NUSAYRÎLİK

Hatice ARSLAN views6455

İslâm inanç ve ibadetlerini bâtınî olarak yorumlayan bir Şii ekoldür.

Bazı batılı araştırmacılarca pagan ya da Hristiyan geleneğin bir kolu olarak sunulsa da genel kanaat miladi 9. yüzyılda Irak’ta aşırı Şii eğilimleri olan Muhammed b. Nusayr en-Nemîrî/Nümeyrî’nin (ö. 883?) görüşleri çerçevesinde oluşmuş bir mezhep olduğudur. İlk dönem İslâm alimlerinin eserlerinde bu mezhep, kurucusuna nispetle Nemîriyye/Nümeyriyye adıyla geçmektedir. 10. Yüz yıldan itibaren ise kaynaklarda Nusayriyye olarak yer alır. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa, Suriye’de özerk bir Nusayrî devleti kurmuş ve bu devleti Alevî Devleti olarak adlandırmıştır. Günümüzde de Nusayrîlik için çoğunlukla Alevî ya da Anadolu Alevîliği ile karışmaması için Arap Alevîliği ismi kullanılmaktadır. 

Nusayrîliğin kurucusu İbn Nusayr muhtemelen Basra’da doğmuştur. Kendi dönemindeki Hz. Ali’ye ilahlık atfeden aşırı Şii gruplar ile yakın ilişki içinde olduğu bilinmektedir. İbn Nusayr, On iki İmam Şiiliğinin 11. İmamı Hasan el-Askeri’nin bâbı olduğunu iddia etmiştir. Geleneksel Şiilikte İmam’ın en yakın müridi olarak tanımlanabilecek olan bâb, Nusayrîlikte onun bâtınî sözlerini bilen ve seçkinler topluluğuna açıklayan kişidir. İbn Nusayr’dan sonra mezhebin asıl gelişimi, mezhebin aynı zamanda doktriner kurucusu sayılan Hüseyin b. Hamdan el-Hasîbî (ö. 969) döneminde gerçekleşmiştir. Hasîbî, önce Bağdat’ta faaliyetlerini yürütmüş daha sonra Halep’e gitmiştir. Burada Halep emiri Seyfüddevle’nin desteğini almış ancak halktan beklediği ilgiyi görememiştir. Bunun üzerine yeniden Bağdat’a dönen Hasîbî, çok sayıda öğrencisini Nusayrîliği yaymak için çevre bölgelere göndermiştir. Hasîbî’den sonra mezhep biri Bağdat, biri de Halep’te iki ana kola ayrılmıştır. Nusayrîliğin Bağdat kolunun 1258’de Moğolların saldırıları sonucu yok olduğu kabul edilmektedir. Halep kolu ise Hasîbî’nin önde gelen öğrencilerinden Muhammed b. Ali el-Cillî’nin (ö. 994) liderliğinde gelişimine devam etmiştir. Cillî sonrası Ebu Said Meymun b. Kasım et-Taberânî (ö. 1034-1035) mezhebin lideri konumuna gelmiştir. Taberânî mezhebin merkezini Halep’ten Lazkiye’ye taşımıştır. Nusayrî liderliği Taberânî sonrası karizmatik şahsiyetlerin yoksunluğu nedeniyle her yörenin bağımsız şeyhi tarafından üstlenilmiştir.

Bir kimsenin Nusayrîliğe girebilmesi için giriş törenini tamamlaması gerekir. Üç aşamalı olan bu eğitim önceleri Nusayrî cemaatin şeyhinin seçtiği belli bir kesim ile sınırlı iken, günümüzde Nusayrî aileye mensup olan ergenlik yaşına gelmiş tüm erkek çocukların katılabileceği geleneksel bir uygulama hâline dönüşmüştür. Dine giriş ritüelinde Nusayrîliğin sır olarak nitelendirdiği inançları öğrenen erkek birey cemaatin bir üyesi kabul edilir.

Nusayrîlikte en büyük sır üçlü tanrı tasavvurudur. Nusayrîliğe göre yüce tanrı her türlü isim ve sıfattan münezzeh, tasvir edilemez, aşkın bir varlıktır. Tanrıdan ilk olarak “akıl” olarak nitelendirilen isim sudûr etmiştir. Kur’an’da yüce Allah için kullanılan bütün isim ve sıfatlar gerçekte isim’e aittir. İsim’in nurundan da bâb sudûr eder. Bâb, Nusayrî kozmolojisinde önemli bir yeri olan beş yetimi (hamsetü’l-eytam) ve diğer varlıkları yaratır. Ayrıca alemin düzenini de bâb sağlamaktadır. Nusayrî teolojisinde isim ve bâb ilahi niteliklere sahip olmakla birlikte varlıkları yüce ilaha bağlı olduğu için ayrı tanrısal varlıklar olarak kabul edilmezler. Nusayrîlere göre bu tevhid inancının özüdür ve kendileri de tevhid inancının yegâne temsilcileridir. Oldukça kompleks olan bu tevhid düşüncesinin yanı sıra tanrının görünmesinin varlığının delili olarak zorunlu olduğu görüşü de Nusayrî teolojisinin temelinde bulunur. Buna göre birbirini takip eden yedi devirden oluşan beşerî alemde tanrının görünen yönü olarak nitelendirilen mâna her bir devirde çeşitli kişiliklerde ortaya çıkar. Mâna ile birlikte isim ve bâb da her devirde tezahür eder. Son devir kabul edilen Muhammedî devirde mâna Ali, isim Hz. Muhammed ve bâb Selmân-ı Fârisî’dir. Bu görünümler aynı zamanda mâna, isim ve bâbın en yüce görünümleridir.

Nusayrîliğe göre Nusayrîler dünyanın yaratılışından önce yüce ışık aleminde yaratılmış tanrıyı övgüyle tesbih eden ışık varlıklarıdır. Gurur ve kibrin yol açtığı bir dizi günah sonucu maddi dünyaya düşüş gerçekleşmiştir. Yeniden ışık alemine dönmek ise yalnızca hakikat bilgisinin elde edilmesiyle mümkündür. Nusayrîliğe göre hakikat bilgisi bâb aracılığıyla bilinebilir. Bu bilgiye ulaşamayanlar çeşitli biçimlerde maddi alemde yeniden bedenlenir.

Günümüzde Nusayrîlerin bir kısmı geleneksel inançlarını sürdürürken bir kısmı da On iki İmam Şiiliği içinde asimile olmuştur. Nusayrî cemaatin büyük bir çoğunluğu Suriye’de yaşamaktadır. Ayrıca Türkiye’de Hatay, Adana ve Mersin illerinde; Lübnan’da ve İsrail’de Nusayrîler varlığını sürdürmektedir. 

Hatice Arslan

Kaynakça

Ebû Mûsa ve Şeyh Mûsa. thk. Rasâilü’l-Hikmeti’l-’Aleviyye. Lübnan: Diyâru’l-’Akl, 2006.

el-Adenî, Süleyman. Kitâbü’l-Bâkûrati’s-Süleymaniyye fî keşfi esrâri’d-Diyâneti’n-Nusayrîyye, yy, ty; Bar-Asher, Meir M., Aryeh Kofsky. The Nusayrî-’Alawî Religion: An Enquiry into its Theology and Liturgy, Leiden: Brill, 2002. 

Friedman, Yaron. The Nusayrî-’Alawîs: An Introduction to the Religion, History and Identity of the Leading Minority in Syria. Leiden: Brill, 2010. 

Kitâbü’t-Taʻlîmi Diyâneti’n-Nusayrîyye. Paris: Bibliothéque Nationale, Arabe, 6182, 1a-39a.

Moosa, Matti. Extremist Shiites: The Ghulat Sects. New York: Syracuse University Press, 1988.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi