Genel olarak tebaanın mal varlığından alınan vergileri ifade eder. Özellikle de toprak vergisi için kullanılmıştır. Arapça “harc” kökünden gelmekte olup “topraktan çıkan şey” anlamın taşır. İslâm fütuhatından önce Arapçada yer aldığı bilinen kelimeye toprak, bina, hayvan, köle gibi kaynakların ürün, kira, ücret türü getirileri ve devlet gelirleri olmak üzere birbiriyle ilgili anlamlar yüklenmiştir. 

Haraç kelimesinin biri genel (vergi ya da devlet gelirleri), diğeri özel (toprak vergisi) olmak üzere iki teknik anlamı vardır ve öşür veya cizye terimlerinin zıttı düşünülerek kullanıldığında üretken arazilerden alınan nakdî yahut aynî toprak vergisini ifade eder. Osmanlı uygulamasında hem harâcî araziden ve hâsılatından hem de Müslüman olmayan şahıslardan kişi başına alınan vergidir. Harâc-ı ruûs (harâc-ı baş) cizye vermekle mükellef kişilerden, harâc-ı arz (bağ haracı) araziden alınır. Farsçada hem toprak vergisi hem de genel olarak vergi (bâc) anlamında kullanılır ve haraç mükelleflerine haraçgüzâr denilir. Osmanlılarda haraçgüzâr terimi haraç vermekle yükümlü olan gayrimüslimlerle yıllık vergiye tâbi olan ülkeler için kullanılır. 

Haraç tahsil usulüne ve toprakların fethediliş şekline göre sınıflandırılmıştır. Tahsil usulüne göre haraç ikiye ayrılır: 1. Harâc-ı vazîfe veya harâc-ı muvazzaf. Bu haraç çeşidinde devlet başkanı ekilebilir arazilerin alanına ve mahsulün cinsine göre maktû bir vergi koyar. Ekim veya hasat yapılmasa da belirlenen vergi tahsil edilir; yıl içinde birden fazla hasat yapılması durumunda ise ikinci bir vergi alınmaz. 2. Harâc-ı mukāseme. Miktarı ne olursa olsun mahsulün dörtte bir, beşte bir gibi belli oranının tahsilinden ibarettir, topraktan ürün alınamadığında vergi tahsil edilmemekte, buna karşılık yıl içinde tekrarlanacak her hasat için ayrı bir vergi tahakkuku söz konusu olmaktadır. 

Ele geçiriliş şekline göre haraç toprakları ikiye ayrılır: İlki sulh/anlaşma yoluyla fethedilen toprakları içine alır. Bunlar anlaşma şartlarına bağlı olarak, üzerinde mutabakata varılan belli bir miktar haraç karşılığında mülkiyetinin eski sahiplerinde kaldığı topraklarla, mülkiyetinin Müslümanlara devredildiği fakat işletmesinin kira sayılan muayyen bir miktar haraç karşılığı eski sahiplerinde kaldığı topraklar olmak üzere iki kısımdır. Halife tarafından Müslümanların maslahatına tahsis (vakıf) edilmesi sebebiyle satılması ve rehin verilmesi caiz olmayıp anlaşma hükümleri çiğnenmedikçe işleticilerinin elinden alınamaz. İkincisi savaşla ve anlaşma olmaksızın fethedilen toprakları kapsar. Savaşarak zapt edilmiş bölgelerin halkına hürriyetlerinin ve topraklarının işletmeciliğinin geri verilmesi karşılığında tek taraflı olarak yüklenen arazi vergisidir. Haraç topraklarının büyük bir kısmını bu sınıf oluşturmaktadır. Halkının Müslüman ordusundan kaçarak boşalttığı savaşmaksızın ele geçirilen toprakların haracı da fey hükmünde olup bu gruba girmektedir. Bunların haracı, bütün Müslümanların ortak yararına tahsis edilerek ister Müslüman isterse zimmî olsun işleticisinden alınır.

Haraç konulabilmesi için toprağın haraç toprağı statüsünde ve ekilebilir, sulanabilir olması gerekir, tarıma elverişli olmayan topraklardan ve mesken alanlarından haraç alınmaz. Haraç miktarı belirlenirken, toprağın kalitesi ve verimliliği hesaba katılır; iki yılda bir ekilen araziden yarım haraç alınır. Ürünün cinsi de haraç takdirinde göz önünde bulundurulur, piyasa değeri yüksek olanlara daha fazla vergi konulur. Toprağın üretkenliğini yitirmesi, toprağın sahiplerinin kusuru olmaksızın düşman istilası veya vergi memurlarının zulmü sebebiyle atıl bırakılması ve mahsulün tabii afetlerle telef olması haracın düşmesine sebep olur. 

İslâm’da haraç uygulamasını başlatan Hz. Ömer (ö. 644), fethedilmiş toprakları savaşçılar arasında dağıtmayıp muayyen bir vergi karşılığında ziraatı iyi bilen eski sahiplerine bıraktı. Böylece hem tecrübesiz kişilerin mülkiyeti altında meydana gelecek verim düşüşünü engellemeyi hem de Müslüman nüfus arasında adil bir gelir dağılımı sağlayarak kaynakların tahsisinde kuşaklararası bir denge kurmayı hedefledi.

Emevîler zamanından itibaren vergi gelirleri üzerindeki kontrolü arttırabilmek için eyaletlerde müstakil haraç daireleri kuruldu. Bundan sonraki dönemde her eyalette bir Dîvânü’l-harâc oluşturuldu ve bunlar devlet merkezlerinde maliye işlerini yürüten divanlara bağlı çalıştı. Haraç Selçuklular, Hârizmşahlar ve Zengîler döneminde “hukuk-i dîvânî” denilen vergiler arasında yer alıyordu ve vilayetlere göre değişen hususi kanunları vardı. Sâhib-i harâcın sorumluluğundaki bu kanunlarla bağlantılı olarak tutulan defterlere “destur”, “avarece” gibi isimler verilirdi. Büveyhîler’den itibaren Selçuklular ve İlhanlıların ilk dönemlerinde çeşitli sebeplerle sistem ihmale uğramış, haraç kayıtlarının tamamına yakınının güncelleştirilmesi Gāzan Han ve Uzun Hasan’ın vergi reformları çerçevesinde gerçekleştirilmiş ve kayıtlı olmayan topraklar da kayıt altına alınmıştır. Karakoyunlu hükümdarının 1470-1478 yılları arasında hazırladığı ve “Hasan Padişah kanunları” denilen toprak reformu Safevîler, bir süre de Osmanlılar tarafından kullanılmıştır.

Osmanlılarda topraktan alınan vergilerin haracî arazi formülasyonu içinde tasnifi 16. yüzyılın ortalarında Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi (ö. 1574) tarafından yapılmıştır. Öşrî arazi, harâcî arazi ve örfî arazi olmak üzere üç grupta izah edilen sistemde, öşrî arazi fethedilen yerlerdeki Müslümanların, harâcî arazi tasarrufları veya mülkiyetleri Gayrimüslimlerin elindeki toprakları ifade eder. Bu araziler üzerinde, söz konusu kişilerin alım satım dâhil her türlü tasarruf hakları vardır ve öldükleri zaman diğer mal ve mülkleri gibi bu topraklar da varislerine intikal eder. Bundan dolayı haraç çocuk, kadın, erkek ayırımı yapılmaksızın araziye sahip olan kişilerden alınır ve harâcî arazinin Müslüman bir şahsın eline geçmesi durumunda dahi önceki vergilerin alınması sürer. Çünkü haraç mutasarrıfa değil toprağa bağlı bir vergidir. Haracî arazi aslında mîrî toprak rejiminin kendisidir.

Mustafa Küçükaşçı

Kaynakça

İnalcık, Halil. “İslâm Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekillerle Mukayesesi”. AÜ İlâhiyat Fakültesi İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi I (İstanbul, 1959): 29-41.

Kallek, Cengiz. “Haraç.” ve “Haraç (Osmanlı Dönemi).” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi 16 içinde. İstanbul: TDV Yayınları, 1998. 71-88. 88-90.

Yahyâ b. Âdem. Kitâbü’l-Harâc. Çev. Osman Eskicioğlu. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2018.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi