İslâm geleneğinde harem, bir ailenin mahrem olan özel yaşam alanını ve bu alanda yaşayan kadınları ifade eder. Saraylarda kadınlar için ayrı mekânların bulunması ve buralarda kadın kölelerin yer alması kadim bir geleneğe dayanmaktaydı. Antik Yunan ve Roma’da, Hint, Çin ve Eski Mısır’da, İslâm öncesi Türk ve Arap dünyasında hüküm sürmüş çok sayıda hanedan saraylarında, hükümdarın ailesi olan kadınlara ve kadın hizmetkârlara tahsis edilmiş bölümler ve bu bölümlerde köle statüsünde kadınlar bulunmaktaydı. 

İslâm geleneğini sürdüren hanedanlarda da kadim bir geleneğe dayanan harem ve cariyelik kurumu, belli değişikliklerle birlikte devam etti. Devletin çıkarlarına ve merkezi yapıya daha iyi hizmet edecekleri düşünülen erkek kölelerin hükümdar ve hanedanların hizmetinde bulunması klasik İslâm devletlerinin bir özelliğiydi. Benzer nedenlerle hukuken kadın köle statüsünde olan cariyeler de hükümdarların saraylarında erken tarihlerden itibaren varlık gösterdiler. Saray haremlerinde bulunan cariyeler iki gruptu. İlki harem, hükümdar ve ailesinin hizmetini gören hizmetli statüsündeki cariyeler; ikinci grup ise hükümdar ile istifraş hakkı bulunan müstefreşe statüsündeki cariyelerden oluşmaktaydı. Cariye ile karı-koca hayatı yaşama hakkına istifraş hakkı denmekte olup şer’î hükümler çerçevesinde haremde bu statüde olan cariyeler de bulunmaktaydı.

Orta Asya Türk gelenekleri ile İslâm ve Bizans geleneğinin mirasçısı olan Osmanlılar, kökleri eski Türk ve İslâm devletlerine ve Bizans İmparatorluğuna dayanan kurumları kendilerine özgü bir yön vererek geliştirdiler. Osmanlı dünyasında diğer birçok hususta olduğu gibi harem ve cariyelik konusunda da İslâm geleneği belirleyici oldu. Osmanlı hükümdarının ve devletin temsil edildiği mekân ve idârî ünite olan sarayın içinde, harem yapısının hangi tarihte başladığı kesin olarak saptanamamıştır. Ancak Orhan Bey’in (ö. 1362) Bursa’da bulunan sarayında köle ve cariyelerin mevcut olduğu düşünülmektedir. Şehrin fethini takiben I. Murad (ö. 1389) Edirne’de, Kavak Meydanı denilen bölgede bir saray inşa ettirdi. I. Murad, I. Bayezid (ö. 1403) ve II. Murad (ö. 1451) devlet sarayı olarak Edirne’deki bu sarayı kullandılar. II. Murad’ın saltanatı esnasında, 1433’te Edirne’ye gelen Bertrandon de la Broquirère (ö. 1459), Edirne Sarayı’nda üç yüz ya da daha fazla kadının bulunduğunu ifade eder. Yine II. Murad’ın saltanat yıllarında, Tunca Nehri kıyısında 1450’de inşasını başlattığı sarayı, oğlu Sultan II. Mehmed (ö. 1481) tamamladı. Böylece vaktiyle I. Murad tarafından yaptırılmış olan saraya Eski Saray (Saray-ı Atik), yeni inşa ettirilen saraya ise Yeni Saray (Saray-ı Cedid) dendi. İnşa ettirilen Yeni Saray’da harem daireleri de mevcuttu. 

II. Mehmet döneminde harem teşkilatı şekillendi ve haremdeki cariyelerin sayısı arttı. Bu noktada, özellikle II. Mehmed döneminden itibaren, merkezî devlet yapısını güçlendirmek adına, yönetici elit içinde kölelerin öneminin artmasıyla cariyelik sisteminin güçlendiği ifade edilmelidir. Sultan Mehmed, İstanbul’un fethini takiben 1455’te, ilerde Eski Saray (Saray-ı Atik) olarak adlandırılacak olan ve içinde harem dairesi de bulunan sarayı yaptırdı. 1459’da ise Yeni Saray (Saray-ı Cedid) olarak adlandırılacak olan bir diğer sarayın inşasına başlandı. 1468’de büyük oranda tamamlanan inşa faaliyeti, 1478’de sona erdi. İdari merkez, bugün Topkapı Sarayı olarak bilinen Yeni Saray’a geçtikten sonra, padişahın validesi, kadınları ve çocuklarından oluşan harem, bir yüzyıl daha Eski Saray’da kaldı. II. Mehmed döneminde Yeni Saray’da harem bulunmakla birlikte, büyük ve teşkilatlanmış bir yapı hâlinde değildi. Benzer şekilde II. Bayezid döneminde (1481-1512) Yeni Saray’da da kadınlar bulunmaktaydı. Bu dönemde, haremin yapısını etkileyecek bir gelişme yaşandı: 16. asır başlarına kadar padişahların hem nikâhlı eşleri hem de cariyeleri bulunmaktaydı. Bu tarihten itibaren ise Hristiyan hükümdarların ve Anadolu beyliklerinin kızları ile yapılan evlilikler nihayete erdi ve birkaç istisna dışında, sultanlar cariyeler ile aile kurdular. 

Savaş esirlerinin saraya getirilmesiyle, satın alma veya hediye yollarıyla saraya alınan muhtelif yaşlardaki cariyeler, sarayda yeni bir yaşama başlar, Enderun mensupları gibi, pozisyonlarına göre belli bir terbiye ve eğitimden geçerlerdi. Harem-i Hümâyun içinde verilen eğitimin amacı yine Enderun teşkilatı için söz konusu olduğu üzere, hanedana itaat ve sadakat duygularını aşılamak ve Osmanlı saray kültürünü öğretmekti. Harem-i Hümâyun’da bulunan cariyelerden çok küçük bir grup padişahın kadını olur, diğerlerinin bir kısmı harem hizmetinde yükselir, geri kalan büyük çoğunluk ise bir süre hizmet ettikten sonra çırağ edilerek saraydan ayrılırdı. 

Osmanlı saray teşkilatında Harem-i Hümâyun tâbiri hem haremi hem de Enderun’u içine alır. Enderun teşkilatı erkekleri saray ve devlet hizmetine hazırlarken; saray usul, âdap ve terbiyesiyle hemhâl olunan harem hizmeti de cariyeleri dış dünyadaki rollerine hazırlardı. Nitekim Harem-i Hümâyun’dan çırağ edilen kadınlar askerî sınıf mensupları ve ağırlıklı olarak saray mensubu kimselerle evlenirlerdi. Harem-i Hümâyun, padişahın kendisi ve kulları için eş yetiştiren bir müessese olma özelliğini son dönemlerine kadar devam ettirdi. Bu noktada Harem-i Hümâyun, hükümdara sadık hanelerin oluşmasında merkezî rol oynadı.

Topkapı Sarayı içinde bulunan haremin tutarlı ve gittikçe büyüyen bir kurumsal yapıya dönüşmesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın (ö. 1566) hükümdarlığının ikinci yarısının ve özellikle ondan sonraki hanedan politikalarının bir özelliğidir. Süleyman’ın hükümranlığının ilk dönemlerinde, ailesi Eski Saray’daydı. Hürrem’in çocukları ile birlikte Yeni Saray’a taşınmasıyla, saray içinde teşkilatlanmış bir harem yapısına geçiş dönemine girildi. I. Süleyman sonrası padişahların aileleriyle beraber Yeni Saray’da yaşamaları, padişahın otoritesinin ve gücünün tek bir merkezde toplanmasını sağladı. Netice itibarıyla harem müessesesinin kurumlaşmasının zirvesini, sultan ve hanedanın resmî ikametgâhı olan Topkapı Sarayı Harem Dairesi oluşturdu. 

Zaman içinde Harem-i Hümâyun gerek fiziki yapılanması gerekse teşkilat yapısı açısından değişim geçirdi. II. Selim (ö. 1574) döneminden itibaren haremin mimari ve kurumsal organizasyonunda büyük değişiklikler oldu. III. Murad döneminde (ö. 1595) hiyerarşik harem yapılanması genişledi, nüfusu arttı. Bu değişiklik ve dönüşümler, harem teşkilatının hiyerarşik düzenini, harem sakinlerinin statüsünü yansıtır mahiyetteydi. 17. yüzyıl başında veraset sisteminde gerçekleştirilen değişim de haremin yapısını etkiledi. I. Ahmed (ö. 1617) döneminden itibaren şehzadelerin sancağa gitme uygulamasının ortadan kalkması, bütün hanedan ailesinin İstanbul’da tek bir çatı altında toplanmasına neden oldu. Harem’e şehzadeler dairesinin ilave edilişi ve şehzadelerin maiyetleriyle birlikte hareme yerleşmeleri, haremin genişlemesine ve ihtiyaçlarının artmasına yol açtı. Buna paralel olarak saraydaki cariye kadrosu da genişledi. Bu gelişmeler zamanla harem kadınlarının siyasi sistem içindeki etkinliklerinin artmasına vesile oldu. 

Harem halkı; hükümdarın annesi olan valide sultan, padişahın bekâr kızları, belli yaşın altındaki şehzadeler, padişahın aile hayatı sürdürdüğü kadınlar, harem ağaları, ustalar, kalfalar ve cariyelerden oluşmaktaydı. Haremin en yüksek statülü kadını valide sultandı. Haremde bulunan cariyelerin sadece küçük bir kısmı padişahın kadınları iken, haremin en geniş grubunu, padişahın, ailesinin ve haremin hizmetlerini gören, hiyerarşik bir yapıya göre vazifelendirilmiş cariyeler oluşturmaktaydı. 

17. yüzyılda hüküm süren IV. Mehmed (ö. 1693), II. Süleyman (ö. 1691), II. Ahmed (ö. 1695) ve II. Mustafa’nın (ö. 1703) saltanatları sırasında, hanedan Edirne’de, Edirne Sarayı’nda bulunmakla birlikte, bu dönemlerde İstanbul’daki Eski Saray ve Yeni Saray’da da cariyeler bulunmaktaydı. 18. yüzyılda harem teşkilatı çok büyük oranda önceki dönemlerdeki yapısını muhafaza etti. 19. yüzyılda saray teşkilatı da dâhil olmak üzere muhtelif alanlardaki reform hareketlerine rağmen, Harem-i Hümâyûn müessesesinin ana yapısı değişmedi. Sultan Abdülmecid (ö. 1861) Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırınca, saray ve harem halkı tamamen buraya taşındı. II. Abdülhamid (ö. 1918) ise padişahlığı süresince Yıldız Sarayı’nda kaldı. Böylece haremin Topkapı Sarayı dönemi son buldu. Tanzimat dönemi ve takip eden süreçte Osmanlı hükûmeti pek çok Avrupa ülkesinin aksine kölelik uygulamasına kısıtlar koydu. Osmanlı Devleti’nin son bulması ile harem kurumu da bütünüyle ortadan kalktı.

Netice itibarıyla zevk ve sefa mekânı olarak tasvir edilen oryantalist bakışın aksine Harem, belirli bir teşkilatı olan ve Enderun ile de bütünlük gösterir mahiyette kurumsallaşmış, eğitim-öğretim süreçlerine önem verilen bir yapıdır ve katı protokol ve disiplin kurallarına göre organize edilmiştir.

F. Betül Argıt

Kaynakça

Akyıldız, Ali. Haremin Padişahı Valide Sultan: Harem’de Hayat ve Teşkilat. İstanbul: Timaş Yayınları, 2017. 

İpşirli, Argıt, Betül. Hayatlarının Çeşitli Safhalarında Harem-i Hümayun Cariyeleri, 18. yüzyıl. İstanbul: Kitap Yayınevi, 2017.

İpşirli, Mehmet. “Harem.” DİA XVI (1997): 135–138.

Necipoğlu, Gülru. Architecture, Ceremonial and Power: The Topkapı Palace in the Fifteenth and Sixteenth Centuries. New York: The Architectural History Foundation, 1991.

Peirce, Leslie. The Imperial Harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire. New York: Oxford University Press, 1993.

Uluçay, Çağatay. Harem II. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1971.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı. Ankara: TTK, 1988.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi