Bir kimsenin belirli bir hukukî sonucun doğmasını arzu ederek bir irade açıklamasında bulunması ve hukuk düzeninin de bu açıklamaya o hukukî sonucu bağlamasıdır. Burada hukukî sonuç, irade açıklamasında bulunan tarafın iradesiyle gerçekleşmektedir; fakat o irade beyanına bu hukukî sonucu bağlayan da hukuk düzenidir. Hukuk düzeni uygun görmediği ve izin vermediği sürece, bir irade beyanı (veya tarafların karşılıklı beyanları) tek başına o hukukî sonucu doğurmaya yetmez. Mesela, alacaklı ile borçlu arasında yapılan bir sözleşme (ibra) ile bir borcun sona erdirilmesi mümkündür çünkü hukuk düzeni tarafların irade beyanları ile arzu ettikleri hukukî sonuca cevaz vermiş ve bunu tanımıştır (ibra, aynı zamanda bir tasarruf işlemi olduğundan, borcu sona erdirici etkiye de sahiptir). Kanun koyucu ibrayı yasaklamış olsaydı taraflar istedikleri kadar sözleşme yapsınlar, borç ibra yolu ile sona erdirilemezdi; hem sözleşme hem de onunla bütünleşik tasarruf işlemi kesin hükümsüz olurdu.
Kanun, bazı hâllerde hukukî sonucun doğumunu, iradenin açıklanmasına değil, iradî olarak meydana getirilen bir maddi değişikliğe bağlamış olabilir. Bu hâllerde “maddi fiil” kavramı karşımıza çıkar. Mesela, (A)’nın, (B)’ye ait bir mermer bloku yontup işleyerek bir bahçe heykelciği meydana getirmesi hâlinde durum böyledir. Burada kanun koyucu, iradî olarak yapılan yontma fiiline ve bu fiille meydana gelen maddi değişikliğe bir hukukî sonuç bağlamıştır. Ortaya çıkan heykelcik üzerinde kimin hak sahibi olacağı meselesi de kanunda benimsenen hukukî sonuca göre belirlenir. Burada heykeli yontan kişinin de mermer blokun sahibinin de herhangi bir irade açıklaması bulunmamaktadır.
Her hukukî işlemin temeli, hukukî sonuca yönelmiş irade beyanıdır. İrade beyanı, kendi içinde üç unsurdan oluşur: beyan sahibinin belirli bir hukukî sonuca yönelik arzusu (mesela X malını satın alma); bu arzusunu ortaya koyan hareketi yapma isteği (mesela bu malın alımı için teklif mektubunu yazıp imzalama) ve arzusunun dış dünyaya yansımasını sağlayacak eylemi gerçekleştirme iradesi (mesela mektubu satıcıya göndermek için kargoya verme). Bu üç unsur bir araya gelmedikçe hukukî anlamda “irade beyanı”ndan söz edilemez ve sonuçta hukukî işlemin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi mümkün olmaz. Fakat istisnaî bazı hâllerde, dürüstlük kuralına dayanan “güven ilkesi” karşısında, irade beyanının unsurları somut olayda mevcut olmasa dahi bir kimsenin bazı davranışlarının sanki ortada irade beyanı varmış gibi sonuç doğurması da söz konusu olabilmektedir.
Bir irade beyanının hukukî sonuç doğurması ise çoğu zaman karşı tarafa veya bir resmî makama yöneltilmiş olmasına bağlıdır. Bunlara “yöneltilmesi gereken irade beyanları” denir. Hangi işlemlerin böyle bir beyana dayandığı, işlemin niteliğine göre belirlenir. Mesela bir sözleşmenin kurulması için yapılan teklifi içeren irade beyanını, kendisiyle sözleşme yapılmak istenen kişiye yöneltmek gerekir. Keza sözleşmeyi sona erdirmek amacıyla yapılan fesih ve dönme beyanları, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilmelidir. Bu irade beyanları muhatabına yöneltilmedikçe hiçbir hukukî sonuç doğurmaz. Buna karşılık, mirasın reddi arzusunu içeren irade beyanını belirli bir kişiye değil, bir resmî makama (sulh mahkemesine) yöneltmek gerekir.
Buna karşılık bazı hukukî işlemlerin oluşabilmesi, irade beyanının herhangi bir kişiye veya bir resmî makama yöneltilmiş olmasına bağlı değildir. Bir kimsenin usulüne uygun biçimde el yazısıyla vasiyetname yapıp kasasında saklaması hâlinde durum böyledir. Hiç kimseye yöneltilmediği, hatta belki de varlığı bile açıklanmadığı hâlde ortada tek taraflı bir hukukî işlem olarak geçerli bir vasiyetname mevcuttur.
Hukukî işlemler değişik açılardan birtakım tasniflere tabi tutulurlar ve sonuçta hukukî işlemin bazı alt kavramları ortaya çıkar. Tek taraflı hukukî işlemler arzu edilen hukukî sonucun gerçekleşmesi için bir tek kişinin irade beyanının yeterli olduğu hukukî işlemlerdir. İki taraflı hukukî işlemler (sözleşmeler) ise arzu edilen hukukî sonucun meydana gelmesi için iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanında bulunmalarının şart olduğu hukukî işlemlerdir. Borçlandırıcı işlemler, işlemi yapan kimsenin mal varlığının pasifini artıran işlemlerdir. Bu tür işlemler mal varlığının pasifine yeni bir borç ekleyerek mal varlığının toplam değerinin azalmasına yol açar. Tasarruf işlemleri tasarrufta bulunanın mal varlığındaki bir hakka, doğrudan doğruya etki yaparak o hakkı başkasına devreden ya da sınırlayan, külfet yükleyen, değiştiren veya sona erdiren hukukî işlemlerdir. Kazandırıcı işlemler ise bir başkasına meşru bir mal varlığı menfaati sağlamayı (kazandırmayı) konu alırlar. Bu menfaat, mal varlığının aktifinin artması (bir hak kazanma) tarzında olabileceği gibi, mal varlığının pasifinin azalması/aktifinin azalmasına engel olunması (bir borçtan kurtarma) şeklinde de ortaya çıkabilir.
Maddi fiillerin her türlü delille (bu arada, tanıkla) ispatı mümkünken değeri kanunda öngörülen yasal sınırın üzerinde kalan hukukî işlemlerin varlığı ancak senet (yazılı delil) ve diğer kesin deliller ile ispat edilebilir.
Nami Barlas