yargılama yapması mümkün değildir.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanununa göre bütün ceza davaları kamu davası niteliğindedir. Bu davaları ancak Cumhuriyet savcısı açabilir. 1929 yılından 2005 yılına kadar yürürlükte olan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ise ceza davası olarak kamu davası yanında şahsi davayı da kabul etmekteydi. Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda, şayet Cumhuriyet savcısı kamu adına dava açmakta kamu yararı görmezse suçtan zarar görenin bizzat davacı olarak (şahsi) dava açma imkânı bulunmaktaydı. Şahsi davada iddia makamında Cumhuriyet savcısı değil suçtan zarar görenin kendisi yer almaktaydı.
Genel ceza mahkemelerinin görevli olduğu suçlarda, Cumhuriyet savcısı kamu davası açmak üzere iddianamesini suçun işlendiği yerdeki ağır ceza veya asliye ceza mahkemesine sunar. Hangi mahkemenin görevli olduğu, işlendiği iddia edilen suçun ağırlığına veya niteliğine göre belirlenir. Bazı suçların davası ise sanığın durumuna veya suçun niteliğine göre, ihtisaslaşmış özel ceza mahkemelerinde görülür. Örneğin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na aykırılık oluşturan suçların yargılaması Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nde yapılır.
İddianamenin kabulü üzerine kamu davası, ceza mahkemesi tarafından yapılan yargılama şeklinde yürütülür. Duruşma, ceza muhakemesinin maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi bakımından en önemli devresidir. Davanın tarafları olarak iddia ve savunma makamı yargılamanın duruşma aşamasında hazır bulunur ve kendi tezlerini ortaya koyarlar. Duruşma her şeyden önce savunma makamının da muhakeme sürecine en etkin biçimde katılabildiği aşamadır. Zira soruşturma sırasında iddia makamı, duruşma hazırlığı aşamasında ise yargılama makamı belirleyici konumda iken, duruşmada iddia makamı ile aynı durumda olan savunma makamı açısından, silahların eşitliği ilkesi tam anlamıyla sağlanmaktadır. Duruşma aşamasında bütün deliller ortaya konulup bütün tarafların katılımıyla tartışılır. Bu suretle, yargılama makamı da hüküm verebilmek için gerekli olan kanaati ancak bu tartışmalardan edinebilir. Böylece yargılama sonunda ortaya çıkan son karar (hüküm), belli ölçüde, ceza davasının taraflarının ortak eseri olarak şekillenir.
Bahtiyar Akyılmaz, Cumhur Şahin,
Hakan Pekcanıtez