Kelime anlamı itibarıyla “ev halkı” demektir. Arap dilinde "ehl-i beyt" tabiri ile bir evin reisi, onun eşi, çocukları, torunları, yakın akrabaları ve kabilenin önde gelen aileleri kastedilir. Terim olarak Ehl-i Beyt, Hz. Peygamber’in ev halkı, ailesi ve soyu demektir. Ehl-i Beyt yerine “ehl” kelimesinin eşanlamlısı olan “âl” kelimesi getirilerek Âl-i Beyt (ev halkı), Âl-i Muhammed (Hz. Peygamber’in ailesi), İtretü’n-Nebî (Hz. Peygamber’in soyu) gibi ifadeler de kullanılır. Kur’ân-ı Kerim’de Ehl-i Beyt ifadesi üç yerde geçmekte olup, birinde Hz. İbrahim’in (Hûd 11/73), birinde Hz. Mûsâ’nın (Kasas 28/12), birinde de Hz. Peygamber’in ailesi kastedilmektedir (Ahzâb 33/33).
Ehl-i Beyt kavramı tarihî süreçte siyasi, mezhebi, ekonomik, toplumsal vb. sebeplerle anlam daralması ve genişlemesine maruz kalmıştır. Bu çerçevede sadece Hz. Peygamberin hanımlarından, bütün Müslümanları kapsadığına kadar farklı görüşler ileri sürülmüştür. İslâm âlimlerine göre Hz. Peygamber’in hanımları, bütün çocukları, özellikle Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin başta olmak üzere torunları ile Müslüman olan amcaları ve onların çocukları Ehl-i Beytin kapsamına girmektedir. Şia’ya göre ise Ehl-i Beyt, Hz. Fâtıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile onların soyundan gelenlerdir.
Ehl-i Beytin kapsamı ne olursa olsun bütün Müslümanlar, Hz. Peygamber’i sevdikleri gibi bu sevginin bir gereği olarak onun ailesine de hürmet ve muhabbet beslemişlerdir. Ahzâb sûresinin 33. âyetinde Yüce Allah, Hz. Peygamber’in hanımlarına bazı tavsiyelerde bulunduktan sonra şöyle buyurur: “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden her türlü kirliliği gidermeyi ve sizi tertemiz yapmayı istemektedir”. Bu âyet indikten sonra Hz. Peygamber’in, Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i abasının altına alarak şöyle dua ettiği aktarılır: “Allah’ım benim Ehl-i Beytim işte bunlardır; bunların kusurlarını gider, kendilerini tertemiz yap” (Tirmizî, “Tefsir”, 4) Bundan dolayı onlar için Âl-i Abâ, Ehl-i Abâ ve Hz. Peygamberle birlikte abaya bürünenlerin sayısı beş olduğundan Arapça ve Farsça beş sayısı da eklenerek Hamse-i Âl-i Abâ, Pençe-i Âl-i Abâ (abaya bürünen beş kişi) gibi ifadeler de kullanılır. Hz. Peygamber, Ehl-i Beytin önemini ve faziletini şöyle vurgulamıştır: “Ben size iki değerli emanet (sekaleyn) bırakıyorum. Bunların ilki, içinde hidayet ve aydınlık bulunan Allah’ın kitabıdır. Allah’ın kitabına sımsıkı sarılın. Diğeri ise Ehl-i Beytimdir; onlara karşı özenli olmanız hususunda size Allah’ı hatırlatırım” (Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 36). Bir diğer hadis-i şerifte Hz. Peygamber, “Sizi nimetleriyle donattığı için Allah’ı seviniz, Allah’ı sevdiğiniz için beni, benden dolayı da Ehl-i Beytimi seviniz” buyurmuştur (Tirmizî, “Menâkıb”, 31).
Şüphesiz Ehl-i Beyt’in fazileti, onların, sadece Hz. Peygamber ile akrabalık bağına sahip olmalarından değil, aynı zamanda Hz. Peygamber’i hatırlatan örnek Müslüman şahsiyetler olmalarındandır. İslâm tarihinde Hz. Hasan’ın neslinden gelenlere “şerîf”, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere “seyyid” adı verilmiş, zekât ve sadaka almaları dinen yasak olduğu için devlet bütçesindeki ganimet gelirlerinden kendilerine düzenli olarak pay ayrılmış, şecerelerinin kaydedilip korunması ve çeşitli hizmetler için Nakîbü’l-eşrâf adı verilen görevliler tayin edilmiştir.
İslâm tarihinde aralarında farklar olmakla birlikte, gerek Ehl-i Sünnet gerekse Şia tarafından Ehl-i Beyt hakkında, özellikleri, faziletleri, menkıbeleri ve mâruz kaldıkları üzücü olayları konu edinen pek çok eser kaleme alınmıştır.Anadolu’da da Ehl-i Beyt tabiri, Alevîlik ve Bektaşîlik ile birlikte Mevleviye, Rifâiye ve Kâdiriye gibi Sünnî tarikat çevrelerinde de özenli bir şekilde sıklıkla kullanılır ve eserlerinde yer alır. Ehl-i Beyt mensuplarının isimleri, ilahilerde, mersiyelerde, gülbank adı verilen dualarda ve ozanların deyişlerinde anılır.
Mehmet Ümit