KUVVETLER AYRILIĞI

Serap YAZICI views36839

Kuvvetler ayrılığı teorisi, devletin üç temel fonksiyonu olan yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının farklı organlara tevdi edilmesini hedefler. Teorinin asıl amacı, devletin bu üç iktidarının aynı organda, kişide veya kurulda birleşmesini önlemek; böylece bireyin hak ve özgürlüklerini devletin üstün otoritesi karşısında koruyabilmektir. Bir başka deyişle kuvvetler ayrılığı teorisi, devletin üç temel iktidarının farklı organlara sunulması yoluyla devlet otoritesinin sınırlanmasını, bu otorite karşısında bireyin hak ve özgürlüklerinin korunmasını amaçlar. Bu yönüyle düşünüldüğünde, kuvvetler ayrılığı teorisiyle anayasalcılığın aynı amaca yöneldiği görülmektedir. Nitekim devlet iktidarının sınırlanmasını, bu iktidar karşısında bireyin hak ve özgürlüklerinin korunmasını amaçlayan 18. yüzyıl anayasalcılığının en önemli siyasal sonuçlarından biri, devletin üç iktidarını farklı organlara sunmak; böylece kuvveti kuvvetle dengelemek olmuştur. 

Örneğin Virginia Anayasası’nın Başlangıç bölümünde şu ifadelere yer verilmiştir: “Yasama, yürütme ve yargı organları ayrı ve farklı olacak, böylece hiçbiri diğerine ait olan yetkileri kullanamayacak, hiçbir kişi aynı anda bunların birden fazlasına ait yetkileri kullanamayacaktır; ancak yerel mahkeme hâkimleri, yasama organının iki meclisinden birine seçilebilirler.”

1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 16. maddesinde ise şu ifade yer almaktadır: “Kuvvetler ayrılığının tesis edilmediği bir toplumun anayasası yoktur.” 

Klasik anayasa hukuku, kuvvetler ayrılığı ilkesini Montesquieu’nün ismiyle özdeşleştirerek açıklasa da bu düşüncenin kökleri MÖ 384-322 yılları arasında yaşayan Aristo’ya kadar uzanmaktadır. Aristo, Politika isimli eserinde, her devlet aygıtının üç unsuru olduğunu, bu unsurlardan birinin karar verici organ, diğerinin memurlar, nihayet üçüncüsünün mahkemeler olduğunu öne sürmüştür. Aristo’ya göre karar verici organ savaş ve barış ilan etmeye, ittifak yapmaya, kanun çıkarmaya, idam, müsadere ve sürgün cezaları vermeye, memurları seçmeye ve denetlemeye yetkilidir. Kısacası bu organ, yasama iktidarını kullanmaktadır. 

Aristo’ya göre devletin ikinci unsuru memurlardır. Bu unsur, bugünkü yürütme organına tekabül etmektedir. Memurların seçimi ve yetkileri, hükûmet sisteminin türüne göre değişmektedir. Üçüncü unsur, mahkemelerdir. Aristo, yargı gücüyle ilgili olarak kimlerin hâkim olabileceği, mahkemelerin türleri ve mahkemelerde görev yapacak olan hâkimlerin seçimle mi yoksa kurayla mı belirleneceği hususlarını tartışmıştır.

Kuvvetler ayrılığını savunan bir başka yazar ise 1632-1704 yılları arasında yaşayan İngiliz düşünür John Locke olmuştur. Locke bu yöndeki düşüncelerini, yaşadığı dönemin İngiliz devlet düzeninden hareketle geliştirmiş ve Sivil Yönetim Üzerine İkinci İnceleme başlıklı eserinde açıklamıştır. Ünlü düşünüre göre devletin yasama, yürütme ve federatif olmak üzere üç gücü bulunmaktadır. Yasama gücü kanunların yapılmasını ifade eder. Bu güç sadece kanunları yapmaya yetkili olmalı, bunların uygulanmasına karışmamalıdır. Yasama gücünün kanunu yapmak yanında onun uygulanma sürecinde de yetkili olması, kanunların kamu iyiliği ve menfaati yönünde değil, onu vaz eden yasama organının menfaatleri yönünde uygulanmasına yol açabilir. Bu nedenle kanunların uygulanması, münhasıran yürütmeye ait bir yetki olmalıdır. 

Locke’a göre devletin üçüncü unsurunu federatif güç oluşturmaktadır. Bu, devletin savaşa, barışa, ittifaklar ve birlikler oluşturmaya karar veren gücünü ifade etmektedir. Locke ayrıca yargı kuvvetinden bahsetmemiş; bunu, yürütme gücünün içinde değerlendirmiştir. 

Kuvvetler ayrılığı teorisini en açık biçimde savunan düşünür 1689-1755 yılları arasında yaşayan Charles-Louis de Secondat Montesquieu olmuştur. Montesquieu, kuvvetler ayrılığına ilişkin görüşlerini Kanunların Ruhu isimli eserinde açıklamıştır. Ünlü düşünüre göre devletin üç temel fonksiyonu olan yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarını yerine getirme yetkisi aynı kişide, aynı organda veya aynı kurulda birleştiği takdirde bu, istibdada, yani baskıya yol açar. Bundan en büyük zararı gören, bireyin hakları ve hürriyetleri olur. Bu nedenle devletin bu üç fonksiyonunu yerine getirme yetkisi, birbirinden farklı organlara sunulmalıdır. 

Montesquieu’ye göre yasama, kanunları yapma, yürürlükteki kanunları değiştirme veya ortadan kaldırma faaliyetini ifade eder. Yürütme ise savaş veya barış yapma, yabancı ülkelere elçi gönderme ve elçileri kabul etme, güvenliği temin etme ve istilaları önleme faaliyetidir. İç ve dış güvenliğin sağlanması, yürütmenin yetkileri arasındadır. Yargı ise suçluları cezalandırma, özel kişiler arasındaki uyuşmazlıkları çözme faaliyetidir. 

Ünlü düşünüre göre “yasama erki yürütme erkiyle birleşmişse, hiçbir şekilde hürriyet yoktur.” Benzer şekilde “yargı erki de, yasama ve yürütme erklerinden ayrılmış değilse gene hürriyet yoktur.” “Yargı erki, yürütme erkiyle birleşirse, yargıç korkunç bir zalim kesilir.” 

Montesquieu’ye göre yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin hepsi, özünde sınırlı kuvvetlerdir. Yasama sınırlı bir kuvvettir, çünkü onun yegâne yetkisi kanun yapmaktan ibarettir. Yürütme sınırlı bir kuvvettir, çünkü onun yetkisi yasamanın yaptığı kanunları uygulamaktan ibarettir. Nihayet yargı da sınırlı bir kuvvettir, “çünkü hâkimler kanunların sözlerini telaffuz eden birer ağızdan başka bir şey değildirler.” Devletin bu üç kuvveti, kendi alanlarının dışına çıkarlarsa, yani yasama kanun koymakla yetinmeyip aynı zamanda bunları uygularsa; yürütme uyguladığı kanunları yaratırsa; yargı ise kanunları yorumlamakla yetinmeyip kendisi yeni kurallar yaratırsa böyle bir sistemde hürriyetler ortadan kalkar. 

Montesquieu, devletin üç kuvvetinin birbirinden kesin olarak ayrılmasını, yönetimde keyfîliğin önlenmesi ve hürriyetlerin korunması için zorunlu görmektedir. Çünkü ancak böyle bir sistemde devletin üç kuvveti birbirini sınırlayan, frenleyen bir role sahip olacaktır. Bu ise hürriyetler için en önemli güvenceyi oluşturacaktır. 

Kuvvetler ayrılığı düşüncesi, günümüzde de anayasal demokrasilerin vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilmektedir. Ne var ki günümüzde kuvvetler ayrılığı, Montesquieu’nün kastettiği gibi yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin mutlak biçimde birbirlerinden ayrılmasını değil; yasama ve yürütme karşısında yargının bağımsız bir güç oluşturduğu bir sistemi ifade etmektedir. Çünkü yargı, yasama ve yürütme faaliyetlerinin hukukun sınırları içinde sürdürülmesinin yegâne güvencesidir. Bu iki organın faaliyetlerini hukukun sınırları içinde sürdürmesi ise yönetimde keyfîliği önleyen, hürriyetlere güvence sağlayan asıl faktördür. Bu nedenle günümüzde kuvvetler ayrılığı ilkesinden anlaşılması gereken, yargının, yasama ve yürütme karşısında bağımsız bir güç olabilmesi; yasama ve yürütme faaliyetlerini hukukun üstünlüğüne uygun olarak denetleyebilmesidir. 

Serap Yazıcı

Kaynakça

Gönenç, Levent. Siyasi İktidarın Denetlenmesi - Dengelenmesi ve Yargı. Ankara: Adalet Yayınevi, 2014. 

Gözler, Kemal. Anayasa Hukukunun Genel Teorisi 1. Bursa: Ekin Yayınevi, 2011. 

Kapani, Münci. Kamu Hürriyetleri. Ankara: Yetkin Yayınevi, 1993. 

Özbudun, Ergun. Türk Anayasa Hukuku. Ankara: Yetkin Yayınevi, 2019. 

Özbudun, Ergun. Anayasalcılık ve Demokrasi. Ankara: Yetkin Yayınevi, 2019.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi