ÖLÜM (Dinler Tarihi)

Cüneyt KAYA views4302

Hayatın sona ermesi anlamına gelen ölüm, genel olarak dinî düşüncede ruhun bedenden tamamen ayrılması olarak kabul edilir.

Ölümü açıklama ve anlamlandırma çabası tarih boyunca farklı kültürlerde farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. İptidai toplumlarda ölüm tabiî bir durum kabul edilmeyip tanrıların gazabı, ruhun bedenden kurtulmak istemesi ya da yaygın biçimde büyü sonucu ortaya çıkan bir durum olarak algılanmıştır. Eski Mısır’da ölümün ardından hayatın devam ettiği inancının hâkim olduğu ve bu inanç doğrultusunda ölünün mumyalandığı, sevdiği eşyaların mezarda yanına konulduğu görülmektedir. Yunan geleneğinde ölüm sonrasında ruhun, ölüler diyarı olan Hades’te hayatını sürdürdüğüne inanılırken, Hindu inancı tenâsüh/reenkarnasyon öğretisi dolayısıyla insanın “karma” adlı sonsuz doğum ve ölüm döngüsünü kırıp “nirvana”ya ulaşıncaya kadar farklı bedenlerde yaşamaya devam edeceğini kabul etmektedir. Mezopotamya geleneklerinde ölüm bir yeniden doğuş şeklinde görülmemiş, hayatın tamamen sona erdiği ve geri dönüşün mümkün olmadığı kötü bir durum olarak yorumlanmıştır. Yahudilikte iyi ve uzun bir hayatın ardından ölmek ve atalar mezarlığına gömülmek arzu edilen bir durum, erken ölüm ise şahsî günahın cezası olarak görülürken, Hristiyanlıkta ölüm, aslî günahın bir sonucu ve insanın Tanrı’dan uzaklaşması olarak kabul edilmiş; İsa Mesih’e inanmayanların aslî günaha ilaveten işledikleri günahlar sebebiyle kurtuluştan mahrum kalacağı, ona inananların ise ebedî kurtuluşa erecekleri öngörülmüştür. İslâm ise hayat ile ölümü birbirini tamamlayan iki gerçeklik olarak kabul ederek, ölümü mutlak bir yokluk olarak değil, ebedî bir hayatın, yani âhiretin başlangıcı olarak değerlendirmektedir. 

Felsefî düşüncede ölümün genellikle ölüm korkusu ve mutluluk arasındaki ilişki dolayısıyla ele alındığı görülmektedir. Bilhassa Helenistik dönemde yaygın olan bu meseleyle ilgili olarak Epikürcüler, materyalist bakış açıları sebebiyle biz varken ölümden, ölüm varken de bizim varlığımızdan söz edilemeyeceğini, dolayısıyla da ölümden korkmamak gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Aynı dönemde Stoacılar ise ölüm korkusunun üstesinden gelmenin tek yolunun ölüm gerçeğini sürekli düşünmekten geçtiği kanaatindedirler. Modern dönemde filozoflar ölüm ve ölüm korkusundan ziyade hayat üzerinde düşünmeyi yeğlerken, Heidegger, ölüm gerçeğinin bilincinde olmayı, hayatı ve bireyselliğe anlam katan en önemli unsur olarak açıklamaktadır.

Cüneyt Kaya 

Kaynakça

Gürkan, Salime Leyla vd. “Ölüm.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi XXXIV içinde. Ankara TDV Yayınları, 2007. 32-40.

Kaya, Mahmut. Haz. Felsefe ve Ölüm Ötesi. İstanbul: Klasik Yayınları, 2013.

Ökten, Kaan H. Ölüm Kitabı: Ölüm Düşüncesinin Temel Metinleri. İstanbul: Agora Kitaplığı, 2010.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi