FÜTÜVVET

Ahmet Yaşar OCAK views1844

Fütüvvet kurumu 9. yüzyılda İslâm şehirlerinde gençler arası içtimaî, iktisadî ve siyasî bir dayanışma yapısıdır. 13. yüzyılda son Abbâsî döneminde de resmî bir devlet kurumu hâline getirilen teşkilât sufîlikle iç içe gelişmiştir. 9. yüzyılda fütüvvetin sûfîlikle yakın ilişkisi, ikisinin de aynı ortak sosyal tabandan gelmesinden kaynaklanır. Bunun nasıl olduğu ayrı bir bilimsel tartışma konusudur. Her durumda tasavvufî bir mahiyet kazanan fütüvvet” son aşamada esnaf tabakasıyla bütünleşerek Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar meslekî teşekkül niteliğindeki Ahîlik fütüvveti şekline dönüşmüştür. 

Fütüvvetin İslâm Orta Çağında fetihlerle genişleyen topraklarda Mevâlî zümrelerinin temsil ettiği yeni kültürlerin etkisiyle oluşan siyasî ve içtimaî değişimlerin toplumda doğurduğu buhranlarla yakın ilgisi vardır. Ancak fütüvvet kavramının iffetli, cesur ve cömert gibi vazgeçilmez niteliklerini toplayan, fakat merkezî iktidarın zayıfladığı zamanlarda toplum düzenini üstlenerek siyasî otoriteye karşı çıkan genç ve bekâr erkeklerden oluşan bir sosyal yapı hüviyetle tarih sahnesine çıkışı Abbâsîler döneminde olmuştur. Burada önemli olan fütüvvetin daha çok göçebe bir hayat tarzının geçerli olduğu Arap yarımadasında değil, eski İran kültürünün hâkim olduğu Irak ve İran topraklarında, üstelik şehirlerde görülmesi, kurumlaşmış fütüvvetin şehirli ve gayri Arap bir kökene dayandığını gösterir. Özellikle eski İran mistik kültürünün ocağı olan Horasan bölgesinde 9. yüzyılda Hamdûn Kassâr (ö. 884), Ebû Hafs Haddâd (ö. 874) ve Ebû Osman Hîrî (ö. 910) gibi büyük öncülerini tarih sahnesine çıkaran ve ileride Orta Asya ve Ortadoğu’da pek çok sûfî teşekkülü geniş ölçüde etkileyecek olan Melâmetî tasavvuf cereyanı, fütüvvetle iç içe gelişti. Bu Melâmetî sûfîlerin hem ehl-i fütüvvet hem de esnaf tabakasına mensup olduklarına dikkat edilirse teşkilâtlı fütüvvetin nasıl bir sosyal zeminde başladığı, Orta Asya’da, İran ve Anadolu’da nasıl Ahîlik şekline dönüştüğü kolay anlaşılır.

Abbâsî Halifesi Nâsır li-idînillâh (ö. 1225), Bağdat’ta Reîsü’l-fityân olan Şeyh Abdülcebbâr b. Yûsuf b. Sâlih el-Bağdâdî’nin elinden fütüvvet erkânı üzere elbise giymiş ve merasimle teşkilâta dahil olmuştur. Halife Nâsır’ın, İmâmiye mezhebini benimseyerek fütüvvet kurumunu bu mezhebin temel inançlarına göre, on iki imamın her birinin adına izafeten adlandırdığı on iki kola bölerek düzenlediği çağdaş bazı kaynaklarda zikredilmektedir. Halife bu kolların her birinin başına birer reis tayin etmiş, onları da kendisine bağlamıştır. Böyle bir siyasetin, halifenin otoritesini içeride ve dışarıda daha güçlü bir şekilde icra etmesine ve alt tabakalar üstünde kontrol kurmasına yardımcı olduğu tahmin edilebilir. Halife meşhur sûfî Şehâbeddin Ömer es-Sühreverdî’den (ö. 1234) büyük ölçüde yardım görmüş, onu hem fütüvvet kurumunun yeni yapılanmasında teorisyen olarak istihdam etmiş hem de onun sahip olduğu güçlü mânevî otoriteden geniş ölçüde faydalanmıştır.

Halife, Anadolu Selçuklu Devleti’nin başında bulunan I. İzzeddin Keykâvus’a (1211-1220), 1214 yılında Şehâbeddin Sühreverdî’nin başkanlığında bir heyetle fütüvvet cihazı (kâse, şalvar) göndererek, kendisini diğer hükümdarlar gibi teşkilata almıştır. Nâsır’ın bu faaliyetleri siyasî açıdan beklenen sonuçları pek sağlayamadıysa da Anadolu’da Ahîlik teşkilâtının gelişip yayılmasında epeyce etkili olmuştur. Çünkü Anadolu’da Ahîliğin gelişmesi bu tarihten sonraya rastlamaktadır.

İbn Battûta (ö. 1368-69), 1330’larda Anadolu’daki Ahîlik hakkında birinci elden kaynak durumunda bulunan eserinde Ahîliğe ayırdığı bölümü “Zikrü’l-ahiyyeti’l-fityân” şeklinde adlandırmak suretiyle iki kurum arasındaki ilişkiye işaret etmektedir. İlk Ahîler 11. yüzyılda İran’da -üstelik bu isimle- tarih sahnesinde belirdiler. Ahî Evran’dan önce yaşamış olup Türk Ahîliği’nin asıl atası sayılması gereken Ahî Türk de yine İran’ın Urmiye yöresinde yaşamıştır. Ahî Türk, Ahî Evran’ın iddia ettiği gibi Anadolu Ahîliği’nin kurucusu değildir ancak bu kurumun gelişmesine büyük katkılarda bulunmuş önemli bir şahsiyettir. Ahîliğin tasavvufî nitelikte bir kurum olduğunun göstergesi olan önemli bir sûfî esnafı olduğu muhakkaktır.

Ahmet Yaşar Ocak

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi