Ekonominin ve siyaset biliminin kesiştiği noktada, piyasaların ve devletin, bireysel ve kamusal tercihlerin etkileşimini inceleyen disiplinler arası çalışma alanını ifade eder. Ancak sosyal bilimlerin kompartımanlara ayrılmadığı 19. yüzyıl dünyasında ekonominin ve politikanın iç içe geçmesi ve bu şekilde incelenmesi, dönemin öne çıkan düşünürlerinin eserlerinin de ekonomi politik alanındaki çalışmalar olarak görülmesine yol açmıştır. Adam Smith’ten David Ricardo’ya, John Stuart Mill’den Karl Marx’a bilim insanlarının çalışmalarının bu kategoride ele alınması mümkündür. 20. yüzyıl ile beraber ekonomi biliminin kendi alanına çekilerek daha analitik ve matematiksel modeller kullanmaya başlaması ve retorikten uzaklaşması, diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi bu alanda da disiplinlerin ayrışmasını getirmiştir. Bununla beraber Marksist gelenek sosyal bilimlerin kendi mahfuz alanlarında incelenemeyeceğini ve bilhassa ekonominin içinde bulunduğu toplumsal ve siyasi çerçeveden koparılmasının da toplumdaki güç ilişkilerinin ve sömürüyü perdelemeyi hedefleyen bir tutum olduğunu söyleyegelmiştir. Bundan dolayı Marksist düşünürler ve onların hâkim olduğu akademik programlar, ekonomi politik geleneğini sürdürmüştür. Hem ekonomi hem siyaset bilimi kendi içlerinde önemli kuramsal ilerlemeler sağlasalar da bilhassa yetmişli yıllarda her iki disiplinin kesişim alanlarında incelemeye değer önemli sorunların biriktiği fark edilmiştir. Uluslararası ekonomi politik olarak gelişim gösterecek bu disiplinler arası çalışma alanı, devletle piyasalar arasındaki ilişkileri, politik kurumlar ile ekonominin etkileşimini, küreselleşme süreci içinde devletin değişen rolünü ele alan önemli katkılar yapacaktır. Daha önce ekonomik faaliyetlerden kendini soyutlayarak politik süreçleri ele alan araştırmalar, ekonomi politik çalışmaları ile zenginleştirilmiştir. Küresel kapitalizmin tarihsel dönüşümünden ticarete, uluslararası finanstan küresel üretim ağlarına, çok uluslu şirketlerden kalkınmaya bir dizi kavram bu şemsiye altında ele alınmaktadır. Politik sorunların sadece bu alana ilişkin değişkenler dikkate alınarak tam anlamıyla anlaşılamayacağı, küresel ekonominin dönüşümünün de belirleyici bir rol oynadığı disiplinin kabulleri arasındadır. Uluslararası ilişkilerde olduğu gibi liberal ve devletçi teorilerin ana akımları oluşturduğu alanda, marksizmde dikkate değer bir alternatif perspektif sunmaktadır. Liberal kuram piyasa merkezli bir bakışa sahip olup, devletlerin yanı sıra çokuluslu şirketlerin, çıkar gruplarının ve lobilerin de temel aktörler olduğu görüşüne sahiptir. Devletçi kuramın perspektifinde piyasalar göz ardı edilmez ama temel aktör olarak kabul ettikleri devletin hâkim konumu vurgulanır. Uluslararası örgütler ve çokuluslu şirketler bu gücün uzantısı veya türevi olarak değerlendirilir. Marksist kuram ise sınıf merkezli bir bakış açısına dayanır ve küresel kapitalist sistemin bütüncül analizini yaparak hakimiyet ilişkilerini inceler. Feminist ve çevreci kuramlarla giderek zenginleşen uluslararası ekonomi politik, önemli bir uzmanlık alanı olarak disiplin içerisinde göze çarpmaktadır. Uluslararası ilişkiler alanındaki çalışmalar nasıl ekonomik kavramları içermek suretiyle bu ara alana yöneldiyse, ekonomi bilimi de incelediği noktadan hareketle, politik değişkenlerin kendi çalışma alanı üzerindeki etkisini anlamayı hedeflemiştir. Daha önce kamunun ekonomideki varlığını dışsal bir veri kabul eden ekonomi bilimi, görmezden geldiği bu kara kutuyu daha dikkatli incelemeye yönelmiş, buradaki karar süreçlerini kendi metodolojisi ile ele almıştır. Nasıl ki bireyler fayda, şirketler kâr ençoklaması yapıyorsa politikacıların da oylarını ve arkalarındaki desteği ençokladığı varsayımıyla çalışmanın kapsamı genişletilmiştir. Böylelikle devleti ve siyaseti analiz dışı bırakmaktan kaynaklanan bir dizi eksikliği gidermeyi hedeflemişlerdir. Nasıl ki siyaset bilimi kalkınma, demokratikleşme gibi temel konuları ekonomik parametreleri de dikkate alarak çözümleme yoluna gitmekteyse, ekonomi disiplini de diğer yönden hareketle siyasi değişkenlerin etkilerini irdelemektedir. Bu kapsamda yapılan çalışmalar ekonomi biliminin analitik araçlarını da kullanarak giderek daha ilgi çekici sonuçlara ulaşmaktadır. Rant arama, yolsuzluk, demokratikleşme ve otoriterleşme gibi bir dizi kavram siyasi aktörlerin çıkar fonksiyonları ile analiz edilmektedir. Böylelikle ekonomi politik her iki alandan da çalışmacıların dikkatini çekmekte ve dar alanlara sıkışan akademik çalışmaların zenginleştirilmesine katkıda bulunmaktadır.
Bahadır Kaynak