Anlama ve yorumlama bilgisine hermeneutik denir. Söz, yapıt ve eylemi anlayıp açımlamanın bilgisi, kuralı ve uygulamasıdır. Hem anlama ve açımlamanın olanak koşullarını araştırır hem de bunların kural ve uygulamalarını gösterir. Pek çok disiplin ve alanla işbirliği içindedir: retorik, felsefe, filoloji, edebiyat, tarih, hukuk, teoloji, sosyoloji, göstergebilim, estetik, antropoloji ve sinirbilim gibi. Hermeneutik çoğunlukla metinler üzerine odaklanır. Metnin ne olduğunu, neyin açımlanması gerektiğini, bunun nasıl yapıldığını, yanlış anlamanın önüne nasıl geçilebileceğini irdeler ve açıklar.
Hermeneutiğin temel ilkesi şudur: Hiçbir söz, kendiliğinden anlaşılır olmayıp yorum gerektirir. Örtük sözü açığa kavuşturmak yani “açımlamak” gerekir. O hâlde “hakikat” de açımlanmayı gerektirecektir çünkü o da söze/ifadeye dayanır. Hermeneutik, hakikati açımlama bilgisidir.
“Hermeneutik” sözcüğünün kökeni, Eski Yunancadaki “hermeneia” kelimesine dayanır: Yorumlama, açıklama, anlatma, tercüme etme, aktarma ve anlama demektir. Bu sözcüğün Hermes’le bağlantılı olduğu savunulsa da kurulan bu bağlantı şüphelidir. Antik Çağ kültüründe her düşünce, karar ve eylem için insanüstü kaynakların ilham ve vahyine de başvurulduğundan tanrıların ve kâhinlerin verdiği mesajları anlamak için onları açımlamak gerektiği düşünülmüştür. Bilhassa kutsallık atfedilen metin, eylem ve sözler için bunun şart olduğu kabul edilmiştir. Örneğin Homeros veya Hesiodos’a atfedilen eser, kehanet, yasa, ahlâk, rüya, doğa ve gök olaylarını, söylenen sözleri ve nesnel veya temsili şeyleri açımlamak gerekmiştir. Öte yandan MÖ 5. ve 4. yüzyıllarda Sofizm, söz ve yasalara ilişkin yargı vermenin göreceliği üzerinde durarak durumsal yoruma ağırlık vermiş; Sokrates (ö. MÖ 399), Platon (ö. MÖ 348/7) ve Aristoteles’in (ö. MÖ 322) felsefe anlayışında ise doğru ve hakiki bilginin mantıksal-düşünsel usulleri ve uygulamaları belirlenmeye çalışılmıştır. Böylece hermeneutik, kutsal olanla sınırlı kalmamış, kutsal olmayana da uygulanmış, retorikten mantıksal-çıkarımsal felsefeye geçişin kapısı açılmıştır.
Öte yandan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslâm gibi kitap dinlerinde hermeneutiğin içerik ve yöntemi değişip gelişmiştir. Kutsal kitaplardaki sözcük ve kavramların tanım ve anlamları, anlaşılması zor “karanlık” yerlerin aydınlatılması, ifadelerin ardındaki anlamların açığa çıkarılması, teolojik hermeneutiğin temelini oluşturmuştur. Kutsal kitapların alegorik (mecazi) yorumu sayesinde farklı, geniş ve sistematik anlamlar aranmıştır. Görünürdeki çelişkiler, örtük ifadeler ve eski hükümler aşılmaya çalışılmış, yeni anlamlar geliştirilmiştir. Yasa metinlerinin ve edebî metinlerin hermeneutiğinde de bu doğrultuda gelişmeler yaşanmıştır.
Modern anlamda hermeneutik, Reformasyon ve Aydınlanma döneminde gelişmiştir. Reformasyonla birlikte kutsal kitapların açımlanmasında yeni ilkeler ortaya konmuş, retorikle olan tarihsel bağlar yeniden keşfedilmiş, alegorik yerine lafzi anlam üzerinde durulmuş, yazarın niyeti ve anlatım teknikleri ön plana alınmıştır. Aydınlanma dönemiyle birlikte rasyonel bilgi ve anlamanın olanak koşulları gerekçelendirilerek çağdaş yaklaşımın kapısı açılmıştır. Metinselliğin kurallarını bulma ve uygulamaya dair en önemli adımları Johann Martin Chladenius (ö. 1759) atmış; metne dayalı geçerli ve doğru bilginin nasıl edinilip açımlanacağının ilkeleri geliştirilmiştir.
Çağdaş hermeneutiğin temellerini Friedrich Schleiermacher (ö. 1834) atmıştır. Schleiermacher’de ana ilke, anlamamayı ve yanlış anlamayı başlangıç noktası kabul etmektir. Anlama, bundan sonra iradî bir edim olarak gelmektedir. Evrensel hermeneutiği savunan Schleiermacher, anlamayı istemenin şart olduğunu vurgulamıştır. Anlamak, metni kendi içimizde yeniden oluşturmak ve onu yazarından daha iyi anlamaktır. Tarihin ve sosyopolitik durumun anlaşılması da ancak bu yoldan mümkündür. Bu şekilde 19. yüzyılda tarih metodolojisi tartışmaları başlamıştır. Wilhelm Dilthey (ö. 1911), tarihsel aklın eleştirisinde bulunmuş ve tarihin “anlamaya” dayandığını göstermeye çalışmıştır. Fen bilimlerinden farklı olup kendi içinde anlamasal/hermeneutik yasaları olan tin bilimlerinin temellerini bu sayede atmıştır. Felsefenin ve yaşamın temel yönteminin hermeneutik olduğunu savunmuştur. Heidegger, varoluşumuzun varoluşsallığının (zamansallık, sonluluk, ruh hâlleri, sahihlik/gayrisahihlik, vicdan, kaygı gibi) analitiğini icra etmiş, insan varoluşunun (Dasein’ın) fenomenolojisini sunmuş ve ontolojinin olanak koşulunun eksistenisyal-fenomenolojik hermeneutik tarafından sağlandığını ifade etmiştir. Gadamer ise katı ve mekanik olmayan yorumsayıcı bir hermeneutiği, geçmişle diyalog yöntemini ve estetik bir deneyim olarak dilsel-geleneksel anlamayı savunmuştur. 20-21. yüzyıldaysa hermeneutik; metinsel eleştiricilik, dil bilimi, göstergebilim, yapısökümü, postyapısalcılık, eleştirel kuram, postmodernizm, toplumsal cinsiyet araştırmaları gibi çeşitli açılardan geliştirilmiş ve eleştirilmiştir.
Kaan H. Ökten