Başkalarının temel haklarına veya yaşa uygun toplumsal norm ve kurallara, sürekli ve tekrarlayıcı bir biçimde karşı gelinmesi durumudur. Toplumda görülme sıklığı %2-%15 arasındadır. Erkek çocuklarda kız çocuklarına kıyasla 2-3 kat daha fazla görülmektedir. Davranış bozukluğu olan erkeklerde, daha yaygın olarak kavgaya karışma, çalma, fiziksel saldırganlık ve okul disiplin sorunları gözlenirken, davranış bozukluğu olan kızlarda daha çok yalan söyleme, madde kullanımı, evden kaçma, okuldan kaçma gibi sorunlar ön plana çıkmaktadır. Bozukluğun başlangıç yaşı önemlidir. Eğer bozukluk 10 yaş öncesinde başlıyor ise “çocukluk başlangıçlı davranış bozukluğu”, 10 yaş sonrasında başlıyor ise “ergenlik başlangıçlı davranış bozukluğu” olarak adlandırılmaktadır. Çocuklukta başlayan alt tip, erkeklerde daha yaygındır ve ergenlikte başlayan tipe kıyasla saldırgan davranışlar, bozuk arkadaş ilişkileri ve tedaviye direnç daha fazla gözlenmektedir. Bu grubun ileride antisosyal kişilik bozukluğu geliştirme riskleri daha yüksektir.
Davranış bozukluğunun nedenlerine ilişkin yapılan birçok çalışma sonucunda, bozuklukta psikososyal, biyolojik, genetik ve ailesel etkenlerin önemli rol oynadığı belirlenmiştir. Davranış bozukluğu olan çocuklar ağırlıklı olarak düşük sosyoekonomik düzeye sahip, tutarsızlık, sıkı disiplin, ilgi yetersizliği, beklentilerin açık olarak ifade edilmemesi gibi olumsuz anne-baba tutumu sergileyen ailelerden gelmektedir. Birincil derece yakınlarda alkol-madde kullanım bozukluğu ve anti-sosyal kişilik bozukluğu başta olmak üzere diğer psikiyatrik hastalıklara normal gruplarda olduğundan daha sık rastlanmaktadır. Fiziksel, duygusal veya cinsel taciz öyküsünün varlığı davranış bozukluğu riskini artıran önemli faktörler arasında yer almaktadır.
Davranış bozukluğunun dört temel sorun alanı bulunmaktadır. Bunlardan ilki insan ya da hayvanlara karşı gösterilen saldırganlık tepkileridir. Zorbalık, göz korkutma, tehdit etme, fiziksel kavga başlatma, ciddi yaralanmalara sebep olabilecek şekilde nesne kullanma (sopa, cam şişe, kırık eşyalar, bıçak, çakı gibi), insanlara ve hayvanlara fiziksel olarak acımasızca davranma, çalma, birini zorla cinsel aktivitede bulunmaya zorlama bu tepkilere örnek olarak gösterilebilir. İkinci sorun alanı eşyalara zarar verme davranışıdır. Bu duruma örnek olarak kasten yangın çıkarma, birinin eşyasını kasıtlı olarak zarar verme niyetiyle kırma veya yok etme verilebilir. Üçüncü sorun alanı dolandırıcılık ve sahtekarlıktır. Bu bağlamda bir başkasının evine, binasına ya da arabasına zorla girme, bir şey elde etmek, bir çıkar sağlamak ya da sorumluluktan kaçınmak için çoğu zaman yalan söyleme, hiç kimse görmeden değerli şeyler çalma, sıklıkla rastlanan örnek durumlardır. Dördüncü sorun alanı, kuralları ciddi bir biçimde bozmadır. Ailenin yasaklarına karşın çoğu zaman geceyi dışarıda geçirme, evden ve okuldan kaçma bu sorun alanında yaşanılan güçlüklere örnek olarak verilebilir.
Davranış bozukluğu olan bireyler yaptıkları eylemlerin olumsuz sonuçlarıyla ilgili olarak genellikle kaygı duymazlar, kendilerini kötü hissetmezler, suçluluk veya pişmanlık duymazlar. Empati yetenekleri zayıftır, başkalarının duygularını umursamazlar. Kendi duygularını ifade etmek konusunda da başarısızdırlar. Bu nedenle duygulanımları genellikle içtenlikten yoksun ya da yüzeysel olarak nitelenmektedir. Kendi hataları için başkalarını, özellikle de anne, baba ya da öğretmen gibi otorite figürlerini suçlarlar. Sorunların kendilerinden değil çevrelerindeki kişilerden kaynaklandığını düşünerek problemler karşısında tepkisel davranışlar gösterirler.
Davranış bozukluğuna sıklıkla madde bağımlılığı, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, karşı gelme bozukluğu ve depresyon eşlik etmektedir. Ayrıca anne baba ile bozuk ilişki, suç davranışı, erken cinsel deneyimin sonucu istenmeyen gebelikler ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi bireyi ve çevresini önemli derecede etkileyen durumlara sıklıkla rastlanmaktadır. Okul başarıları yaşları, zihinsel yetenekleri dikkate alındığında beklenenden düşüktür. Öğrenme problemlerine dikkat sorunları da eşlik edebilir. Akademik başarısızlıklarının yanı sıra okulda disiplin sorunları ve arkadaş ilişkilerinde sorunlar yaşamaktadırlar. Okulda yaşanan sorunlar okulu terk etmelerine ya da okuldan uzaklaştırılmalarına kadar varabilmektedir.
Bozukluğun tedavisinde psikososyal ve tıbbi girişimleri içeren çok yönlü tedavi yaklaşımı gerekmektedir. Bilişsel davranışçı terapiler, davranış bozukluğu olan çocukların iletişim yetenekleri, sorun çözme yetileri, dürtü kontrolü, öfke kontrolü gibi bilişsel alanlardaki bozukluklarının düzeltilmesinde en sık kullanılan tedavi yöntemleridir. Terapide amaç, çocuğun davranışlarını gözlemlemek, olumlu davranışlarını pekiştirmek, sorun olarak nitelenen davranışlarıyla ilgili net sınırlar oluşturmaktır. Öfke, nefret, kızgınlık gibi olumsuz duygular başta olmak üzere çocuğun kendi duygularını tanımasını, ifade etmesini, kendinde olumsuz duyguları tetikleyen olaylar ve düşüncelerle bağ kurmasını sağlamaktır. Sosyal beceri eğitimleriyle, kendini ifade etme, akademik başarı, akran ilişkileri, kendini kontrol etme, duyguları ayırt etme, duyguları ifade etme, öz saygı, duyguları düzenleme, problem çözme ve agresif davranış konularında olumlu gelişmeler kaydedilebilmektedir. Psikososyal girişimler aile, okul ve çocuk üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu amaçla düzenlenen anne-baba eğitim gruplarında, uygun olmayan yetişkin tutumları üzerinde durularak ebeveynlere ve çocukla ilgilenen diğer yetişkinlere psikoeğitim verilmektedir. Eğitimlerde iletişim becerileri (aktif dinleme, geri-bildirim verme, ben-dilini kullanma ve problem çözme stratejileri vb.) ve anne-babalara çocukları ile nasıl iletişim kurabileceklerine dair yaklaşımlar öğretilmekte ve tecrübe ettirilmektedir. Davranış bozukluğuna özgül bir psikofarmakolojik tedavi bulunmamaktadır. Ancak öfke patlamaları, kendine ve çevreye zarar verici davranışlar, saldırganlık ve dikkat eksikliği gibi belirtileri kontrol edebilmek amacıyla semptomatik ilaç tedavileri uygulanabilmekte ve bu amaçla sıklıkla nöroleptikler başta olmak üzere antidepresanlar, merkezi sinir sistemi (MSS) uyarıcıları, beta blokerler, benzodiyazepinler, lityum ve antikonvulzanlar tercih edilebilmektedir.
Emel Erdoğan Bakar