ENTELEKTÜEL / AYDIN

Burhanettin DURAN views1367

Entelektüel, “düşünce ve kültür ürünlerine büyük ilgi duyan, zihinsel yaşantısı ağır basan kişi” demektir. “Aydın” ise Osmanlı-Türk modernleşmesinin dönüştürücü, aydınlatıcı ve kurtarıcı misyonu ile ilişkili biçimde Türkiye’de entelektüel uğraşlarla ilgilenen kimseler için kullanılan kavramdır. Türkçede aydın, Aydınlanma’ya referans yapan aydın (ya da nurdan gelen münevver) tabiri “intellectuel” kelimesine değil, Fransızca “eclarie” (aydınlanmış) kelimesine dayanmaktadır. Aydın kavramı, Osmanlı-Türk modernleşme sürecinde Batı’dan öğrenme çabasına paralel olarak ortaya çıkmıştır. Klasik dönemde düşünceyle uğraşanlar için “alim”, ya da “arif” kelimeleri kullanılmaktaydı. Aydın/aydınlar kavramının Batı dillerindeki “entelijansiya” kavramını içerecek şekilde de kullanıldığı görülmektedir. Entelijansiya “kendine mahsus sıkı bir ahlâk anlayışı olan, belli bir dünya görüşüne inanan, belli bir yaşayış tarzı, belli alışkanlıkları bulunan bir topluluk” anlamına gelmektedir.

Eski Yunan’dan beri her toplumun aydını olduğu söylenebilir. Antik Yunan’da sofistler, Orta Çağ’da rahipler, 18. yüzyılda filozoflar ve İslâm toplumlarında ulema gibi. Kolektif bir ad olarak “aydınlar” sözcüğü ise 1894 yılında Fransa’da Yahudi asıllı olan YüzbaşıAlfred Dreyfus’un haksız yere casuslukla suçlanarak yargılandığı dava ve mahkumiyetini takip eden ve Dreyfus davası olarak bilinen süreçte ortaya çıkmıştır. Dreyfus Davası sürecinde bilim adamları, siyasetçiler, yazarlar, sanatçılar, felsefeciler, hukukçular, mimarlar, üst düzey mühendisler gibi işlerinde zihni çaba sarf eden meslek adamları kendilerini bu kelime ile tanımlamıştır.

Aydın tanımlarında öne çıkan hususlar; içinde yaşadıkları topluma bir dünya tasavvuru sunmakla görevli insanlar grubu, rahatsız/mutsuz bilinç, görünen her şeyden şüphe etme, kayıtsız ve mutlak olan otoriteyi sarsma, kimsenin cesaret edemediği soruları sorma görevi, muhaliflik, kendisini ilgilendirmeyen işlere burnunu sokmak olarak ifade edilebilir. İnsanlığın geleceği ile ilgili sorumluluk bilincine işaret eden bu özellikler aydını, sadece bilgi üreten profesyonelden, uzman ve akademisyenden ayırmaktadır. Aydın olmak ile kamusal rol üstlenmek, kamusal alana görece özerk şekilde müdahil olmak arasında yakın bir ilişki vardır. Hatta adalet adına Yüzbaşı Dreyfus’un salıverilmesi çağrısı yapmaları aydınları tanımlayacak şekilde siyasete müdahale eylemidir. Aydınların siyasetle ilişkisi bir dilemma içermektedir. Aydınlar siyasetin dışında kalsalar, adaletsizliğe sessiz ve kör kalmakla suçlanırlar. Siyasete girseler, bu defa ya güçlü olanların ayağına kapanmakla ya da ideallerini başkalarına dayatmakla eleştirilirler.

Entelektüeller üzerine çalışmaları ile bilinen sosyolog Edward Shils (ö. 1995), aydının üstlendiği fonksiyonları şu şekilde sıralamaktadır: yüksek kültür yaratmak ve yaygınlaştırmak, millî ve milletlerarası modeller sağlamak, ortak kültür geliştirmek, sosyal değişimi etkilemek ve siyasi roller (doktrin sunmak ve bazı devrimci ideolojik hareketlere liderlik etmek) oynamak. Aydınları bu kadar etkin kılan husus ideolojileri oluşturan ve yayan konumda olmalarıdır. Günümüzde yönetici ve toplum eleştirmeni olma rolleri azalsa da aydınlar, sosyal değişimin ajanı olma özelliklerini korumaktadır. Değişen rolü sebebiyle aydın, toplum ya da sessiz yığınlar adına hakikati seslendiren “bilinçli ve vicdanlı” olma fonksiyonunu kaybetmektedir. Kitleler bilmek için artık aydınlara ihtiyaç hissetmemekte, “büyük yazar figürü” ortadan kalkmaktadır. Aydından evrensel olanı seslendirmesi değil spesifik konularla ilgilenmesi beklenmektedir.

Yakın dönem tartışmalar da ise Zygmunt Bauman, aydının modern dönemdeki “yasa koyucu” (toplumdaki görüş ayrılıklarını hükme bağlama yetkisi) rolünün yerini “yorumcu” rolünün aldığını söylemektedir. “Açıklama, seçme, aydınlatma” misyonundan sıyrılarak “anlama” rolüne geçmektedir. Günümüzde aydından artık “evrensel vicdan” adına konuşması ya da “aziz, kahraman, ideolog veya despot” rolünü oynaması beklenmemektedir. Beklenen şey, eleştirel bir arabulucu rolüdür. Yaşanan bu değişime rağmen aydınların çağı, toplumu, iktidarı ve uluslararası düzeni hem anlayan hem eleştirerek dönüştüren rolünün devam ettiği açıktır.

Osmanlı klasik dönemindeki ulemanın yerini alan aydın, modern Türkiye’de modernleştirici misyona sahip olmuştur. Genç Osmanlılarla başlayan aydın hareketleri ilk kez kitle iletişim araçlarında iktidarı eleştirseler de hiçbir zaman “devlet merkezli” olmaktan çıkamamıştır. Modernleşmenin taşıyıcı aktörü olarak aydın kesimi pozitivizmin etkisinde kalmış ve bilimi dinin yerine aşkıncı bir konuma oturtmuştur. Batı medeniyeti karşısındaki geri kalmışlık hissi Türk aydınında sıklıkla eleştirilen Batı hayranlığını doğurmuştur. Ayrıca, devletle özdeşleşen tek parti döneminin kurulu sistem içine öne çıkan aydını “cahil” Türk toplumunu aydınlatma rolünü üstlenmiştir. Bu sebeple iktidardan özerk olma ve sivil olma niteliğini kazanamamıştır. Kurtarıcı rolü oynamayı, entelektüel ürün vermeye tercih etmiştir. Cumhuriyet döneminin kitleler ile tanıştırılan ve görüşleri farklı inşa süreçlerinde destek olarak kullanılan aydının zihin dünyasındaki en başat ideoloji Kemalizm olmuştur. Modernleşme sürecinin parçası olan fakat başat ideolojik yapıdan farklılaşan entelektüel isimler ise “aydın” olarak görülme konusunda göreli zorluk yaşamışlardır. Elbette “aydın” kavramının modernleştirici misyonu, modernleşme dinamiği ile örtüşen biçimde aydın kategorisinin de süreç içinde değişimini getirmiştir.

Çok partili hayata geçişle aydın kesiminde çeşitlenme ve görece özerkleşme yaşanmıştır. Sol ve sağın farklı tonlarıyla Türkiye’nin sorunlarına cevap arayan aydınlar yoğun bir ideolojik gündeme sahip olmuştur. 1970’lerde yaşanan siyasal radikalleşme sistem dışı arayışları öne çıkarmıştır. Yine de tüm farklılaşmalara ve yenilenen kategorilere rağmen, Batı’dan nakletme, halka yabancılaşma, halkı tepeden aşağı radikal şekilde değiştirme isteği ve seçkinci misyoner rolün 1980’lere kadar Türk aydınını terk ettiği söylenemez. 1990’ların siyasi ve ekonomik krizlerle dolu döneminde aydın kavramı “bir büyük anlatı” olmayı kaybetmiş ve çoğullaşmıştır. Günümüz Türkiye’sinde aydının seçkinci misyoner rolünde ısrar etmesi baskıcı bir özleme karşılık gelecektir. Enformasyon toplumunun, dijitalleşmenin ve sosyal medyanın yaygınlaştığı bir dünyada aydının “doğruyu bilmede otorite olma” iddiasının karşılığı hayli zayıflamıştır. Yine de toplumun geleceği için “anlama ve eleştirel düşünce üretme” formundaki entelektüel uğraşlara ihtiyaç azalmamıştır.

Burhanettin Duran

Kaynakça

Bauman, Zygmunt. Yasa Koyucular ile Yorumcular, İstanbul: Metis, 1996.

Duran, Burhanettin. “Türkiye’nin Dönüşümünde Aydınların Rolü”, Dönüşüm Sürecindeki Türkiye içinde. Ed. D. Dursun, B. Duran ve H. Al. İstanbul: Alfa, 2007.

Hilav, Selahattin. “Entelektüeller ve Eylem.” Cogito, Sayı: 31 (2002).

Jennings, Jeremey. “Of Treason, Blindness and silence: Dilemmas of the Intellectuals in Modern France.” Intellectuals in Politics from the Dreyfus Affairs to Salman Rushdie. Ed. J. Jennings ve A. Kemp-Welch, London: Routledge, 1997.

Shills, Edward. “Intellectuals.” International Encyclopedia of the Social Sciences içinde. Ed. D. Sills. New York: Macmillan, 1968.

Kılıçbay, Mehmet Ali. “Aydınlar.”Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi 1 içinde. İstanbul: İletişim, 1985.

Meriç, Cemil. Mağaradakiler. İstanbul: İletişim, 2000.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi