Evrimci antropolojide ilkel toplum, karmaşık toplumun gelişme çizgisinde belirli bir aşamayı temsil eder. Gelişme çizgisinin ilkellik aşamasında toplumların basit ve en temel teknolojiye sahip olduğu, okuryazar olmadığı ve toplumsal örgütlenmede akrabalık bağlarının belirleyici olduğu kabul edilir. Lewis H. Morgan (ö. 1881) ve Edward B. Tylor (ö. 1917) gibi ilk antropologların toplumsal evrim görüşüne göre tüm toplumlar ilkellikten karmaşıklığa ve dolayısıyla uygar olmayandan uygar olana doğru düz bir çizgide gelişir. Batı Avrupa’nın endüstrileşmiş ve kentleşmiş toplumu evrimsel gelişmenin son ürünüdür. Gelişme düzeyi bakımından toplumlar arasındaki farklılıklar, ilkellikle uygar olarak görülen Batı Avrupa düzeyi arasındaki aşamalarla açıklanır.
19. yüzyılın sosyal bilim çalışmaları bu düz çizgili evrim anlayışını desteklemek için antropolojik bulguları çoğunlukla uygunsuz bir şekilde kullandılar. Darwin’in evrim hipotezini kültür ve uygarlıklar tarihine uyarlarken kültürel ve teknolojik gelişmişlik düzeylerini biyolojik evrimin aşamalarıyla açıklamaları eleştirilere sebep oldu. İlkel toplumların ilkel bir zihniyete sahip olduğu, doğaüstüyle ilgili inançlarının onları mistik ve büyüsel kıldığı, soyut düşünme kabiliyetinden yoksun oldukları bu klasik evrimci görüşün çoğunlukla ilkel topluma atfettiği özelliklerdir. Gelişmenin ilk aşamasına ilkelliği yerleştiren evrimci görüş pozitivist sosyolojide çeşitli yansımalarıyla etkisini sürdürür. 19. yüzyıl Batı Avrupa ilerlemesini açıklamak üzere geliştirilen açıklama biçimlerinde ilkel toplum çeşitli adlandırmalarla karşımıza çıkar. Auguste Comte’un (ö. 1857) teolojik aşaması, Emile Durkheim’ın (ö. 1917) mekanik dayanışmayla birliğini sağlayan klanlar toplumu, Karl Marx’ın (ö. 1883) ilkel komünal toplumu modern topluma doğru gerçekleşen evrimsel gelişmenin ilksel biçimleridir.
19. yüzyıl antropoloji çalışmalarında “vahşi”, “barbar”, “yabani” gibi olumsuz çağrışımlara sahip kelimelerin yerine ilksel ve iptidai olanı ifade etmek üzere “ilkel” kavramı kullanıldı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında sosyal bilimlerde yaşanan değişim ile birlikte tek çizgili evrim anlayışı ve ilkel toplum kavramlaştırması da eleştirilerek terk edildi. Gelişimi biyolojik ve kültürel farklar yerine teknolojik düzey ve üretim tarzlarıyla açıklamaya çalışan görüşler revaç buldu. Antropologlar tarafından ilkel toplum yerine “yazı öncesi” ya da “gelişmemiş toplum”, sosyologlar tarafından ise “az-gelişmiş/gelişmemiş” ya da “geleneksel toplum” kavramları tercih edildi. Özellikle sosyoloji çalışmalarının odağı bütün bir insanlık tarihinin gelişimini açıklamak yerine belirli bir toplumun ilerleme mekanizmalarını açıklamak oldu. Böylece net bir izaha kavuşamayan kendi içinde bazı tutarsızlıklar bulunduran bu kavram etrafındaki tartışmalar gündemdeki ağırlığını kaybetti.
Aynur Erdoğan Coşkun