Sözlükte temel anlamı “aciz bırakan” anlamında olup dinî bir terim olarak “Muarızlarına karşı meydan okuma (tahaddî) anında, Peygamberlik iddiasında bulunan zatın elinde meydana gelen ve onları benzerini getirmekten aciz bırakan olağanüstü olay” şeklinde tanımlanmaktadır.
Mucize, lafız ve kalıp olarak değil, anlam ve içerik olarak Kur’ân ve hadislerde yer almaktadır. Kur’ân-ı Kerim’de âyet (Hûd 11/64), beyyine (A’râf 7/105), burhân (Kasas 28/32), sultân (Hûd 11/96) ve furkân (Bakara 2/53) gibi tabirlerle peygamberlik iddiasında bulunan zatın bu iddiasını kanıtlamak için, muhataplarının benzerini getirmekten aciz kaldığı, birtakım olağanüstü delillere atıflar yapılmaktadır. Mûcize kelimesinin bir terim olarak teknik anlamda kullanılması, Hicri 2. (milâdî 8.) yüzyıldan itibaren süreç içerisinde gerçekleşmiştir.
Peygamberler, Allah tarafından görevlendirilip kavimlerine gönderildiklerinde, bu görevlendirmelerini kanıtlamak için Allah tarafından mucize ile desteklenmişlerdir. Bu nedenle mucize peygamberlik iddiasında bulunan zatın elinde gerçekleşen Allah’ın fiilidir. Peygamberlik vahiy almakla gerçekleşmektedir. Ancak vahiy bireysel bir tecrübe olduğu için, muhataplar açısından ikna edici ek bir desteğe ihtiyaç vardır. Aksi takdirde vahiy almadığı hâlde, aldığını iddia eden birçok sahtekârın ortaya çıkması kolaylaşacaktır. Bu nedenle Yüce Allah, mucizeyi gerçekten peygamber olan zatın elinden gerçekleştirerek, onun peygamberlik iddiasını doğrulamakta ve onun, peygamber olmadığı hâlde bu iddiada bulunan sahtekârlardan ayrılmasını sağlamaktadır. Mucize Hz. Musa’nın asasının yılana dönüşmesi, Hz. İsa’nın ölüleri diriltmesi ve anadan doğma âmâları iyileştirmesi gibi hissi (duyulara hitap eden) olabileceği gibi, bazı peygamberlerin Allah’ın izniyle gelecekte olacakları bildirmesi gibi haberî veya Hz. Peygamber’e indirilen Kur’ân ya da onun örnek ahlâkı gibi aklî de olabilir. Yine sihirbazların iman etmesine sebep olan Hz. Musa’nın asası ve Hz. Peygamber’e indirilen Kur’ân gibi hidayet amaçlı (A’râf 7/120-122); Hz. Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinde olduğu gibi helak (Fecr 89/6-9) veya Hz. Musa’nın İsrailoğulları için kayadan su çıkarması, gökten yiyecek inmesi, Hz. İsa ve Havarilerine gökten sofra indirilmesi, Bedir ve Uhud gazvelerinde meleklerin yardıma gelmesi gibi destek (Mâide 5/114-115) ve İsra ve Miraç mucizesi gibi (İsrâ, 17/1) imanı takviye amaçlı gerçekleşebilir.
Yüce Allah, Bütün Peygamberler gibi Hz. Muhammed’i (s.a.v.) de mucizelerle donatmıştır. Onun başta gelen ve ebedi olan mucizesi Kur’ân’dır. Kendisini inkâr eden müşriklere Kur’ân’ın benzeri bir kitap veya onun sûrelerine benzer on sûre ya da bir sûre getirmeleri konusunda meydan okuması, Kur’ân’da kaydedilmektedir. Müşrikler bunun benzerini getirmekten aciz kalmışlardır. Ayrıca hadis kaynaklarında Hz. Peygamber’in mucizeleri arasında Ayı’n yarılması, birçok defa az gözüken yiyecek ve içeceklerin bereketlenmesi, elindeki taşların Allah’ı zikretmesi, kendisini gölgelendirmek için ağacın eğilmesi, üzerinde hutbe verdiği hurma kütüğünün inleyip ağlaması ve devenin, sahibini şikayet etmesi gibi başka mucizeler yer almaktadır.
Mahmut Çınar