PEYGAMBERLİK

Fadıl AYĞAN views41065

Peygamber kelimesi aslen Farsça olup sözlükte “haber getiren” anlamındadır. Terim olarak peygamber, “Allah tarafından görevlendirilen, vahiy yoluyla aldığı bilgileri ve emirleri insanlara tebliğ ederek onları hak dine çağıran yüksek vasıflı kimse” demektir. Peygamberlik, ilâhî dinlerde Allah ile insanlar arasındaki elçilik görevini ifade eden bir kavram olup temel inanç esaslarından birini teşkil etmektedir. Peygamberliğin esası, insan için bu dünya ve âhiret hayatına ilişkin yararları içeren ilâhî mesajların insanlığa ulaştırılması ve hayata geçirilmesidir. İlâhî dinler açısından genel manada peygamberlikte, elçiliğin vasıtası olan vahiy, elçinin peygamberliğini ispatlayan mucize ve elçiliğin amacını sağlayan tebliğ, temel kavramları oluşturmaktadır. Peygamber ilâhî seçim ve görevlendirme sonrasında Allah’ın mesajlarını tebliğ eder, yanlış olarak değerlendirilen veya yozlaşan inançları, ahlak esaslarını ve dinî kuralları revize eder; bunun neticesinde ya bir dinî geleneği önceki hâline döndürür veya yeni dinî kurallar bütünü yerleştirir. Peygamberlik kurumunun fonksiyonlarından birisi de peygamber aracılığıyla toplum hayatının yeniden inşasıdır. Peygamberlik kurumunu içeren dinler açısından bakıldığında peygamberler gönderildikleri dönemin ve toplumun temel dinamiklerini ve sosyal hayatın işleyişini, inanç ve ahlak ilkeleri çerçevesinde eleştirmişlerdir. Onlar bu ilkeler çerçevesinde sosyal hayatı tüm boyutlarıyla yeniden düzenleme görevini yerine getirmişlerdir. 

Kurumsal olarak peygamberliği barındıran dinlerin dışında da Tanrıyla veya tabiatüstü varlıklarla irtibatı sağlayan bazı aracı şahsiyetlerin varlığı bilinse de dinî bir sistem olarak peygamberliği barındıran dinlerin Yahudilik, Hristiyanlık, Zerdüştlük, Maniheizm ve İslâm olduğu kabul edilmektedir. Peygamberlik bağlamında birbirlerine yaptıkları referanslar açısından Yahudilik, Hristiyanlık ve İslâm aynı peygamberlik geleneğine dayanmaktadır. Bununla birlikte peygamberlik inancı ve sistemi açısından aralarında önemli ölçüde fark bulunmaktadır. 

Yahudilikte peygamberliğe ve Hz. Mûsâ’nın tüm zamanların en yüce peygamberi olduğuna iman temel inanç esaslarındandır. Yahudi geleneğinde peygamberlik müessesesinin tarihi üç döneme ayrılabilir. 1. Hz. Mûsâ öncesi dönem. 2. Hz. Mûsâ ve Tevrat dönemi 3. Hz. Mûsâ sonrası dönem. Yahudilikte Hz. Âdem ve Hz. Nuh Tevrat’ta Tanrı’yla konuştukları, O’ndan buyruk aldıkları ve O’nun bazı lütuflarına mazhar oldukları bildirilmesine karşın peygamber olarak nitelenmez. İsrailoğullarının merkezinde olduğu etnisiteye dayalı Yahudi peygamberlik geleneği Hz. İbrahim ile başlatılır. Peygamberlik geleneği açısından Hz. Mûsâ öncesi dönem “Partriaklar/Atalar” dönemi olarak nitelenir. Bu devir Hz. İbrahim, Hz. İshâk ve Hz. Yakup dönemleridir. Atalar peygamber olarak nitelenmelerine rağmen onların peygamberlikleri Hz. Mûsâ’nın peygamberliği gibi görülmez. Zira Yahudi peygamberlik anlayışı Hz. Mûsâ merkezlidir. Yahudi inancına göre Hz. Mûsâ en yüce peygamber olup eşsiz bir konuma sahiptir. Hz. Mûsâ’nın en önemli özelliği ve Tanrı’ya yakınlığının sembolü O’nunla yüz yüze konuşmasıdır (Tesniye, 34:10; Sayılar, 12:6-8). Sonsuza kadar devam edecek olan ilâhî yasa Tevrat ona verilmiştir. Hz. Mûsâ peygamberliğin protitipidir. Peygamberlik ondan sonra da devam etmiştir. Ama ondan sonra gelen tüm peygamberler onun yolundan gitmiş, onu örnek almış ve onun şeriatını tebliğ edip uygulamışlardır. Yahudi inancına göre peygamberlik son peygamber Malaki ile son bulmuştur. Ondan sonra peygamber gelmeyecektir. Bununla birlikte kurtuluş düşüncesi, zamanın sonlarında İsrailoğullarını siyasi ve manevi olarak kurtaracak Mesih beklentisiyle devam etmiştir. 

Hristiyanlıkta peygamberlik olgusu Hristiyan tarih algısıyla ilişkilidir. Hristiyanlık Tanrı’nın insanlarla olan iletişim sürecini eski ve yeni olmak üzere iki ahitle açıklar. Eski Ahit, Tanrı’nın İsrailoğullarına gönderdiği peygamberler aracılığıyla insanlarla olan iletişimini ifade eder. Dolayısıyla Hristiyanlıkta peygamberliğin bir boyutu, Eski Ahit peygamberlik müessesesinin bir devamıdır. Bununla birlikte İsa Mesih ile birlikte Yeni Ahit dönemi başlamaktadır. Bu dönemde İsa Mesih’in konumu önceki peygamberler gibi değildir. O, peygamberliği aşan bir konumdadır. O, Tanrı’nın ezelî kelâmıdır. Bedenleşerek tarihin bir kesitinde bizatihi vahiy olarak indirilmiştir. O, Tanrının hulûl ettiği Rab olarak nitelenir. Çarmıha gerilip Tanrı’nın katına yükseltildikten sonra havariler ve Yeni Ahit metinlerinde peygamber olarak tanımlanan diğer şahsiyetler onun adına peygamberlik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Yeni Ahit’te peygamberleri ifade etmek için “geleceği önceden haber veren” anlamındaki Grekçe “prophetes” kavramı kullanılır. Hristiyan teolojisine göre İsa’dan önce gerçekleşen peygamberlik ve vahiy, İsa Mesih’in ebedî ahdi için bir hazırlık dönemidir. Tanrı daha önce peygamberler aracılığıyla farklı şekillerde insanlara mesajını iletmişken, son çağda artık kendi oğluyla insanlığa seslenmiştir. Tanrı’nın ezelî kelamı olarak İsa Mesih’le vahiy tamamlanmıştır. İsa ile birlikte gerçekleşen vahiy, Ruhulkudüs’ün inayeti altında havarilerin İsa Mesih ile yaşadıkları tecrübeleri sözlü olarak tebliğ etmeleri ve Ruhulkudüs’ün ilhâmıyla yazıya geçirmeleri neticesinde korunmuştur. İsa sonrasında da O’nun adına peygamberlik faaliyeti devam etmiştir. 

İslâm’da peygamberlik, nübüvvet ve risâlet kavramlarıyla ifade edilir. Bu çerçevede peygamber nebi ve resûl olarak adlandırılır. Bu iki kavramın aynı manada olduğunu savunanlar olmakla birlikte genelde kendisine yeni bir kitap ve şeriat verilen peygamberin resul kavramıyla tanımlanarak daha özel bir niteliğe sahip olduğu kabul edilir. İslâm nübüvvet anlayışına göre peygamberlik insanlık tarihiyle paralel bir süreçtir. Her topluma ilâhî mesajı iletecek peygamberler gönderilmiştir. Peygamberler silsilesi Hz. Âdem ile başlamış, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile sona ermiştir. Peygamberler temel inanç esasları ve genel ahlâk ilkeleri açısından aynı ilâhî öğretileri insanlara bildirmiştir. Dolayısıyla nübüvvet silsilesinde peygamberler arasında mesaj ve faaliyetlerinde benzerlik ve birbirlerini tasdik bulunmaktadır. Peygamberlerin temel faaliyetleri ve görevleri şöyle sayılabilir: Tevhid ilkesini tebliğ edip insan hayatında yerleşmesini sağlamak, doğru ve yanlış inançları insanlara tanıtmak, insanların bunlardan doğru inançlara yönelmesine çaba göstermek, başta âhiret hayatı olmak üzere insanın elde etmesinin mümkün olmadığı gaybî bilgiler vermek, tebliğ ettiği mesajlarda insanlara örneklik teşkil etmek, hayatın anlamı ve insanın karşılaşacağı son hakkında insanları tefekküre davet etmektir.

