Deneyimi her tür bilginin kaynağı olarak gören, bu sebeple de deneyime indirgenemeyen her türlü bilgiyi ve yöntemi reddeden felsefi bir akımdır. Özellikle 16. yüzyılda genel kabul görmeye başlayan bilimsel yöntemin de ismidir. Her ne kadar deneycilik olarak adlandırılsa da bu felsefi akım bilginin kaynağı ve ölçütü olarak tecrübeyi veya deneyimi (experience) kabul eder. Buna göre tüm bilgimiz deneyimin dolaysız unsurlarına indirgenebilir. Dahası deneyime en uzak görünen pek çok kavram dahi dikkatli bir gözlemle bu ilk unsurlardan türetilebilir. Örneğin zaman ve mekân gibi kavramlarımız duyumdan gelen verilerle inşa edilir. Bundan dolayı herhangi bir bilgi teorisi eğer bilginin deneyime aşkın öğeler barındırdığını iddia ediyorsa reddedilmelidir. Bilgiyi tamamen veya kısmen doğuştan gelen ya da a priori öğelerle izah etmeye çalışan her türlü iddianın karşısında yer alır. Bilginin tarihselliğine yapılan bu özel vurgu deneyciliğin çok çeşitli biçimler almasına neden olmuştur. Örneğin John Locke’da (ö. 1704) naif bir realizm, George Berkeley’de (ö. 1753) öznel bir idealizm ve nihayet David Hume’da (ö. 1776) kimi yorumlara göre kuşkuculuk kimi yorumlara göre ise görececilik ile sonuçlanır.
Duyumdan gelen veriler genel olarak veri olarak adlandırılır. Duyumun verilerinin ya da izlenimlerin eğer var iseler karşılık geldiğini düşündüğümüz nesnelerle örtüşüp örtüşmediği sorunu -kısaca dış dünyanın varlığı sorunu- deneyciliğin doğrudan ilgilendiği bir sorun değildir. Edinilen bir izlenimin kaynağına uygun olup olmadığı sorusu söz konusu izlenimin ötesine geçmek anlamına geleceğinden deneyciliğin temel kabulü ile çelişen bir tavır olacaktır. Burada önemli olan deneyimin verilerinin ötesine geçmemektir. Şu hâlde izlenimler bilginin kendilerine çözündürüleceği temel verilerdir. Ancak bu noktada da bilgiye genellik karakterini veren unsurun ne olduğu problematik hâle gelir. Çünkü duyum sadece tekil algıların varlığını bize bildirir. Bu akım, her ne kadar deneyime vurgu yapsa da deneyimin öznel verilerinden ziyade bilginin geçerliliğini sağlayan şartlarla ilgilenmiştir. Bu nedenle deneyci akımın bilgi çözümlemesi izlenim ve idelerin kaynaklarından çok bunlar arasındaki ilişkilerin çözümlenmesi üzerinde daha çok durur. İlişkiler de ancak yine gözlem ve deneyimden türetilebilirler. Bu sebeple deneycilik, deneyim kaynaklı bir mantık oluşturma girişimidir.
Taşkın Erol