Kelime anlamı büyüklük olan kibir, terim olarak “kişinin kendini üstün görmesi ve bu duyguyla başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunması” anlamına gelir. Kur’ân’da kibir sözcüğü tek bir ayette geçmekle birlikte, aynı kökten gelen büyüklenmek anlamındaki tekebbür ve istikbar kelimeleri şeytanın, toplumun seçkin kesiminin ve hakikati örtenlerin sıfatı olarak ve yerilerek kullanılmıştır. Hadislerde kişiyi Allah ve peygamberinin yakınlığından iki dünyada da uzak tutacak kötü bir huy olarak sözü edilen kibir, literatürde özellikle “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimsenin cennete giremeyeceği” belirtilen hadisle (Müslim, “Îmân”, 147) yer alır. 

Kimi zaman soyluluk, güzellik, fiziksel güç gibi yaratılıştan gelen birtakım özellikler; kimi zaman da Allah tarafından kendisine sonradan verilen zenginlik, makam, ilim ya da nüfuz gibi nimetler, kıskançlığa ve bencil tutkulara meyilli olarak yaratılan insanı kendini beğenmeye sevk eder. Önceleri kendini beğenen kişi, zamanla sahip olduğu güzel özelliklerle övünmeye, başkalarından farklı olduğunu düşünerek büyüklenmeye başlar. Çevresindekileri küçük görerek kendisinin “en üstün” olduğu hissine kapılır ve böylece kibir hastalığına yakalanır. Kibir kıskançlık, cimrilik, açgözlülük, nankörlük ve bencillik gibi pek çok kötü duyguyu hatta Allah’a isyanı beraberinde getirir ki bu duyguların hâkim olduğu kalpte Müslümanlık alâmeti olan sevgi, merhamet ve güven gibi duyguların gelişmesi mümkün değildir.

Ayet ve hadislerin yanı sıra dönemin ahlak ilmi verilerini esas alarak konuya yer veren tasavvuf literatüründe kibir insan benliğinin bayağı huyları arasında sayılarak çeşitleri, kaynağı ve bu huydan kurtulma yolları ele alınmıştır. Kibrin Allah’a ve insanlara karşı iki türü vardır. En büyük kibir Allah’a karşı büyüklenme olmasına rağmen insanlara duyulan kibir de Allah’a karşı kibirlenmeye yol açtığı için aynı derecede sakıncalı görülmüştür. İnsanlara karşı kibir onları aşağı görmek ya da doğru olduğunu bildiği hâlde bazı gerçekleri diğer insanlardan geldiği için kabul etmemek şeklinde ortaya çıkar. Kibrin bu türünün temelinde kendini başkalarına üstün görme isteği vardır. Bu bakımdan kibir ancak kişinin toplumla ilişkisinde ortaya çıkar. Kibirden kurtulmak için kişinin kendisine ve onu yaratana dair bilgi edinmesi ve daha sonra bu bilgiyi davranış düzeyine taşıması tavsiye edilir. Bu sayede insan yoktan yaratıldığını öğrenir ve kendi değerinin azalıp Rabbinin değerinin yüceldiğini görür. Kibirden kurtulmanın bir diğer yolu ise insanın nefsini terbiye edici çeşitli uygulamaları alışkanlık hâline getirmekle kibrin karşısında duran tevazuun (alçakgönüllülük) insan doğasında yer etmesini sağlamaktır.

Zeynep Şeyma Özkan

Kaynakça

Aristoteles. Nikomakhos’a Etik. Çev. Saffet Babür. Ankara: Bilgesu, 2007.

Gazzâlî. Ebû Hâmid Muhammed. İhyâ’u ulûmi’d-dîn. Ed. Heyet, Beyrut: Dâru’l-minhâc, 2011.

Hucvirî. Ebu’l-Hasan Ali b. Osman. Keşfü’l-mahcûb. Ed. Mahmud Âbidî, Tahran: İntişârât-ı Suruş, 1389.

İbn Manzûr. Mükerrem. Lisânu’l-Arab. Ed. Abdullah Ali el-Kebîr, Kahire: Dâru’l-Me’ârif, ts.

İbn Miskeveyh. Ahmed b. Muhammed. Tehzîbü’l-ahlâk. Ed. Hasan Temîm, Isfahan: İntişârât-ı Mehdevî, ts.

Kuşeyrî. Abdülkerîm b. Hevâzin. er-Risâletü’l-Kuşeyriyye. Ed. Abdülhalîm Mahmûd- Mahmud b. Şerîf, Kahire: Dâru’l-Me’ârif, 1994.

Muhâsibî. Hâris b Esed. er-Riâye. Ed. Abdülhalîm Mahmûd- Mahmud b. Şerîf, Kahire: Dâru’l-Me’ârif, 1990.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi