Antik Yunan ve Latin sanatını örnek alan, sanat ve edebiyatta akıl ve sağduyuyu, kurallılık ve ihtişamlı söyleyişi, kalıcılık ve açıklığı önemseyen, 17. yüzyıl ortalarından 18. yüzyıl sonlarına kadar etkili olmuş sanat ve edebiyat akımıdır.
Sanatta üslup ve teori olarak ilk tanımı Platon ve Aristoteles’e dayandırılan Klasisizm, 17. ve 18. yüzyılın filozofları ile büyük bir değişime uğrar. Klasisizm’de başlangıçtan itibaren çerçeve olarak kuralcılık fikri sabit kalmakla beraber içeriğinin yansıtma merkezi (mimesis) giderek farklılaşır. Rönesans’a kadar Avrupa sanat anlayışında Tanrı’nın yaratıcılığı ve öğretilerinin hatırlatılması öykünülen bir uğraştır. Sanat adına yapılan her tür faaliyetin mutlak hakikate göre yeniden üretilmesi/taklit edilmesi fikri; başarının modellenen yapıyla ilişkilendirilmesi ve model olarak alınan örneğe benzer yeniden üretimin yapılması bu dönemin tipik bir özelliğidir.
17. yüzyıla doğru bireysellik düşüncesinin giderek önem kazanması, zamanın değerlendirilişini farklılaştırdığı gibi düşüncenin ilişkilendirileceği kaynakların da değişmesini başlatır. Yunan ve Latin klasikleri üzerine çevrilen yeni öykünme modelinde, yazarın öznesinin yetersizliğine dair kısıtlayıcı çerçeve dağılır. Klasisizm’de gayri şahsî, akla dayalı ve insana dair değişmeyen gerçekler, tür kuralları çerçevesinde estetik zevk dikkate alınarak işlenir. Edebî türlerin tasnif edilmesi ve şekil özelliklerine yönelik tanımların yapılmasını da hazırlayan bu akımın karakteristiklerini tiyatro üzerinden göstermek mümkündür. Üç birlik kuralına (mekân, zaman ve olay birliği) sıkı sıkıya bağlı olan bu akıma göre trajedi, tek bir mekânda yaşanmalı ve tek bir ana olay ekseninde şekillenmelidir. Üstelik bu olay kısa bir zaman (genelde yirmi dört saat) içinde cereyan etmelidir. Zira önemli olan sergüzeşt değil, o tek bir olay çevresinde ortaya çıkan insan tabiatının yakalanmasıdır.
Türk edebiyatında Klasisizm’in seyri Tanzimat devrinde yapılan tercümelerle başlar. Şînasi (ö. 1871), Tercüme-i Manzume’sinde Racine (ö. 1699), Fenelon (ö. 1715) ve La Fontaine’in (ö. 1695) küçük şiir parçalarından örnekler sunar; Ahmet Vefik Paşa (ö. 1891) ise Moliere’in (ö. 1673) pek çok tiyatro eserini tercüme veya adapte eder. Recaizade Mahmud Ekrem’in (ö. 1914) La Fontaine’den bazı metinleri ve Ahmed Midhat Efendi’nin (ö. 1912) Corneille’den (ö. 1684) Le Cid’i tercüme çalışmaları bu dönemin Klasisizm’e dair başlıca tecrübeleridir. Ahmet Midhat Efendi, bu akıma dair ilk olarak görüşlerini Sid’in Hülâsası’nın önsözünde “Zîrâ biz dahi Avrupalı olduğumuz ve Avrupa edebiyyâtıyla müştagil bulunduğumuz hâlde klâsikleri tanımamak bizim için büyük bir nakîsadır.” şeklinde beyan eder ve daha sonra “İkrâm-ı Aklâm”da daha detaylı olarak açıklar. Ahmet Cevdet (ö. 1935), Malumat’ta Mithat Efendi’nin görüşlerine cevaben “Süleyman Çelebiler, Sinan Paşalar, Muallim Naciler’in bizim klasik yazarlarımız olduğu”nu hatırlatır ve tercüme yoluyla eserlerin orijinal özelliklerini kaybedeceğini de iddia ederek yerli eserlerin feyzine dikkat çeker. Cenap Şahabettin (ö. 1934), “Klasikler Meselesi” başlıklı yazısında “Klasiklerin tercümesinin gereksiz olduğu, Klasik akımın Fransız edebiyatında dahi devrini doldurduğu, Klasik eserlerin illa da çevrilmesi isteniyorsa, o hâlde onların da önderleri olan eski Yunan ve Latin edebiyatlarına gitmenin daha doğru olacağı” kanaatiyle bu konu etrafındaki tartışmaların odağını başka bir noktaya çeker. Gerek Tanzimat gerekse Servet-i Fünûn dönemlerinde Klasisizm için ileri sürülen görüşler zaman itibarıyla çok geçmişte kalan bir devri tartışmaktan öteye geçememiştir. Cenap Şehabettin’in dikkat çektiği Klasisizm’in temeli kabul edilen Antik Yunan dönemi, bizzat onun etkisiyle olmamakla beraber bazı şair ve yazarlarımızın daha sonra dikkatini çeker ve bunu bir düşünce pusulası hâline getirmek isterler. Millî Edebiyat Dönemi’nde Yahya Kemal Beyatlı (ö. 1958) ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun (ö. 1974) Nev-Yunanilik yaklaşımı, Antik Çağ’ı gündeme getirmesiyle Klasisizm’in referans aldığı Antikite dönemini farklı bir boyutta hatırlatır. Cumhuriyet’in ilk döneminde Hasan Âli Yücel’in (ö. 1961) bakanlığı yıllarında Millî Eğitim Bakanlığı’nın Sabahattin Eyüboğlu (ö. 1973) ve Nurullah Ataç’ın (ö. 1957) önderliğinde başlattığı “Dünya Edebiyatından Tercümeler” faaliyeti Klasisizm ile ilgili bazı eserlerin gündeme gelmesi ve Türkçeye kazandırılmasında önemli bir rol oynar. Edebiyatın geçmişte kalan metinlerle ilişkisi Postmodernizm ile tekrar başlar fakat bu tecrübe, Klasisizm’den çok farklı ve kuralsızdır. Eski anlatıların güncel edebiyata taşınması Baudrillard’ın (ö. 2007) simülasyon tanımı çerçevesinde gerçeğin varlığına değil, yitimine işaret eder.
İlknur Tatar Kırılmış