Afet, tehlikenin gerçekleşmesiyle ortaya çıkan bir sonuçtur. Tehlike, gerçekleşmesi istenmeyen, gerçekleşmesi hâlinde can ve mal kayıplarına, zarar ve ziyana neden olacak olaylardır. Tehlike, doğa veya beşerî kökenli olabilir. Tehlikelerin gerçekleşmesi sonucu toplumun yaşam çevresine ait mevcut düzenin ve koşulların toplumun uyum gösteremeyeceği seviyede fiziksel, ekonomik, sosyal zararlara neden olacak şekilde bozulması “Afet” olarak tanımlanır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere afetler tehlikenin kendisi değildir. Tehlikenin neden olduğu gelişmeler, afeti tanımlayıcı olumsuz sonuçlara dönüştüğünde afetten söz edilebilir. Bir başka ifadeyle, gerçekleşen her tehlike bir afete neden olmaz. Dolayısıyla, ortaya çıkan sonucun bir afet olarak tanımlanması, tehlikenin gerçekleşmesi neticesinde ortaya çıkan olumsuz etkilerinin tür ve boyutlarıyla ilişkilidir.
Depremler, volkanik gaz, lav ve kül çıkışları, yağmur ve kar yağışlarındaki sıra dışı azalma veya artışlar, büyük hacimlerdeki kütle hareketleri, hava sıcaklıklarının olağanüstü ekstrem değişimleri, bu değişikliklerin yıl içindeki sıklık ve etki sürelerinin giderek artış göstermesi, birer doğa kökenli tehlikedir. Doğal afetler, doğa kökenli tehlikelerin afet niteliğindeki sonuçlarıyla gerçekleşen afet türüdür.
Doğal afetleri kökenlerine göre jeofizik/jeolojik, jeomorfolojik, meteorolojik, hidrografik, klimatolojik, biyolojik tehlikelerden ve dünya dışı tehlikelerden kaynaklanan afetler olarak sınıflandırmak mümkündür. Bunlar, ayrıca oluşum hızlarına göre yavaş gelişen veya hızlı gelişen doğal afet türleri olarak da gruplanabilir. Bu tehlikelerin neden olduğu doğal afet etki alanı “Afet Bölgesi” ilan edilir.
Jeofizik/Jeolojik olaylardan kaynaklanan afetler tektonik hareketlerin neden olduğu depremler ve volkanik faaliyetlerden kaynaklanan tehlikelerin sonuçları olup enerjilerini yerküre içinden alan doğa olaylarının ortaya çıkarttığı afetlerdir. Tektonik kökenli depremler, hâlen en büyük can ve mal kayıplarına neden olan doğal afetlerin başında gelmektedir. Örneğin, 17 Ağustos 1999’da Marmara Bölgesi’nde gerçekleşen ve Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedilen tektonik deprem (moment büyüklüğü Mw = 7,6 ve yüzey dalgası büyüklüğü Ms = 7,7), resmî raporlara göre 18.373 can kaybına, 23.781 kişinin yaralanmasına, 505 kişinin sakat kalmasına, ayrıca kayıtlara geçen 285.211 ev ve 42.902 iş yerinin hasar görmesine neden olmuştur. Depremin bu sonuçları itibarıyla ortaya çıkan durum “Doğal Afet” olarak tanımlanmış ve afet etki alanı “Afet Bölgesi” ilan edilmiştir. 2010 yılında aktif olan Eyjafjallajökull (İzlanda) volkanizmasında olduğu gibi volkanik faaliyetler de püskürtülen akışkan, gaz ve katı magma ürünlerinin geniş alanlarda neden olduğu olumsuz sonuçları ile bu grubun diğer doğal afet türünü oluşturmaktadır. Jeomorfolojik tehlikeler enerjilerini güneşten alan, akarsular, dalga ve akıntılar, rüzgâr, buzul/kar gibi dış etkenler ve bu etkenlere ait süreçler ile ilişkili olan insan yaşamını olumsuz etkileyebilecek gelişmeleri kapsar.
Meteorolojik olaylar (fırtınalar, hortumlar, sis, buzlanma, kırç, vd.), hidrolojik tehlikeler (seyelan, sel, taşkın vd.), klimatolojik gelişmeler (aşırı sıcaklıklar ve kuraklık, orman yangınları vd.), biyolojik tehlikeler (epidemi, pandemi, böcek istilası vd.), yamaç problemleri (erozyon, akma, kayma/heyelan, düşme, kar ve enkaz çığları vd.), dünya dışı (meteoroid, asteroid çarpması) tehlikeleri gerçekleştiklerinde doğal ve beşerî ortamda meydana getirdikleri olumsuz sonuçları ile diğer doğal afetler olarak tanımlanır.
Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC, 2020) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO, 2020) yayınlarında, küresel ölçekte son 10 yılda doğal afete neden olan 3751 adet tehlike kaydedildiği, 2018 kayıtlarına göre 134.000.000 kişinin yardım ihtiyacının ortaya çıktığı belirtilmiştir. Dikkat çekici bir husus ise yardıma ihtiyacı olan insanların ancak %70 kadarına ulaşılabildiği, buna karşın %30’una ise hiç ulaşılamamış olunmasıdır (IFRC, 2020). Doğal afetlerden küresel olarak her yıl ortalama 90.000 kişinin yaşamını yitirdiği (WHO, 2020) belirlenmiştir. Küresel ölçekte, mekânsal dağılışları, sıklık ve şiddet özellikleri incelendiğinde doğal afetlerin toplumların refah düzeyleri ve afetlere hazırlık seviyeleri ile doğrudan ilişkili olduğu görülür. Refah düzeyleri yüksek, afetlere karşı hazırlıklı ve daha düşük tehlike riskine sahip olan toplumların doğal afetlerden daha az etkilendikleri görülmektedir. Bu gruba girmeyen toplumlar doğal tehlikelere karşı daha fazla savunmasız oldukları için çok daha büyük ölçüde zarar görürler. Örneğin doğal tehlikelere karşı güvenlik açığı en yüksek 15 ülkeden 13’ü Afrika kıtasında bulunmaktadır. Düşük refah düzeyi, yüksek nüfus yoğunluğu, eğitim, altyapı, iletişim eksiklikleri, kötü planlamalar, toplumlarda doğal tehlikelerin hem sıklık hem de şiddet olarak daha fazla doğal afetlere maruz kalmasına zemin hazırlar.
Tehlikenin gerçekleşmesi ve sonuçlarının afete dönüşmesi, etki alanına ait fizikî ve beşerî coğrafya unsurlarının zarar görebilirlik düzeyleriyle ilişkilidir. Yüksek zarar görebilirlik afet olasılığını arttırır. Zarar görebilirlik, doğru ve yeterli bir “Afet Yönetimi” hazırlamakla azaltılabilir. Afet Yönetimi doğal afetleri önleme, önlenemiyorsa zarar azaltma çalışmalarını kapsar ve afet öncesi, afet anı, afet sonrası yapılması gereken işlerin planlanması ve hayata geçirilmesini amaçlar. Afet öncesi aşama, doğal tehlikelerin belirlenmesini, onların risklerinin azaltılmasını ve toplumsal hazırlık çalışmalarını kapsar. Afet anı, tehlikenin gerçekleşmesi sırasındaki doğru olan davranış ve tutumları tanımlar. Afet sonrası ise kurtarma, iyileştirme ve normale dönüş çalışmalarını kapsar. Can kayıplarının azaltılmasında afet sonrasına ait ilk müdahale çok önemlidir.
Hüseyin Turoğlu