Örf sözlükte, “iyi olan, bilinen, peş peşe yapılan iş”, adet ise “çokça ve art arda yapılarak alışkanlık hâline gelmiş davranış” demektir. Genellikle eş anlamlı ve birlikte kullanılan örf ve âdet terim olarak, “toplumun geneli tarafından benimsenip süreklilik kazanan, kuşaktan kuşağa aktarılan davranış ve uygulamalar veya dildeki yerleşik kullanımlardır.” Türkçede “an’ane, gelenek, görenek, teâmül ve töre” gibi ifadeler de aynı anlamda kullanılır.
Örf ve adetler toplumun geneli tarafından bilinip uygulandığı için sosyal hayatın bir düzene kavuşmasını, kolaylaştırılmasını ve bireylerin daha kolay iletişim kurup anlaşmalarını sağlar. Özellikle belirli dinî veya yazılı hukukî kuralların olmadığı toplumlarda veya durumlarda bir davranışın olumlu veya olumsuz sayılması açısından belirleyici rol oynar.
Genel itibarıyla İslâm’da, dinin temel ruhuna, ilke ve kurallarına aykırı olmayan, toplumun umumi faydası (maslahat) ile çatışmayan ve kötülüğe götürmeyen örf ve adetler kabul edilmiş, bu ölçülere aykırı olanlar ise reddedilmiş; kısmen aykırı olanlar da düzeltilmiştir.
Örf meşrû olup olmaması bakımından “sahih” (dinî ilkelere aykırı olmayan) ve “fâsid” (dinî ilkelere aykırı); konusu ve niteliği bakımından, “sözlü” (kavlî) ve “fiilî” (amelî, uygulamalı); kapsamı bakımından ise “âmm” (genel) ve hâss” (özel) gibi kısımlara ayrılır. Meselâ, sözlü örf, belli kelime ve kalıpların sözlük anlamları dışında yahut sözlük anlamlarından birinde kullanılagelmesi ile oluşur; artık kelime söylendiği zaman karineye ihtiyaç duyulmaksızın bu mana anlaşılır. Amelî örf ise toplumun belli bir davranış ve uygulama biçimini alışkanlık hâline getirmesiyle oluşur. Ev ve dükkan kiralarını ödeme biçimi; satın alınan bazı eşyanın alıcıya, evi ya da dükkanında teslim edilmesi gibi.
İslâm hukukçuları muteber olabilmesi ve fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için örf ve âdetin, ilgili olay ve tasarrufların ya tamamında ya da çoğunda uygulanır olması, ilgili hukukî olay ve tasarruf zamanında yaşıyor olması, hukukî tasarruflarda ve düzenlemelerde örf ve âdete aykırı bir açıklama bulunmaması, daha kuvvetli ve kesin olan şer’î bir delile aykırı olmaması gibi şartlara uygun olmasını gerekli görmüşlerdir. Onlar örfün sabit şer’î hükümlere aykırı olması hâlinde geçerli sayılmayacağı konusunda görüş birliği içindedirler. Buna göre, alkollü içecekleri içmek, kumar oynamak, kabirlere mum dikmek ve çaput bağlamak gibi davranışlar toplum içinde âdet hâline gelse bile muteber bir örf kabul edilemez.
İslâm hukukunda şartlarına uygun olarak oluşan örf, çeşitli olayların hükümlerini belirlerken dikkate alınır ve bir hüküm kaynağı olarak kullanılır. Nitekim Mecelle’de bu, “Âdet muhakkemdir” (Mecelle, md. 36) yani, hukukî hükmü ispat için örf ve âdet hakem kılınır, maddesi ile kanun hâline getirilmiştir. Ayrıca, bir zamanda örfe bağlı olarak verilen hükümlerin daha sonra bu örfün değişmesiyle yeni oluşan örfe uygun bir şekilde değişeceği hususu da kabul edilmiş ve bu, “Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunmaz” (Mecelle, md. 39) ifadesiyle kâideleştirilmiştir.
Muharrem Önder