KÜFÜR (İslâm’da)

Hülya ALPER views12572

Sözlükte temel anlamı “örtmek, gizlemek; nankörlük etmek” olan küfür kelimesi, dinî bir terim olarak imanın karşıtı anlamında kullanılmakta olup “Hz. Peygamber’i Allah’tan getirdiği hususlarda yalanlayıp, onun getirdiği kesinlikle sabit dinî esaslardan bir veya birkaçını kabul etmemek” manasına gelir. Küfürle aynı kökten türeyen “kâfir” ise kendisine gelen gerçeği örterek reddeden kişiye denmektedir. Meselâ namazın farz, şarabın haram oluşunu inkâr eden, meleklerin ve cinlerin varlığını kabul etmeyen kimse kâfirdir. “Kabul etmemek, reddetmek ve hoş görmemek” anlamına gelen inkâr da küfür kelimesinin bir başka karşılığıdır. İnkâr edene münkir denir. Bir insan kâfir olarak ölürse ebedî cehennemde kalacaktır. Bu konudaki âyetlerden birinde şöyle buyurulur: “(Âyetlerimizi) inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüş olanlara gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üstünedir. Onlar ebediyen o lânet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir, ne de onların yüzlerine bakılır” (Bakara 2/161-162).

Kur’ân-ı Kerim’de hakkın ve doğrunun örnekleri verildiği gibi küfür ve küfrün özneleri üzerinden, batıl ve yanlışın örnekleri de konu edilerek insanlar uyarılmıştır. Bu bakımdan Kur’ân’da anlatılan olayların tamamı Hz. Âdem’den beri sosyal hayatın çeşitli katmanlarında açığa çıkan bir iman-küfür mücadelesi olarak okunabilir. Örneğin Hz. Mûsâ karşısında Firavun, yönetimde; Karûn ise ekonomide küfrün sembolüdür. Kur’ân’da “Meryem oğlu Mesîh Allah’tır.” demek, peygamberleri yalanlamak, kıyametin kopacağını ve âhiret hayatının varlığını kabul etmemek, inananlarla alay etmek gibi insanı küfre götüren söz ve davranışlar tasvir edilmektedir. Yine cehâlet, isyan, haddi aşma, haktan sapma, zulüm, kabilecilik, ahlak düşüklüğü, israf gibi kavramların küfürle ilişkisine dikkat çekilmektedir. Bunun yanında inkâr edenlerin düşünmemesi, arzularının peşinde koşması, kibirlenerek kendini büyük görmesi, başkasının sahip olduğu maddî ve manevî imkânlara haset etmesi, çıkarlarını gözetmesi, haddini bilmeyerek kendini yeterli görmesi, dünyaya fazla değer vermesi, asılsız endişe ve korkulara kapılması, müminlere karşı baskı ve şiddet uygulaması, sonuçta hakkı görme ve anlama yeteneğinin körelmesi gibi hâlleri gözler önüne serilerek eleştirilmektedir. 

Kur’ân’da inkâr ile aklı işlevsiz bırakma, yani düşünmeyi terk etme arasında direkt bağlantı kurulmakta; pek çok âyette inkâr edenlerin akıllarını doğru bir şekilde kullanmadıkları vurgulanmaktadır. Zira Kur’ân açısından düşünme, insanı bu âlemin bir yaratıcısı olduğu fikrine götürürken, aklî yetenekleri köreltme ve düşünmekten yüz çevirme küfre götürür. Dolayısıyla kişinin âhirette cehennemlik oluşu aklını kullanmamasının sonucudur. Bu bakımdan İslâm dininde akla rağmen ve körü körüne, bir imanın değil, inkârın varlığı söz konusudur. 

Kur’ân-ı Kerim’de kişiyi inkâra götüren duygusal ve çevresel etkenlere de işaret edilmektedir. İblis’i Şeytan’a dönüştüren temel etkenin istikbar (kibirlenmek ve kendini büyük görmek) olduğu belirtilerek böyle bir hâlin insanı cehenneme götürecek bir yola sokabileceği hatırlatılmaktadır. Kuşkusuz Kur’ân’da verilen her bir örnek, inananları bu gibi hâllere düşmekten sakındırma yönünde bir uyarı niteliği taşımaktadır. 

Küfre düşmek sadece İslâm’ın temel iman esaslarını reddetmekle sınırlı değildir. Dinde bulunduğu kesin olan bir emir ve yasağı kabul etmemek de küfür sebebidir. Meselâ kişinin oruç tutmaması onu dinden çıkarmaz ancak oruç ibadetinin farz oluşunu reddetmesi kişiyi küfre götürür. Bu sebeple inanan birinin, küfür tehlikesinden korunması için iman esaslarını bilmekle yetinmeyip amelî ve ahlakî temel emirlerin neler olduğunu da bilmesi gerekir. Zira bir kişinin İslâm’a girişi, kelime-i şehâdet cümlesini kalben tasdik ederek dile getirmekle gerçekleşirken, iman üzere kalması, varlığına şahitlik ettiği Allah’ın peygamberi aracılığıyla gönderdiği emir ve yasakların hepsinin doğruluğunu da onaylamasıyla mümkündür. 

Hz. Peygamber’in Allah’tan getirdiği kesin olarak bilinen vahiyleri ve bunlardan zorunlu olarak çıkan dinî hükümleri inkâr etme niteliği taşıyan söz ve ifadeleri sarfetmek kişiyi küfre sevkeder. Bu tür sözlere İslâm kaynaklarında “elfâz-ı küfür” denilmiştir. Hangi söz ve eylemlerin küfre düşme tehlikesini doğurduğu tartışılmıştır. Müslüman olduğu bilinen bir kişiyi, inkâr özelliği taşıyan inanç, söz veya davranışından ötürü kâfir saymak “tekfir” kavramıyla ifade edilir. Bir kişiyi küfre nispet etmek, onu İslâm dairesi dışına çıkarma başta olmak üzere, dinî ve hukukî pek çok sonuçlara yol açacağından titizlik gerektiren bir konudur. Burada göz önünde bulundurulması gereken husus, o kimsenin küfür olan bir inancı gönülden benimsediğinin iyi tespit edilmesidir. Muhatap küfrü açıkça benimsemiyorsa, onun inanç, söz veya davranışı ile küfre girdiğini söyleme konusunda temkinli olmak gerekir. Yersiz yapılan tekfir, fert açısından ağır sonuçlar doğurmasının yanında toplum hayatında kapatılamayacak yaraların açılmasına, birlik ve bütünlüğün zedelenmesine ve parçalanmaya sebep olur. Zira kişilerin birbirini İslâm dışı olmakla nitelemeye başladığı bir ortamda, fitnenin doğması kaçınılmazdır. Bu açıdan tekfir iki ucu keskin bir kılıca benzetilmektedir. Birtakım mezhepler tekfir konusunda katı ve aşırı bir tutum takınırken, Ehl-i sünnet başta olmak üzere İslâm düşünce geleneğinde mutedil ekol ve alimlerin çoğunluğu tarafından “Kâbe’ye doğru namaz kılmanın farz olduğunu onaylayan kişi (ehl-i kıble) tekfir edilmez.” cümlesi ilke edinilerek Müslümanlar arasında fitne ve fesadın doğmasını engelleyecek bir tavır benimsenmiştir. 

Hülya Alper

Kaynakça

Coşkun, İbrahim. İslam Düşüncesinde İnkâr Problemi. İstanbul: Hikmetevi Yayınları, 2014.

İsfahânî, Râgıb. el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân. Dımaşk: Dâru’l-Kalem, 1992.

Kılavuz, Ahmed Saim. İman Küfür Sınırı Tekfir Meselesi. İstanbul: Marifet Yayınları, 1997.

Mâtürîdî. Ebû Mansûr Muhammed. Kitâbü’t-Tevîd. nşr. Bekir Topaloğlu ve Muhammed Aruçi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2002.

Tehânevî. Muhammed. Keşşâfü ıstılâhâti’l-fünûn ve’l-‘ulûm. nşr. Ali Dahrûc. Beyrut: Mektebetü Lübnân Nâşirûn, 1996.

Ubeydât, Mahmud Sâlim. Kadıyyetü’l-îmân ve’t-tekfîr fî ârâi fırakı’l-müslimîn. Amman: Dârü’l-Beşir, 1996.

Yolcu, Mehmet. Kur’an’da İnkar Psikolojisi. İstanbul: Çıra Yayınları, 2004. 

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi