Dinî bir terim olarak Allah’a imandan sonra her Müslümanın yerine getirmesi gereken ve belirli hareket ve sözlerden oluşan bedenî bir ibadettir. Farsça bir kelime olan “namaz” Türkçede Arapça “salât” kelimesinin karşılığı olarak kullanılır. Namazın kıyam (ayakta durma), rükû (öne doğru eğilme) ve iki secdeden (yere kapanma) oluşan her bir bölümüne “rek’at” adı verilir.

Kur’ân-ı Kerim ayetlerinden bütün ilâhî dinlerde namaz ibadetinin var olduğu anlaşılmaktadır. İslâm’ın başlangıç yıllarında namaz, sabah ve akşam vakitlerinde ikişer rek’at olarak kılınmaktaydı. Beş vakit namaz Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretinden bir buçuk yıl kadar önce Mi’râc gecesinde farz kılınmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de namaz kılınması pek çok defa emredilmiş, namazın önemi vurgulanarak namaz kılanlardan övgü ile söz edilmiş (En’âm 6/92; Mü’minûn 23/9; Meâric 70/22-35), namazı ciddiye almayıp özünden uzaklaşanlar kınanmıştır (Mâûn 107/5). Hz. Peygamber kulun kıyamet günü ilk olarak namazdan hesaba çekileceğini (Ebû Dâvûd, “alât”, 145) bildirmiştir.

Namazın nasıl kılınacağı hakkında Kur’ân’da detaylı bilgi yer almaz. Ancak çeşitli âyetlerde kıraat, kıyam, ka’de, kıble, abdest, rükû ve secde gibi namazın bazı şartlarına işaret edilmiştir. Namazların kılınış şekli Hz. Peygamber’in uygulama ve açıklamalarına uygun şekilde nesilden nesile aktarılmıştır. 

Namaz genel olarak farz, vâcip, nâfile olmak üzere üç grupta ele alınır: Yükümlülük çağına gelmiş her Müslümanın kılmak zorunda olduğu namazlara farz namazlar denir. Bir Müslümana namazın farz olması için belli bir aklî olgunluk düzeyine ulaşmış (âkıl) ve ergin (bâliğ) olması gerekir. Günde beş ayrı vakitte (sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı) kılınan namazlar ile cuma namazı farz namazlar grubunda yer alır. Cuma namazı cuma günü öğle namazının vaktinde cemaatle kılınır. Vitir namazı ve bayram namazı kesinlik bakımından farz namazlardan bir derece daha aşağıda olduğu için vacip namazlar grubunda yer alır. Bir Müslümanın kendi isteğiyle herhangi bir zamanda Allah’a yakınlaşmak ve sevap kazanmak amacıyla kıldığı namazlara nafile namaz denir. Hz. Peygamber’in uygulamasına dayanarak farz namazlardan önce ve sonra kılınan sünnet namazlar da nâfile namazlara dahildir. Sünnet dışındaki nafile namazlara örnek olarak teheccüd namazı, kuşluk (duhâ) namazı, istihâre namazı, yağmur duası, tahiyyetü’l-mescid, evvâbîn namazı, tesbih namazı zikredilebilir.

Bir namazın geçerli sayılması için gerekli olan ve “namazın farzları” şeklinde de ifade edilen şartlar şunlardır: Abdesti olmayan bir kişinin abdest alması (hadesten taharet); vücut, elbise ve namaz kılınacak yerde bulunan ve namazın geçerliliğine engel olan maddî kirlerin temizlenmesi (necâsetten tahâret); vücutta dinen örtülmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerin örtülmesi; namaz kılarken kıbleye (Kâbe) yönelmek; vaktin girmiş olması; yalnızca Allah rızâsı için namaz kılmayı istemek ve hangi namazı kılacağını bilmek (niyet); namaza başlarken “Allahüekber” cümlesini söylemek; Kur’an’dan okunması gerekli miktar süresince ayakta durmak; ayaktayken Kur’ân-ı Kerim’den bir miktar okumak; eller dizlere varacak derecede sırtın eğilmesi ; vücudun belirli organlarını yere koyarak iki defa kapanmak (secde); namazın son rek’atında belli bir süre oturmak.

Cuma ve bayram namazları dışındaki namazlar tek başına kılınabilir. Ancak Hz. Peygamber, cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan daha faziletli olduğunu belirtmiştir. (Buhârî, “Ezân”, 30).

Namazın şartlarından herhangi birinin eksikliği durumunda namaz bozulur. Şartların eksikliği dışında ayrıca kaçınılması, yapılmaması gereken bazı durum ve davranışlar da namazın bozulmasına sebep olur. Bozulan bir namazın tekrar kılınması gerekir. Namazı bozan durumların en önemlileri şunlardır: Abdestin bozulması, namazda konuşmak, dışarıdan bakan kişide namazda olunmadığı izlenimi verecek davranışta bulunmak, kıbleden başka bir yöne dönmek, namaz esnasında bir şey yiyip içmek.

Namazda şekli unsurların her birinin ayrı ayrı anlamları vardır. Ayakta durma (kıyam), Allah’ın huzurunda saygıyla durmayı; öne eğilme (rukû), Allah’a gösterilen saygının ileri aşamasını; alnı yere koyma (secde) ise saygının son noktasını işaret etmektedir. 

Namaza çağrıyı sembolize eden ezan ve kamet aracılığı ile hem namaz vaktinin girdiği ve cemaatle namaz kılınacağı duyurulmuş olmakta, hem de Allah’ın büyüklüğü, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in O’nun elçisi ve namazın kurtuluş yolunun kapısı olduğu ilân edilmektedir.

Namaz insanın Allah’a olan bağlılığını, O’nun yüceliği karşısındaki eksiklik ve küçüklüğünü, neticede Allah’a duyulan minnettarlığı ve şükran duygularını dile getiren beden duruşu, sözler ve hareketler bütünüdür. Hasta ve güç yetiremeyen kimselerin bazı bedenî hareketleri yerine getirmeksizin namaz kılmalarının câiz olması namazın özünün kalpteki huşû hissi olduğunu göstermektedir. Namazın dış görünüşü birtakım şekiller ve zikirden ibaret olmakla birlikte, gerçek mahiyeti, yüce yaratıcıya yalvarmak ve O’na yakınlaşmaktır. Namazın farz kılınmasındaki hikmetlerden biri de, namaz kılan kimsenin Allah’ın kudretini, azabını, rahmetini hâfızasına nakşederek kendisini her türlü hatadan alıkoymasıdır. Yüce yaratıcı ile aracısız buluşma ve konuşma anlamına gelmesi sebebiyle namaz ilâhî bir lütuf olarak kabul edilmiştir.

Namazın bedensel bir ibadet oluşu ve günde beş vakit kılınması, bireyin duygu ve heyecan yönünden Allah ile arasındaki bağın gün boyu sürdürülmesinin gerekliliği açısından önemlidir. Namaz insanın maddî ve mânevî temizliği için bir vasıtadır. Namaz kılmak için gerekli olan abdest şartının yanı sıra elbise ve namaz kılınacak yerin temiz olmasının gerekliliği maddi temizliğin bir göstergesidir. Namaz esas itibarıyla insanı günah işlemekten alıkoyar. Nitekim bir âyette “Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl; çünkü namaz çirkin ve kötü işlerden uzak tutar. Allah’ı zikretmek en büyük şeydir. Allah yapıp ettiklerinizi bilir.” (Ankebût 29/45) buyrulmaktadır. Şuurla kılınan her namaz aynı zamanda bir tövbe niteliği taşır. Namaza devam edildikçe genellikle kötülüklere ve günahlara karşı koyma duygusu gelişir. Böylece kişi büyük günahlardan uzaklaşmaya başlar, alıştıklarından pişmanlık duyarak tövbe etmeye yönelir.

Namaz, günde beş defa müminlere Allah’ı ve kulluk bilincini hatırlatır, kalplerde sorumluluk duygusunun yerleşmesini sağlar. Namaz aynı zamanda müminin hayatında bir denge unsurudur. Her gün belirli vakitlerde eda edilen bu ibadet kişiyi disipline ve düzenli bir hayata alıştırır. Kişiyi ruhen arındırıp yüceltmesi yanında namazın vücudun çeşitli organlarının hareket etmesine, eklemlerin bükülmesine ve kasların gerilip gevşemesine imkân sağlayarak vücuda zindelik verdiği göz ardı edilmemelidir.

Namaz sadece ferdî boyutu olan bir ibadet değildir. Özellikle farz namazların camide cemaatle kılınması müminleri ırk, renk, dil, zengin-fakir, işçi-işveren, köylü-şehirli vb. sosyal statü ayrımı gözetmeksizin Allah’a karşı kullukta aynı safta toplama, bütünleşme, dayanışma ve yardımlaşmayı sağlayarak kolektif şuuru pekiştirme açısından ayrı bir öneme sahiptir. Aynı amaç ve idealleri paylaşan bir cemaat ortamında fertler arasındaki ayrılıkları önemli ölçüde gideren, eşitlik ve kardeşlik duygularını pekiştiren dinî bir coşku yaşanır. Bir arada toplu olarak Allah’a ibadet eden kişiler birbirini daha iyi tanır, birbirine yaklaşır, aralarında şefkat, merhamet, sevgi duyguları artar. Cemaate katılan Müslüman kendi kişiliği ile topluma güç verir, aynı zamanda da toplumdan destek görür. 

Namaz, insanların temel gereksinimlerinden biri olan toplumsal ilgi eğiliminin sağlıklı bir şekilde doyurulması ve bu eğilimin ideal değer ölçülerine göre şekillenmesi yolunda önemli bir işleve sahiptir. Öncelikle namazda kıbleye yönelmek, müminleri tek bir topluluk hâlinde birbirine bağlaması açısından önem arz eder. Bu ortak yön fertler arasında kuvvetli bir bağlılık meydana getirir. Namaz, insanın içine düşebileceği yalnızlık duygusu için gerçek bir çözüm vasıtasıdır. Özellikle toplu hâlde kılınan namazlar, insanları yüce üstün amaçlar uğruna bir araya getirmek suretiyle yalnızlık hissine pratik çözümler getirir. Cemaat ruhuyla kaynaşma ve kenetlenme sonucu “ben” yerine “biz” duygusu kalplerde yeşerir. 

Mehmet Kamil Yaşaroğlu 

Kaynakça

Dihlevî, Şah Veliyyullah. Hüccetullāhi’l-bâliğa. Beyrut: Dâru İhyâi’l-Ulum, 1990.

Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed. İhyâ’u ulûmi'd-din. Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, 1983.

Günay, Ünver. Din Sosyolojisi. İstanbul: İnsan Yayınları, 2000. 

Kâsânî, Alaeddin. Bedâi’ü’s-sanâi’ fî tertibi’ş-şerâi’. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997.

Kasapoğlu, Abdurrahman. Kur’an’da İbadet Psikolojisi. İstanbul: İzci Yayınları, 1997.

Kurtubî, Muhammed. el-Câmiʿ li-akâmi’l-Kurʾân. Riyad: Dâru Âlemi’l-Kütüb, 2003.

Uludağ, Süleyman. İslam'da Emir ve Yasakların Hikmeti. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 1988.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi