İTİDAL ve AŞIRILIK

Ramazan YILDIRIM views30826

Aşırı olmama, ne çok fazla ne çok az, tam gerektiği kadar olma, orta hâlde bulunma, ölçülü, dengeli ve soğukkanlı olma anlamlarını ifade etmek için itidal kelimesi kullanılır. Şiddet ve heyecandan uzak, davranışlarında dengeli olan kişi de mutedil olarak isimlendirilir. Yeme, içme, giyim ve kuşam ile duygu, düşünce, inanç, ibadet ve davranış gibi insanın bireysel ve toplumsal tüm hayatını ilgilendiren hususlarda dengeli ve ölçülü davranması da itidal kelimesiyle ifade edilir. Dinî literatürde ise insanın duygu, düşünce, ahlâk ve davranışlarında yaratılış amacına uygun bir şekilde davranması anlamında kullanılır. İtidal kelimesi ahlâk ve psikoloji terimi olarak da “mizaç, karakter ve ahlâkta aşırılıklardan uzaklık, ılımlılık, denge” gibi anlamlarda kullanılmıştır.

Aşırılık kelimesi alışılagelen ölçü ve düzenin dışına çıkmak, toplumca benimsenen değer ölçülerine aykırı davranmak, söz ve davranışlarda ölçüyü kaçırmak, itidali elden bırakmak ve abartmak anlamlarında kullanılır. Beklenen davranıştan daha fazlasını göstermek, usandırmak ve ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmektir. Aşırılık kelimesi dinî bir kavram olan “ğulüv” kelimesinin karşılığı olarak da kullanılır. Her türlü fikir, söz ve davranışta aşırılık gösterip kabul edilen sınırların dışına çıkmayı ifade eden bir terim olmakla birlikte ğulüv, daha çok dinle ilgili alanda kullanılmıştır. Kur’ân’ın ve Hz. Peygamber’in sünnetine göre şekillenen İslâm anlayış ve yaşayışının dışına çıkan her türlü inanç ve davranışı nitelemek için “ğulüv” terimi kullanılır. Dinî metinlerde aşırılık kelimesiyle eş anlamlı kullanılan çeşitli kavramlar da bulunmaktadır. Bu kavramlar inanç, amel, ibadet, savaş, düşmanlık ile her türlü tüketim konusunda aşırı gitmek ve haddi aşmak gibi anlamları içerecek şekilde kullanılmıştır. Mesela Kur’ân’da tuğyan/azgınlık, i’tida/taşkınlık, bağy/isyan, taassup ve israf gibi kelimeler sözü edilen anlamlara işaret etmektedir.

Kişisel görüş ve yorumları din olarak benimsemek, peygamberlik iddiasında bulunmak, bazı şahsiyetleri kutsallaştırmak, dinde yeni inanç ve ibadetler ihdas etmek, dünya ve ahiret dengesinde itidalden sapmak, herhangi bir dinî yorumu, fikri veya mezhebi taassup derecesinde benimseyip diğerlerini tekfir etmek, batıl inançları savunmak “ğuluv” olarak isimlendirilen dinî aşırılıkların başında gelir.

İslâmiyet insan, toplum ve kâinatta var olan denge, ölçü ve itidalin korunması gerektiğini belirterek aşırı tutum ve davranışları yasaklar. İnsan ve kâinatın doğal yapısının denge olduğunu belirtir ve bunun toplumsal ilişkilerde de korunmasını ister. Ayrıca Kur’ân-ı Kerim, Müslüman toplumun vasat, dengeli ve itidalli bir topluluk (Bakara 2/143) olduğunu belirtir. Burada belirtilen vasatlık ve dengelilik nitelemesi adalet, doğruluk, iyilik, güven, birlik ve beraberlik gibi toplumu bir arada tutan temel özellikleri ifade eder. İtidal ilkesi insan hayatının inanç, ibadet, ahlâk, hukuk, siyaset ve iktisat alanlarının tamamında gözetilmesi gereken bir özelliktir. Hem Kur’ân’da hem de Hz. Peygamber’in hadislerinde sıklıkla kullanılan “sırât-ı müstakīm” ifadesi de inanç, ibadet ve ahlâk gibi alanlarda her türlü aşırılıktan uzak bir şekilde dengeli, itidalli ve orta bir yol olarak kullanılmıştır.

Aşırılığın her türlüsü hem insanı hem de toplumu olumsuz etkileyen etkenlerin başında gelir. Sevgi ve öfkede itidali korumak, herhangi bir din, mezhep veya ideolojik mensubiyette aşırı gitmemek sosyal hayatın düzeni açısından önemlidir. Herhangi bir fikir, akım ve felsefî düşünce ile dinî bir yorum, mezhep ve oluşum konusundaki aşırılıklar günümüz dünyasında, yaşadığımız birçok soruna sebep olmaktadır. Gözü kör, kulağı sağır eden bir bağlılık ve taassup fayda yerine zarar getirmektedir. İdeolojik, siyasî veya dinî aşırılıklar geçmiş toplumları felakete sürüklediği gibi günümüz için de birer tehdit potansiyeli taşımaktadır. Bundan dolayı da son evrensel din İslâm, inanç ve ibadet konuları dâhil olmak üzere tüm alanlarda itidali emretmiş ve aşırılığı yasaklamıştır.

Dinî veya seküler referanslı her türlü aşırı fikir, söylem ve davranış, ötekileştirici, dışlayıcı, tehdit edici ve hatta şiddete varan baskıcı bir karakter taşır. Bu açıdan taassup, ifrat ve bağnazlık gibi nitelemeleri herhangi bir din, mezhep, seküler ideoloji veya felsefî bir görüşle özdeşleştirmek de bir çeşit aşırılıktır. Benzer karakteristik özellikler taşıyanlar, fikir ve eylemlerini meşrulaştırıcı dinî veya dinî olmayan her türlü referansı kullanmaktan çekinmezler. İnsanların çoğunluğunun din, mezhep veya siyasî ve felsefî görüşlerle ilişkisi daha çok itidal çerçevesinde olurken bazıları da bu ilişkilerinde aşırıya gitmişlerdir. Geçmiş toplumlarda olduğu gibi peygamberler dâhil herhangi bir insanı tanrılaştırmak, dindarlığı dünyadan el etek çeken bir ruhbanlığa dönüştürmek veya dinî olan her şeyi sosyal ve kültürel hayatın dışına itmeye çalışmak, toplumu belirli bir ideolojiyi benimsemeye zorlamak, sebebi ne olursa olsun şiddete başvurmak, yeryüzünde bozgunculuk yapmak, insanların inanç, fikir ve teşebbüs özgürlüklerini ortadan kaldırmak, işgal ve sömürü faaliyetlerinde bulunmak gibi hususlar da tarih boyunca karşılaşılan aşırılıklar olmuştur.

İslâm, toplumsal hayatın her alanında dengeyi sağlamayı, ifrat ve tefritten uzak durmayı öğütlemiştir. Kur’ân-ı Kerim’in birçok ayetinde bu husus vurgulanmıştır. “(Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” (Mâide, 5/87) ayetinde de açıkça her türlü aşırılık ve dengesizlik yasaklanmıştır. Ayrıca Hz. Peygamber de “... Ey insanlar! Dinde aşırılıktan sakının. Çünkü sizden öncekileri dinde aşırılık helâk etti.” (İbn Mâce, “Menâsik”, 63; Nesâî, “Menâsikü’l-hac”, 217) buyurarak bütün aşırılıkların insanı ve toplumu çöküşe sürükleyeceğini dile getirmiştir. Nitekim o, yaptıkları ibadetleri azımsayarak geceleri sürekli namaz kılacaklarını, gündüzleri de devamlı oruç tutacaklarını ve cinsel hayatlarına son vereceklerini söyleyen bazı sahabîlerin bu tutumunu sünnetine aykırı bularak reddetmiş ve “İslâm’da ruhbanlık yoktur” diyerek her hususta dengeli davranmayı tavsiye etmiştir (Buhârî, “Nikâh”, 1; Ebû Dâvûd, “Tatavvu”, 27). İslâm’da malın harcanması konusunda israf ve cimrilik yasaklanırken cömertliğin teşvik edilmesi de aynı amaca yöneliktir. Şu hâlde İslâm’a göre esas olan duygu, düşünce, ahlâk ve davranışlarda aşırılıktan uzak olmak ve dengeyi sağlayarak itidal ile hareket etmektir. 

Ramazan Yıldırım  

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi