Hz. Mevlânâ’nın (ö. 1273) fikir ve hissiyatı ile şekillenen Mevlevilik, tasavvuf tarihinde asırlar boyunca kurulan ve gelişen tarikatlar içerisinde önemli bir yere sahiptir. Bu farklılığı temin eden en önemli unsur Mevleviliğin sanata dair bakış açısında yatar. Güzeli seven ve her şeyde güzel olanı arayan Mevleviler güzel sanatların pek çok şubesinde varlık göstermişlerdir. Dervişlerin maddi ve manevi sahada ilerleme kaydettikleri mekânlar olan Mevlevihaneler âdeta bir güzel sanatlar akademisi vazifesini icra ederek edebiyattan musikiye, hattan minyatüre birçok sanat şubesinde şaheserler meydana getirmişlerdir. Herkesin kendi el emeği ile geçinmesini şart koşan Hz. Mevlânâ’nın teşviki ile Mevlevihanelerde bütün dervişlerin en azından bir zanaat ile meşgul olmaları beklenirdi.
Celâleddîn-i Rûmî bir âlim ve müderris olmasının yanı sıra çok büyük ve kudretli bir şair olarak tarihe geçmiştir. Hususiyetle Mesnevî-i Ma’nevî gibi bir eser kaleme alan Celâleddîn-i Rûmî, kendisinden sonra müntesiplerinin de şiir ve edebiyat sahasında isim sahibi olmalarının önünü açmıştır. Mevlevihanelerde bütün dervişlerin Farsça yazılmış olan Mesnevi’yi okuma ve anlama gayretleri onların seyr ü sülûklarının bir parçası olarak edebiyat sahasına girmelerini sağlamıştır. Mevlevihanelerde yetişen yüzlerce şair, bir Mevlevi Edebiyatı literatürü oluşturacak kadar zengin bir kalem faaliyeti içine girer. Bu noktada Mesnevi tercüme ve şerhlerinin yanı sıra Yûsuf-ı Sîneçâk’in (ö. 1546/47) Cezîre-i Mesnevî’si ve ona yazılan şerhler önemli bir yer tutar. Edebiyat tarihimizde Fasih Ahmed Dede (ö. 1699), Neşatî (ö. 1674), Sabuhî Ahmed Dede (ö. 1647) ve Hüsn ü Aşk müellifi Şeyh Galip (ö. 1799) gibi önemli şairlerin başını çektiği bir Mevlevi şairler topluluğu mevcuttur.
Mevlevilikte mukâbele-i şerîf olarak bilinen sema meclislerinde mutrib heyeti tarafından yapılan icralar, Mevlevi musikîşinâslar tarafından bestelenen âyîn-i şerîflerdir. Güfteleri genellikle Dîvân-ı Kebîr’den seçilen bu âyînler, kendilerini musiki sahasında yetiştirmiş Mevlevilere aittir. Yüksek bir musiki terbiyesi ve eğitiminin neticesi olan bu âyîn-i şerîflerin bir kısmı asırlar içerisinde kaybolmakla beraber altmıştan fazla âyîn-i şerîf günümüzde hâlen bilinmektedir. Hammamizâde İsmail Dede Efendi (ö. 1846), Mehmed Zekai Dede (ö. 1897) ve Bahariye Mevlevihanesi postnişini Hüseyin Fahreddin Dede (ö. 1911) gibi Mevlevi bestekârların âyîn-i şerîfleri Türk Musiki tarihi için önemli eserler olarak kaydedilir.
Mevlevihanelerde dervişlerin ilgilendikleri bir diğer güzel sanat şubesi ise hattatlıktır. Hat sanatına ilgi duyanlara eğitim de veren Mevleviler kendi eserlerinin altında imzalarını atarken “el-mevlevî” ibaresini eklemeyi asla ihmal etmezlerdi. Mevlevi hattatların önemli bir kısmı talik hatta maharet kazanmışlardır. Hususiyetle Hz. Mevlânâ’nın ismini bir Mevlevi sikkesi halinde istif usulü ile yazmak yaygınlaşmış bir adettir. Ayrıca Mesnevî-i Ma’nevî’nin de Mevlevilerce istinsah edilmesi asırlar boyunca süregelen bir gelenektir. Cevrî Efendi (ö. 1654), Fasih Ahmed Dede, Gavsî Ahmed Dede (ö. 1697), Leylek Hasan Dede (ö. 1828) gibi isimler Mevlevi hattatlar içerisinde zikredilebilir.
Mevlevilerin resim sanatı ile olan kuvvetli rabıtaları da göz ardı edilemez. Hem bizatihi ressam hem de resmin konusu olarak Mevleviler ile alakalı pek çok eser günümüze intikal etmiştir. Fasih Ahmed Dede’nin kara kalem çalışmaları ya da Levnî’nin (ö. 1732) resmettiği Mevlevi dervişleri bu minvalde değerlendirilebilir. Ayrıca Sefîne müellifi Sâkıb Dede’nin (ö. 1735) kaydettiğine göre bazı Mevlevi dervişleri dergâh duvarlarına birtakım hayvan şekillerini resmetmişlerdir.
Mevlevilerin zanaat ile sanatı birleştirdikleri alanlardan birisi de makta’lardır. Kamış kalemlerin üzerinde kesilmesi için üretilen fildişi maktalarda zanaatkârın Mevlevi olduğunu gösteren Mevlevi sikkeleri hemen fark edilir. Bu maktaların koleksiyonlarda ve müzelerde pek çok örneği bulunmaktadır.
Mevlevilerin ve Mevleviliğin Türk sanatındaki inkâr edilemez katkısı yüzlerce yıla yayılan bir yelpazede karşımıza çıkmaktadır. Ciddi bir sabır işçiliği isteyen güzel sanatların her bir şubesinde en azından bir Mevlevi sanatkâra rastlamak mümkündür.
Fatih Odunkıran