Özel mülkün veya nakit servetin herhangi bir bedel ödenmeden, devlet adına el konulması mânâsına gelir. Avrupa tarihinde bir ceza yöntemi olarak müsadereye rastlanır. İslâm tarihinde ilk defa Abbasîlerde görülür. Hatta müsâdere edilen servetlerin konulduğu Dîvânü’l-müsâderîn adlı bir divan teşkil edilmiştir.
Osmanlılarda müsâdere İslâm kölelik hukuku çerçevesinde izah edilmeye çalışılmışsa da bu izah bütün müsâdereleri açıklamaya yetmemektedir. Çünkü sadece kul kökenli devlet adamlarının değil, yeri geldiğinde tüccarların, taşradaki ayanların da malları müsadere edilmiş ve savaş zamanlarında ortaya çıkan nakit ihtiyacı için de aynı yola başvurulmuştur. Dolayısıyla müsaderenin esaslı bir hukukî dayanağı yoktur. Merkeziyetçi bir imparatorluk kurmanın gereği olarak ümeranın servetleri kontrol altına alınarak zengin ve güçlü bir sınıfın teşekkülüne mâni olunmak istenmiştir. Bir de hazinenin nakit ihtiyacını arttırmak amacından söz edilebilir.
Osmanlı kaynaklarına göre ilk müsâdereyi Fetret devrinde Musa Çelebi (ö. 1413) yapmış, nüfuzlarını kırmak için bazı beylerin servetine el koymuştur. Fakat esas itibarıyla Fatih’ten (ö. 1481) sonra ümerânın mallarının müsâderesi gelenek hâline gelmiştir. Zamanla taşradaki ayanlara da teşmil edilmiş, hatta bazen ulemâ da müsâdereye maruz kalmıştır. Müsâderenin şümûlü katledilen kişinin bütün mallarını kapsamakla birlikte geride bıraktıklarına çoğu zaman hayatlarını idame ettirecek kadar mal bırakılmıştır. Vezîriazam Lütfi Paşa’dan (ö. 1564) başlayarak Defterdar Sarı Mehmed Paşa (ö. 1717) ve Cevdet Paşa’ya (ö. 1895) kadar birçok devlet adamı müsâderenin yersizliğinden yakınmışlardır.
19. yüzyıla gelindiğinde dünya hukukundaki gelişmeye paralel olarak daha mutedil bir anlayış benimsendi. Devletin karşılaştığı her iktisadî buhranda akla müsâdere gelmesi, zamanla hoş karşılanmamaya başlandı. Sadece müsâdereler değil, sebepli sebepsiz devlet adamı katilleri de toplumu rahatsız ediyordu. III. Selim’in (ö. 1808) Rus savaşı sırasında baş gösteren para sıkıntısı için müsâdereye başvurması ümeranın şiddetli itirazlarına yol açmıştı. Fakat müsâdere 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar sürdü. Yeniçeri Ocağının kaldırılmasının akabinde çıkan fermanla devlet memurlarının dışındakiler için müsâderenin kaldırıldığı duyuruldu. Fakat müsâdereler devam etti. Sonunda Mustafa Reşid Paşa’nın (ö. 1858) gayretiyle Tanzimat fermanında mahkeme kararı olmaksızın hiç kimsenin mallarına el konulamayacağı maddesi konularak müsâdere geleneğine son verildi.
Mehmet Ali Ünal