Gazel kelimesinin asıl anlamı; aşktan bahsetmek, kadınlarla âşıkane konuşmak, onlarla bu tarzda dostluk ve sohbette bulunmaktır. Edebiyat terimi olarak, ilk beyti kendi içinde, diğer beyitlerin ikinci mısraları ilk beyitle kâfiyeli olmak üzere genellikle beş ile dokuz beyit arasında yazılan nazım biçimidir.

Arap edebiyatında müstakil bir nazım biçimi olarak bulunmayan gazel, İran edebiyatında şekillenmiş ve Türk edebiyatına da İran edebiyatından geçmiştir. Gazelin 13. yüzyılda Türk edebiyatına İran edebiyatından geçtiği kabul edilir. Molla Câmî (ö. 1492), Örfî-i Şîrâzî (ö. 1591), Sâ’ib-i Tebrîzî (ö. 1670-71) Anadolu sahasındaki şairler üzerinde etkili olan isimlerdir. Şeyyâd Hamza (ö. 1348’den sonra), Hoca Dehhânî (ö. 1361’den sonra) gibi isimler dinî-tasavvufî olsun veya olmasın gazeli Türk edebiyatında geliştiren şairlerdir. 14. yüzyılda kendisine has üslûbuyla Kadı Burhaneddin (ö. 1398) ve Hurûfî inancını şiirlerinde işleyen Nesîmî (ö. 1404 ?) gazelin ilk döneminde akla gelen şairlerdendir. Âşık Paşa’nın da (ö. 1332) Yunus’u andıran gazelleri vardır. Fakat bu dönemde etkisi uzun, sürekli ve yaygın olan şair Ahmedî’dir. 15. yüzyıl başlarında Ahmed-i Dâî (ö. 1421’den sonra) pek çok gazel söylemiş olmakla birlikte asıl, gazelin Türk edebiyatında yaygınlaşmasında ve yerleşmesinde Şeyhî (ö. 1431 ?), Ahmed Paşa (ö. 1496-97) ve Necâtî (ö. 1509) önemli rol oynamışlardır. Bu dönemin şair padişahı Fatih Sultan Mehmed (ö. 1481) ve şehzadesi Cem Sultan da (ö. 1495) gazel vadisinde pek çok güzel şiir yazmıştır. 16. yüzyılda devletin başkentinde Bâkî (ö. 1600) ile devletin payitahtından çok uzaklarda, fakat önemli bir kültür merkezinde Fuzûlî gazel şeklinin edebiyatımızdaki en güzel örneklerini vermişlerdir. Bu yüzyılda Hayâlî (ö. 1556-57), Zâtî (ö. 1546), Nev‘î (ö. 1599), Rûhî-i Bağdâdî de (ö. 1605/6) güzel ve etkileyici gazel yazan şairlerimizdendir. Dönemin şiir hocası Zâtî (ö. 1546) çok gazel yazan şairlerdendir. Yine bu dönemde ondan fazla gazel yazan şair ise devrin şair padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman’dır (ö. 1566). 17 yüzyılda Nâilî (ö. 1666) yukarıda işaret ettiğimiz Sebk-i Hindî ekolü yolunda şiir yazmıştır. Yine bu yüzyılda Nâbî (ö. 1712), gazele fikri, sosyal yararı sokmuştur. 18. yüzyılda Nedîm (ö. 1730) yalın bir dille ifade edilen beşerî aşkı, rintliği, Şeyh Gâlib (ö. 1799) ise kendisine has bir üslûbuyla tasavvufî inceliği gazellerinde öne çıkarmıştır. 19. yüzyılda Enderunlu Vâsıf (ö. 1824) ve Enderunlu Fâzıl (ö. 1810) ile gazellerdeki aşk temi eski konumundan, yüksek mertebesinden sokağa inmiş, fakat bu Nedîm’deki etkileyicilik ve zarafette olmamış, yer yer bayağılığa düşmüştür. 

Encümen-i Şuarâ adı verilen şairler topluluğu tasavvufî bir renk verdikleri şiir anlayışlarını gazele de yansıtmışlar, fakat bu vadiye yeni bir ruh verememişlerdir.

Gazel, genellikle aşk konusu etrafında dönen kısa hacimli şiirlerdir. Gazellerin başlıca konusu aşk olmakla birlikte çok farklı konularda yazıldığı da görülmektedir. Bir nazım terimi olmamakla birlikte çeşitli araştırmalarda ve yazılarda aşkın verdiği mutluluk veya ızdırabı dile getiren gazellere âşıkâne gazel, dünyadan haz almayı önde tutan, neşe ve zevki konu edinen gazellere rindâne gazel, sevgilinin güzelliğinden ona duyulan arzudan doğrudan bahseden gazellere şûhâne gazel, tasavvuf düşüncesinin hâkim olduğu gazellere sûfiyâne, ârifâne gazel, düşünce yönü ağır basan, yol göstericiliği önde olan gazellere hikemî, hakîmâne gazel adlarının verildiği görülmektedir. Bazı şairler dinî muhtevalı gazelleri varsa bunları o harfin ilk gazelleri yaparlar. Bu konu çeşitliliğine rağmen gazelde en fazla işlenen tema aşktır. 

Şairin mahlası, yani şiirde kullandığı adı genellikle gazelin son beytinde bulunur. Bununla birlikte son beyitten önce mahlasa yer verildiği de görülür. Gazellerde şairlerin mahlaslarının bulunması istisnaları dışında genel bir kuraldır.

İki şairin birer mısra veya beyit yazarak, birlikte oluşturdukları gazele müşterek gazel adı verilir. Gazel söylemeye tegazzül, gazel tarh etmek, gazel inşad etme gibi adlar verilir. Bir şairin, daha önce söylenilmiş bir gazelle aynı vezin ve kafiyede ve o gazeli andıracak bir üslûpla yeni bir gazel yazmasına tanzir etme, nazire yazma, bu yolla yazılan gazellere de nazîre denir. Nazireler model alınan gazelle aynı üslûp ve aynı anlam dairesinde yazılır. Nazireler incelendiğinde bazı şiirlerin asırlar boyunca gündemde kaldığını görüyoruz. Nazirelerin model olarak alınan şiir çerçevesinde asırları aşan bir yarışı sürdürdüğü söylenebilir.

Beyit esaslı bir nazım biçimi olan gazelden başkaca nazım şekilleri türemiştir. Gazelden türeyen nazım şekilleri ya beyti oluşturan mısraların arasına ya da beyitlerin üstüne başkaca beyitlerin eklenmesiyle oluşur. İlk söylediklerimiz taştîr, müstezâd, diğerleri ise tahmîs, tesdîs gibi farklı adlar alırlar.

Gazel, Divan şairlerinin en fazla itibar ettikleri ve en fazla kullandıkları nazım biçimidir. Divan şairleri arasında gazel yazmamış şair yoktur. Bir şairin edebî şahsiyetinin en rahat görüldüğü, onun sanattaki kabiliyetini ortaya koyan bir nazım biçimidir. Gazelin hacim bakımından sınırlı olması şairi bu kısa hacimde bütün sanatkârlığını, edebî kabiliyet ve hünerini ortaya koyma zorluğuyla imtihan eder. Bu açıdan gazeller anlam yoğunluğu bulunduran bir nazım biçimi olarak karşımıza çıkar. Şairler bu kısa şiirlerde her kelimenin kendi anlam derinliğiyle birlikte diğer kelimelerle de oluşturdukları anlam katmanlarında az sözle çok anlam üretmeye çalışmışlardır. Bazen aynı duyguyu aynı kelimelerle ifade ettiği sanılan benzer beyitlerin her birinin -belli bir bilgi birikimi ile incelendiğinde- çok farklı anlamlar ürettikleri görülür. Ayrıca şairler, şiirlerindeki söz varlığının bir araya gelişlerinin etkileyici bir ritim ve ahenk oluşturmasına da dikkat ederler. Böylece usta şairlerin elinde gazel, anlam ile musikinin buluştuğu bir nazım biçimi olur. Nitekim Fuzûlî, Divan’ının mukaddimesinde “Gazel bildirir şairin kudretin” demektedir.

Gazeller divanlarda gazeliyyât başlığı altında kasidelerden ve genellikle musammatlardan sonra gelirler ve son kafiye harflerine göre sıralanırlar.

Gazellerde her beyit aslında tek başına bir anlam bütünlüğü gösterir. Fakat bu özellik gazelin beyitleri arasındaki ilişkinin bulunmadığı yahut bulunan anlam ilişkisinin bütünüyle savruk bir şekilde olduğunu göstermez. Gazelin bir beyti mutluluktan diğeri mutsuzluktan bahsedebilir, bir beytinde kendi içi âleminden ve duygularından bahsederken diğer bir beytinde dış âleme ait bir tasvir bulunabilir. Fakat bu beyitler yine de aynı tema etrafında dolaşır. Redifli şiirlerde ise bu mana bütünlüğü daha açıktır. Her beyit bir şekilde başlar ama redifi oluşturan kavramla nihayetlenir. Bu ise şiirin belli bir kavram etrafında şekillenmesini, o kavram etrafında dönmesini sağlar. Her ne kadar redifli şiir söyleme, ahenk bakımından metne katkı sağlayan bir değerin bulunduğunu gösterse de her beyitteki fikrin belli bir kavrama tabiilik içinde bağlanması, estetik değerlerden taviz vermeden ve kendini tekrara düşmeden sözcüklerin tekrar edilebilmesi aslında zor bir imtihan olarak şair karşısına çıkar. Şairin her beyitte değişik bir anlam dairesinde, farklı düşünceleri dile getirmesi ayrıntıya verilen önemle de ilişkilidir. Nasıl her beyitteki bir kelimenin kendisine has dünyasına çok derin ve geniş bir kültürün penceresinden bakıldığında ayrı bir âlem görülüyorsa hatta dikkatlice bakıldığında bunlar artıyorsa her bir beyit de aslında şiirin bir parçası olmasına rağmen müstakil bir önem kazanır. Diğer bir ifade ile her bir beyit kendi başına bir şiir/metin olarak değerlendirilecek bütünlüğe sahiptir. 

Şairlerin, aşk ve sevgili dışındaki konularda anlam bütünlüğünü gazel boyunca daha iyi sağladıkları görülür. Aşk konusunda ise şairler, kendilerini daha rahat hissetmekte ve içinde bulundukları anın kendileri üzerindeki etkilerini ve o andaki duygularını beyitleri birbirleriyle ilişkilendirmeden, bunları bir kompozisyon formuna sokma bağından uzak olarak ifade etmektedirler. Bunda sevgiliden ve aşk duygusundan nasıl ve ne şekilde bahsedileceğine dair geleneğin baskısının rolünü de unutmamak lazımdır. Fakat bu baskı şairi, aynı zamanda yazdığı gazelin benzerleri arasında sıyrılmasını sağlayacak bir titizliğe de zorlamaktadır.

Halk edebiyatı şairleri, gazel nazım biçimiyle şiir yazmaya çalışmışlardır. Fakat gazelde vezin ve anlam bakımından olması gereken titizlik ve yoğunluk bu şiirlerde görülmez. Ayrıca Klasik Türk Musikisi’nde de kullanılan gazel kavramı; insan sesi ile ve bir güfteye bağlı olarak yapılan icraya denir. İrticalen yapılan bu icra gazelhan denen icracıların ilhamı ile şekillenen serbest ritimli bir formdur.

M. A. Yekta Saraç

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi