KAST SİSTEMİ

Nur YALMAN views3267

Kast sistemi sınıf ayrılıklarına dayanan ve hayatın pek çok alanına etki eden sosyal tabakalaşmanın bir çeşidi olarak kabul edilebilir. Hindistan’daki geçmişi asırlar dayalı olup her ne kadar Güneydoğu Asya’daki başkaca ülkelerde de görülse de kast sisteminin anlaşılmasında etkisi ve yaygınlığı itibarıyla Hindistan örneğinden hareket edilmektedir.

Bilindiği üzere Hindistan dünyanın en eski, en derin, en renkli, en gizemli medeniyetlerinden birisidir. Tarihi MÖ 3000’lere uzandığı Mohenjidaro ve Harappa’da yapılan etraflı arkeolojik kazılarla ortaya konmuştur. “Kast” sistemi denilen toplum yapısının da bu çok eski zamanlara kadar gittiği tahmin edilmektedir.

Batı kültürlerinde “hint-avrupa” (indo-european) toplumun bünye yapısı olarak sınıfların üç bölüme ayrıldığı – en üstte ruhaniler ve soylu askerler, orta sınıf olarak şehirliler (burjuvalar ve tacirler) ve en alt sınıf olarak köylüler, çiftçiler ve ırgatlar- düşünülürse Hint dünyasında toplum yapısı çok daha renkli bir şekil alır. Kast bölümleri de toplumun yapı taşlarından biri olarak karşımıza çıkar.

Çok yaygın olarak kullanılan “kast “ kelimesi sömürgeler devrinde Portekizlilerin Hindistan’da kullandıkları bir kelimedir. Daha sonra İngiliz hakimiyeti sırasında Hintlilere de geçmiş, çok yaygın olarak içine kapalı “endogam” (aile içi/akraba evlilikleri) aile yapılarını ifade etmek için kullanılmıştır. Hint toplumu için konunun anlamı tarihsel ve mitolojik olarak çok daha geniş ve kapsamlıdır. Bu bağlamda “Varna” ve “jati” diye iki mefhum kullanılmaktadır. Sanskritçe renk anlamına gelen varna Hint toplumunu kuzeyden güneye, aynı zamanda “yüksek” sınıflardan en alt sınıflara kadar açık ten renklerinden, koyu ten renklerine kadar ifade eder. Şöyle ki, genel bir görüşle, kuzey Hindistan toplumları daha açık tenlidir. Güneye doğru indikçe tenleri çok daha koyu renklidir; hatta siyahiye kadar kararır. Güneyinde insanlar yüksek sınıflarda daha açık, aşağı tabakalarda çok daha bariz bir şekilde koyu renklidirler. (Jati konusuna aşağıda temas edilecektir.)

Bazı efsanelere göre bu çarpıcı renk farkları Hint yarımadasının kuzeyden güneye doğru işgal edilişi esnasında meydana gelmiştir. Bu konuda çok somut kanıtlar olmamakla beraber, genel olarak güneyde bir koyu renkli “Dravida” ırkının varlığı düşünülmektedir. Bilhassa kuzey-batıdan gelen büyük göçlerden sonra daha açık renkli “Aryan” ırkının Hindistan’ın kuzeyini zaman içinde işgal etmiş olduğu düşünülmektedir. Muazzam dağ silsilesi Himalayalar’dan dolayı Hindistan’a göçler hakikaten kuzey-batıdan güneye ve doğuya doğru gelişmiştir. Gaznelilerin ve Babür Han’ın Hindistan’a gelişi de böyle olmuştur.

Geleneksel Hint düşüncesinde insanlık Prajapati adında bir ilahtan doğmuştur. Prajapati’nin kafasından çıkanlar “Brahman” (ruhaniler), kollarından “Kşatriya” (askerler ve krallar), kalçalarından “Vaişya” (tacirler, çobanlar, iş insanları) ve ayaklarından çıkanlar “Sudra”lar (yüksek sınıflara hizmet edenler, işçiler) olmuştur. Bu dört sınıfın ilk üçü “iki defa doğanlar” diye tanınırlar. Bu, doğuştan sonra yeni bir ayinden geçenler için kullanılan bir ifadedir. Sudralar bu daha asil sayılan üst sınıflara “hizmet” edenlerdir.

Bu dört sınıftan ayrı olarak, en aşağılık insan türü sayılan “dokunulmazlar” gelmektedir. Dokunulmazlar, Hindistan’ın değişik bölgelerinde çok değişik çeşitli zümrelerden gelen grupları ihtiva etmektedir. “Dokunulmaz” olmalarının sebebi kutsal bakımdan “pis” sayılan işlerde çalıştırılmakta olmalarından gelmektedir. Bu “kutsal pislik” mefhumu Hint dünyasının en temel düşünce prensiplerinden biridir. Her şey, her birim, her hareket, her davranış bu “kutsal temizlik ve kutsal pislik” dengesi ile tartılır. İngilizce “purity/polution” denilen bu denge bütün hayatı, bütün insanlık hâllerini, bütün toplum sınıflarını kapsar. Ne gibi şeylerin “temiz” ne gibi şeylerin “pis” sayıldığı bir Hintlinin bütün hayatını, bütün davranışlarını etkiler.

Bu “temizlik/pislik” ayrımı en bariz şekilde yemek yeme adetlerinde kendini gösterir. Değişik seviyeden kimseler beraber yemek yiyemezler. Brahmanlar herkese yemek verebilirler ama kendilerinden daha aşağı kimselerden yemek alamazlar. Beraberce yemek içmek mevzu bahis bile olamaz. Yanlışlıkla bir hata yapılırsa “yüksek” sayılan kişinin yeniden suyla yıkanıp “temizlenmesi” gerekir. Bu adetler çok yaygın olarak devam etmekte ve uygulanmaktadır.

Toplum hayatını doğrudan etkileyen jati kavramı ise bir nevi kapalı aile yapısını işaret eder. Bu aile yapısının sınırları belli edilir. İdeal olarak bütün evlilikler bu aile cemiyeti içinde olmalıdır. Jatiler endogam yani kendi içinde evlenenler demektir. Belli bir jati gurubuna mensup olmayan ailelerden “kız alıp verme” katiyen kabul edilemez. Böyle isimli jati aile toplulukları Hindistan’da kast denilen cemiyetlerin asıl nüvesini teşkil ederler. Mesela Brahman sınıfı kuzeyden güneye çok değişik alt sınıfları kapsar. Kerala eyaletinde önemli Brahman sınıfının alt kimliği “Nambudiri Brahmanlar” olabilir. Böylece çok iyi bilinen meşhur Nambudiri Brahmanlar ancak kendi ailelerinden kimselerle akrabalık kurabilirler. Kurallar gayet kesindir; aykırı gidenler için seksen türlü değişik önlemler ve cezalar düşünülmüştür. Bu suretle akrabalıklar böyle jati cemiyetleri içinde gelişir ve bütün toplum hayatını etkilerler. Hint toplumunun asıl hareket noktası bu jati cemiyetleridir.

Hindistan’da kast kavramından ilk önce bu mahalli jati anlaşılır. İnsanların kendi jatileri dışında her türlü ilişkileri tabii vardır. Ancak “aileler” kendi özellik ve şahsiyetlerini bütün topluma karşı muhafaza ederler.

Hindistan’da tahmini olarak 50.000 jatinin var olduğu düşünülmektedir. Jatiler Hindistan’ın çeşitli eyaletlerinde mahalli cemaatler olarak değişik isimlerle varlıklarını devam ettirmektedirler. Ülkenin nüfusunun büyüklüğü, en asgari bir tahminle 2000’den fazla dilin konuşulduğu, bu nüfusun 29 değişik eyalete yayılmış olduğu gözlemlenince, değişik jatilerin ne kadar renkli ve farklı oldukları daha açık bir şekilde anlaşılır. Bu rengarenk verilerle birlikte her eyaletin değişik diller konuştuğu ve bu değişik dillerin her birinin ayrı ve çok farklı “alfabeleri” olduğu düşünülürse ne kadar zengin bir medeniyet ve kültür hazinesiyle karşılaşmış olduğumuz daha iyi anlaşılır.

Tabii diller ve alfabeler farklı olduğu gibi giysiler, takılar da farklıdır. Bu olağanüstü insanlık cümbüşüne bir de Hindu dinini eklersek Hindistan’ın ruhani hayatının renkliliğini daha iyi anlayabiliriz. Tanrılar ve bütün insan ötesi varlıklar jatilere bağlıdır. Her jatinin kendisine has Tanrıları, Tanrıların eşleri, onların hizmetkârları, şeytani çeşit çeşit düşmanları vardır. Bu kutsal varlıkların hikâyeleri, maceraları uçsuz bucaksız Hint muhayyilesinin genişliğinde kaybolup gider. Bu jatiler ve Tanrılarının (aynı zamanda onlara düşman olan şeytanlarının) çok renkli, günlerce sürebilen çeşitli “ayin”leri vardır. Bunlar Hindistan’ın kültür hayatına renk katar, her türlü insanı devamlı meşgul ederler.

Hindistan İngiliz hükümranlığından 1947’de kurtulana kadar her yörenin kastlarının hangi varna seviyesinde olduğunu geleneksel olarak yörenin mihraceleri saptar; ailenin Kşatriya veya Şudra olduğuna karar verebilirlerdi. Bir ailenin kast hiyerarşisinde hangi seviyede olduğu devamlı toplumsal çekişmelere sebep olmuştur. Mihraceler rejimiyle devam eden bu çok eski feodal yapı Hindistan’ın istiklali ve yeni eşitlikçi anayasası ile tarihe karışmıştır. Ailelerin hangi kast seviyesinde olduğu bütün hassasiyeti ile devam etmektedir. Gazetelerin sayfa sayfa evlilik ilanlarında kast seviyesi meselesi hep ön plandadır.

Hindistan’a hakim olan Türklerin MS 1000 senelerinden başlayarak çok değişik devletler kurmaları ile Hint kültürü “Müslümanlık”tan, fevkalade etkilenmiştir. Hindistan’ı fetheden Türkler kendilerini Cengiz’in soyundan telakki ettikleri için kurmuş oldukları devletlere Moğol (Mogul Empire) denmiştir. Ancak büyük Hint Hükümdarı Babür’ün kendi yazmış olduğu hatıratından öğrendiğimize göre Hint saraylarında asırlarca Türkçe konuşulmuştur. Buna devlet lisanı olarak Farsça’yı eklemek gerekir. İslâmiyet’in getirmiş olduğu ilahi adalet ve eşitlik, büyük Hint kitlelerinin Müslümanlığa geçişini tetiklemiştir. Ancak İslâmiyet’in bazı bölgelerde – bilhassa Bengal’de - yayılmasına rağmen, jati – yani kast sistemi bozulmamış, olduğu gibi devam etmiştir. Hindu kastların yerini, Müslüman kastlar almıştır. Günümüzde kast aile rejimi bütün Hindistan bölgesinde şu veya bu şekilde devam etmektedir.

Hindistan’ın toplum ve düşünce hayatı üzerine yazılmış yüzbinlerce eser dünya kütüphanelerini doldurmaktadır. Bunların arasında en kapsamlı ve en eski eserlerden biri hiç şüphesiz Ebul Reyhan Muhammad Al Birunı’nin 1030 senelerinde Gazneli Mahmud’un mahiyetinde iken yazmış olduğu “Kitab ül Hind” isimli muhteşem çalışmasıdır. Al-Biruni Hint toplumunun ilk “antropoloğu” sayılmaktadır. Yakın zamanlarda Hint “kast” sistemi üzerinde yazılan en kapsamlı eser Fransız antropolog Louis Dumont tarafından yazılan “Homo Hierachicus”dur.

Nur Yalman

Kaynakça

Basham, Arthur L. The Wonder that was India. London: Picador, 1954.

Dalrymple, William. The Anarchy. The East India Company, Corporate Violence and the Pillage of an Empire. London: Bloomsbury Publishing, 2019.

Doniger, Wendy. The Hindus: an Alternative History. London: Penguin Books, 2020.

Dumont, Louis. Homo Hierarchicus: Essai sur le système des castes. Paris: Éditions Gallimard, 1966.

Thapar, Romila. A History of India. London: Pelican Books, 1966.

Yalman, Nur.De Tocqueville in India: an Essay on the Caste System.” Man 4, Sayı: 1 (Mart 1969): 123-131.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi