Faiz dışı fazla, devlet bütçesinden ödenmesi gereken faiz giderleri çıkarıldıktan sonra, bütçenin gelir-gider dengesinin fazla vermesidir. Devlet bütçesi, kamu gelir ve kamu giderlerinin gösterildiği hukukî bir belgedir. Kamu giderlerinin, gelirler ile karşılanamayan kısmı bütçe açığını oluşturur. Bütçe açıkları borçlanma ile finanse edildiğinde oluşan borçlar ve faiz gideri devlet tarafından geri ödenir. Devletin borçları ve anapara geri ödemeleri, bütçe dışında ayrı bir borç hesabında tutulurken, borcun faiz giderleri devlet bütçesi içinde kamu gideri olarak yer alır ve faiz ödemeleri transfer harcamaları içinde gösterilir. Bütçenin faiz dışındaki giderleri ile bütçe gelirleri arasındaki denge, faiz dışı denge veya birincil bütçe dengesi kavramlarıyla ifade edilir.
Faiz Dışı Denge (Birincil Bütçe Dengesi) = Bütçe Gelirleri - (Bütçe Giderleri - Faiz Giderleri)
Bütçenin faiz dışı fazla vermesi, devletin faiz dışında kalan giderlerini, bütçe gelirleri ile karşılayabilme kapasitesini gösterir. Özellikle, yüksek düzeyde borç stoku ve borç servisi bulunan ülkelerde, faiz dışı fazla verilmesinin temel gerekçesi, borçlanma üzerindeki baskının azaltılması ve borçların sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır.
1970 sonrası yıllarda pek çok ülkede bütçe açıklarının giderek artması, borçlanma ihtiyacına bağlı olarak borç faizlerinin ve borç yükünün artmasına neden olmuştur. Bütçe açığı-borçlanma-faiz kısır döngüsü içine giren ülkelerde, borç stoklarının GSYH içindeki payı artmıştır. Bu süreçte faiz dışı fazla, malî disiplinin sağlanması ve borçların sürdürülebilirliği için önemli bir performans göstergesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Hedeflenen faiz dışı fazlaya ulaşılması, uluslararası kuruluşlar ve finans piyasaları tarafından, ulusal hükûmetlerin program başarısını artıran bir kriter olarak ele alınmıştır.
Türkiye’de faiz dışı fazlaya dayalı maliye politikası uygulamaları, ilk olarak 1994 yılında IMF ile yapılan stand-by anlaşması çerçevesinde gündeme gelmiştir. 1990’lı yıllarda kamu açıklarındaki artışa bağlı, borç stokundaki ve faiz yükündeki artış, 1994 krizi sonrasında hükûmetleri faiz dışı fazla vermeye zorlamıştır. 2001 yılında uygulamaya geçen “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” ile faiz dışı fazla, maliye politikalarının bütçe performans hedefi olarak kullanılmış ve malî kural niteliği almıştır. 2002 yılında, bütçede GSYH’nin %5,5 oranına çıkarılan IMF tanımlı faiz dışı fazla hedefi, malî disiplinin sağlanmasında o güne kadar uygulanan en yüksek performans göstergesi olmuştur. Bu çerçevede faiz dışı fazla hedefi; bütçedeki faiz yükünün azaltılması, borç ödeme kapasitesinin oluşturulması, borçlanma ihtiyacını azaltarak borçların sürdürülebilirliğinin sağlanması ve faiz dışı harcamalarda malî disiplinin sağlanması açısından önemlidir. Ayrıca borçlanma ihtiyacındaki azalmaya bağlı olarak faiz oranlarındaki azalışın, özel sektör kredi maliyetlerini düşürmesi büyüme üzerinde olumlu etki yaratma kapasitesine sahiptir.
Faiz dışı fazlanın, borçlanma ihtiyacı ve borç stokunun azaltılması gibi olumlu etkilerinin yanı sıra, faiz dışı fazla oluşturmak için vergileri artırmak ve dolaylı vergilere ağırlık vermek, belirli gruplar üzerinde vergi yükünün artması ve gelir dağılımının bozulması açısından olumsuz etkiler ortaya çıkarır. Diğer yandan, harcamaların kısılması, yatırımların azalması, personel maaşlarının yükseltilmemesi, bütçenin ekonomik ve malî fonksiyonlarını daraltacaktır. Özellikle, sosyal transferler üzerindeki daraltıcı politikalar, devletin sunduğu sosyal nitelikli hizmetlerin kalitesinin düşmesine neden olacaktır. Faiz dışı fazla, maliye politikalarının sürdürülebilirliği açısından ekonomik ve malî istikrar üzerinde önemli katkı sağlayan bir gösterge olmakla birlikte, sosyo-ekonomik yapı üzerindeki olumsuz etkilerini de dikkate alan bir politika hedefi olarak belirlenmesi önem arz etmektedir.
Nazan Susam