Peygamberlik Allah’ın seçip (istıfâ) belirlemesine bağlıdır. Peygamberliğin kime, ne zaman verileceği Allah’ın iradesine bağlıdır. Aynı şekilde vahyin kime indirileceği ve ne zaman gerçekleşeceğini belirlemek de Allah’ın iradesine tabidir. 

İslâm geleneğinde peygamberlerin beş zorunlu niteliğinin olduğu kabul edilir. Bunlar günahlardan korunmuş olmak (ismet), doğruluk (sıdk), zeki ve akıllı olmak (fetanet), güvenilirlik (emanet) ve mesajın iletilmesidir (tebliğ). Peygamberlerin beşer olma nitelikleri de Kur’ân’da özellikle vurgulanmaktadır. Peygamberin beşer olma niteliklerinin iki boyutunun olduğu söylenebilir. Bunlardan biri peygamberin gönderiliş amaçlarından birini oluşturan örnekliğin ancak bu nitelikle gerçekleşebilir bir durum olmasıdır. İkincisi de peygamberin melek veya mitolojik bir varlık yahut Allah’ın hulul ettiği bir varlık olarak tasavvurunun kesin bir şekilde önlenmesidir. 

Peygamberleri desteklemek ve Allah tarafından gönderildiklerini ispat etmek üzere kendilerine mucizeler verilmiştir. Mucize terim olarak peygamberlik iddia eden kimsede onun doğruluğunu kanıtlamak üzere meydana gelen olağanüstü hâdisedir. İslâm kelâmcıları mucizeyi hissî, haberî ve aklî olmak üzere üç kısma ayırmışlardır. Hissî mucize, muhatapların duyularıyla algılayabildikleri hâdiselerdir. Haberî mucize, peygamberin Allah’tan aldıkları vahiy doğrultusunda bildirdikleri gayb haberleridir. Aklî mucizeler ise peygamberlere inen vahyin muhtevasına ilişkin olup, muhatapların düşünme melekelerine hitap eden mucizelerdir. Peygamberliğin temel unsurlarından biri Allah ile iletişimi sağlayan vahiydir. Vahiy aşkın olan ilâhî kelâmın beşerî düzleme inişini ifade etmektedir. Vahiy, peygambere ya doğrudan ya perde arkasından veya melek vasıtasıyla bildirilmektedir. Sadık rüyalar da peygamberlerin vahiy yollarından birini teşkil etmektedir. 

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğinin temel hususiyeti, son peygamber oluşudur. İnsanlık tarihiyle paralel devam eden bir süreç olan nübüvvet müessesesinde artık yeni bir peygambere ve vahye ihtiyaç bulunmamaktadır. Onun tebliğ ve vahyi kıyamete kadar korunmuş olarak devam edecektir. Son peygamber oluşuyla ilişkili olmak üzere Hz. Peygamber’in temel mucizesi de evrenselliğe uygun olarak aklî mucize kapsamına giren ve bilgiyi öne çıkaran Kur’ân mucizesidir. Ebedî ve yeryüzünün tümüne yayılmış bir mucize olarak Kur’ân mucizesi, öteki mucizeler gibi belirli bir zaman ve mekânla sınırlı değildir. 

Peygamberlik müessesesi orta çağda Hint kökenli Berâhime ve Sümeniyye gibi inançlar tarafından aklın yeterliliği gerekçesiyle inkâr edilmiştir. Nübüvvet, Allah’ın insanlığın tarihî sürecine müdahalesini ifade etmesi itibarıyla modern deizmin de reddettiği temel inançtır. Modern deizme göre Tanrı’nın yaratmış olduğu evren neden-sonuç zinciri içerisinde işlemekte, akıl ve bilim insanın yeter düzeyde ihtiyacını karşılamaktadır. Dolayısıyla insan hayatını düzenleyecek bir peygambere ve dine ihtiyaç bulunmamaktadır. Bununla birlikte teistik Allah-âlem ilişkisi Allah’ın gerek evrenin işleyişine gerekse peygamberlik, vahiy ve mucize ile insanlığın gelişim sürecine müdahale ettiğini ve insanlığı lütuf ve ihsanlarından mahrum bırakmadığını savunur. Nitekim evrenle ve insanla irtibatı bulunmayan bir Allah tasavvuru mümkün olmadığı gibi insanın ruh dünyasını, dinî duyguları ve hayatı inşa edemez. Din Allah’a yakınlık, ibadet, dua, tevekkül, teslimiyet, helal ve haramlar gibi boyutlarıyla da varlık göstermekte ve insan yaşamını düzenlemektedir. Bu boyutların göz ardı edilmesi suretiyle peygamberlik kurumunun olmadığı bir inanç tasavvuru mümkün değildir. Zira dinin tüm bu boyutları ancak peygamberlik kurumu aracılığıyla öğrenilmekte ve hayata geçirilmektedir. 

İnsan akıl ve irade sahibi, ruh ve beden bakımından mükemmel bir varlık olarak yaratılmıştır. Bu yeteneklerinin yanı sıra insanlık tarihi boyunca Allah, insandan ilâhî lütuf ve inayetini eksik bırakmamıştır. Zira akıl, gaybî bilgilere ulaşamaz, aşkın olanla irtibatı sağlayamaz, tek başına doğru inançları tespit edemez, iyi ve kötünün mahiyeti konusunda rolü olsa da iyi davranışları tercih etmede, kötülüklerden kaçınmada insanları yönlendirmede tek başına yeterli olamaz. Peygamberin rehberliği olmaması durumunda aklın tek başına insanı inanç ve ahlak bakımından yüce değerlere ulaştırması mümkün değildir. Bunların yanı sıra peygamberler akla aykırı hususlar getirmemişlerdir. Peygamberlerin tebliğ ettikleri, ya aklı destekleyici veya aklın erişmesi mümkün olmayan hususlardır. Dolayısıyla akıl ve irade sahibi bir varlık olarak yaratılan insana Allah’ın engin rahmetinin bir tecellisi olarak yol gösterici, hakikati tebliğ eden ve onlara getirmiş olduğu ilkeleri yaşayarak örneklik sunan peygamberlik kurumunun varlığı bir gereklilik arz etmektedir.

Fadıl Ayğan

Kaynakça

Ayğan, Fadıl. Son Peygamberi Müjdelemek: Beşairü’n-Nübuvve. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2017. 

Davidson, Andrew Bruce. Old Testament Prophecy. Edinburgh: T. & T. Clark, 1905.

Hasanov, Eldar. “Yahudilikte Peygamberlik ve Peygamberler”. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi 3, Sayı: 4 (2014): 676-95. 

Hill, David. New Testament Prophecy. Atlanta: John Knox Press, 1979.

İbn Teymiyye, Takıyyüddin. en-Nübüvvat. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1985.

Kâdî Abdülcebbâr. Tesbitu delâili’n-nübüvve. Çev. M. Şerif Eroğlu ve Ömer Aydın. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, 2017. 

Mâverdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed. A’lâmu’n-Nübüvve. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1986.

Rahman, Fazlur. Prophecy in Islam: Philosophy and Orthodoxy. London: George Allen & Unwin Ltd, 1958. 

Râzî, Fahreddîn. en-Nübüvvât ve mâ yeteallaku biha. Kahire: Mektebetü’l-Külliyati’l-Ezheriyye, 1986.

Sawyer, John F. A. Prophecy and the Biblical Prophets. Oxford: Oxford University Press, 1993.

Sinanoğlu, Mustafa. “Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim’de Nübüvvet.” Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995.

Yavuz, Salih Sabri. İslam Düşüncesinde Nübüvvet. İstanbul: İnsan Yayınları.

Yavuz, Yusuf Şevki. “Nübüvvet.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi XXXIII içinde. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2007. 279-285.

Yavuz, Yusuf Şevki. “Peygamber.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi XXXIV içinde. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2007. 257-262.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi