Birey, toplum, ülke/ülke grubu açısından ya da küresel düzeyde olağan hayat akışında sapma eğilimi ortaya çıkaran gelişmelerdir. Savaşlar, doğal afetler, iktisadî ve politik istikrarsızlıklar ile salgın hastalıklar krizin en önemli nedenleridir. Bu nedenlerden biri ya da birkaçı birlikte ortaya çıkabilir. Krizin iktisadî anlamda en önemli etkisi beklentilerin olumsuz yönde etkilenmesidir. Kriz dönemlerinde üretim ve yatırım şevki kırılmaktadır. Firmalar mevcut üretim miktarlarını kıstıkları gibi uzun soluklu yatırım projelerini de ertelemeyi tercih etmektedirler. Üretimin düşmesi ve yeni yatırımların başlamamasının toplum açısından en önemli maliyeti istihdam hacminin daralması ve işsizliğin artmasıdır. İşsizlik, toplumsal huzuru bozan bir sorun olmasının yanı sıra çalışanların uzun süre iş hayatından uzak kalmaları yetenek körelmesine yol açmaktadır. Üretim daralması firmaların daha az gelir elde etmesi ve dolayısıyla daha az vergi ödemesi sonucunu doğuracağından kamusal gelirlerde ciddi bir erime ortaya çıkacaktır. Devlet, kamu harcamalarını finanse etmek için ilave vergiler koyabileceği gibi mevcut vergi oranlarını artırabilir. İlave vergi yükü üretim şevkinin daha da kötüleşmesine yol açacaktır. Alternatif olarak borçlanma ya da para basma yöntemleri gündeme gelecektir. Devletin ilave borçlanma talebi, görece kısa vadeli ve yüksek faizli borçlanma senetleri ile karşılanabilecektir. Kamu borçlanma senetlerinin en büyük alıcısı bankalardır. Devletin yüksek faizlerle bankalardan borçlanması özel sektörün yatırım için kullanabileceği fon miktarının kısılmasına ve kredi maliyetlerinin artmasına, sonuç olarak üretimin daralmasına yol açacaktır. Diğer alternatif ise para basmaktır. Üretim artmadığı hâlde para hacminin genişlemesi aynı malın daha çok para ile satın alınması, yani, enflasyon oranının artması anlamına gelmektedir. Kriz dönemlerinde ulusal paranın itibarı da azalır. Mal ve hizmetlerin fiyatlandırılması, kira ve ücret sözleşmeleri ulusal para yerine geçebilecek yabancı para birimi ile ifade edilmeye başlanır. Bu durum dolarizasyon kavramı ile ifade edilmektedir.

Kriz, kısa vadeli ve geçici olabileceği gibi uzun vadeli ve ne zaman aşılacağı öngörülmeyen bir sorun olarak da ortaya çıkabilir. Krizin birkaç çeyreklik dönemde geçici olarak ortaya çıkması, resesyon ya da durgunluk kavramı ile; uzun vadeli ve aşılması çok güç bir şekilde ortaya çıkması ise depresyon, bunalım ya da buhran gibi kavramlar ile ifade edilebilir. Resesyon iktisadî faaliyetlerin birkaç çeyreklik dönemde, depresyon ise birkaç yıl boyunca daralmasıdır. 1929 Ekonomik Bunalımı geçen yüzyılda yaşanan en büyük ekonomik krizdir. Kriz tek ülke düzeyinde ortaya çıkabileceği gibi bölgesel ya da küresel düzeyde de gözlenebilir. Ülkenin gelişmişlik düzeyine bağlı olarak bazen bir ülkede ortaya çıkan kriz, başka ülkelere sirayet ederek küresel bir resesyona yol açabilir. Örneğin 2008 yılında ABD’de başlayan mortgage krizi kısa süre içerisinde Küresel Finans Krizi’ne dönüşmüştür. 2008 Küresel Finans Krizi, son yıllarda ortaya çıkan en büyük resesyondur. Bir ülkenin diğer ülkeler ile güçlü ticari ilişkilerinin olması ve küresel finansal sistem ile entegrasyon dışsal istikrarsızlıklardan etkilenme derecesini artırmaktadır. Örneğin Türkiye’nin en büyük ticari partnerleri AB ülkeleridir. Bu ülkelerde daralma eğilimleri ortaya çıktığında Türkiye’den yaptıkları ithalat miktarı azalacaktır. Türkiye’nin ihracatının azalması döviz gelirinin erimesine ve durgunluk eğilimlerinin Türkiye’de de baş göstermesine yol açacaktır. Politika yapıcılar, alternatif ihracat pazarlarına yönelip bu ülkelere mal satarak AB ülkelerindeki daralmanın Türkiye’ye sirayet etmesine engel olabilmektedir. Kriz dönemlerinde alternatif pazarlara ulaşıp sürdürülebilir ticari ilişkilerin geliştirilmesi siyasal iktidarın başarılı olduğunun göstergesidir. Uluslararası finansal piyasalara güçlü bir şekilde entegre olunması hâlinde ulusal yatırımcılar başka ülkelere ait finansal enstrümanları satın alabilmektedirler. Ne var ki, finansal enstrümanların alındığı ülkenin finansal sisteminde bir olumsuzluk yaşandığında yatırıcımlar mağdur olacaklardır. Krizin ülkeden ülkeye sirayet etmesi her zaman dış ticaret ya da finansal sistem üzerinden gerçekleşmez. COVID 19 Pandemisi, Çin’de başlayıp bütün dünyaya sıçrayarak küresel düzeyde bir krize yol açmıştır. Bütün ülkelerde yatırım ve tüketim harcamaları azalmış, üretim daralmış ve işsiz sayısı kayda değer düzeyde artmıştır. Etkin tedavi yöntemlerinin geliştirilmemesi hâlinde küresel krizin daha da derinleşeceği beklenmektedir. Krizin boyutu ne olursa olsun, krizi fırsata çevirebilen, tutarlı istikrar programları uygulayabilen ülkeler makro ekonomik göstergelerini iyileştirerek doğrudan yabancı yatırımlardan daha fazla yararlanacak ve güçlü bir iktisadî büyüme performansı yakalayabileceklerdir. Krizi öngörme, önleme ve doğru yönetme becerisi gösteren siyasal iktidarların iş başında olduğu ülkelerde bilgi ve iletişim teknolojileri, savunma teknolojisi ve ilaç sanayiinde güçlü bir konuma gelinmesi krizler karşısında yüksek mukavemet gücü sağlayacaktır.

Seyfettin Erdoğan

Kaynakça

Babus, Ana, Elena Carletti ve Fraklin Allen. “Financial Crises: Theory and Evidence.” 2009.

Claessens, Stijn ve M. Ayhan Köse. “Financial Crises: Review and evidence.” Central Bank Review 13 (2013): 1-23.

Fratianni, Michele ve Federico Giri. “The Tale of Two Great Crises.” Journal of Economic Dynamics and Control 81 (2017): 5-31.

Parasız, İlker. Küresel Kriz: Finans Krizinin Güven Krizine Dönüşmesi. Bursa: Ezgi Kitabevi, 2009.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi