PLÜRALİZM/ÇOĞULCULUK (Siyaset Bilimi)

Şenol ARSLANTAŞ views7735

Siyaset bilimi açısından plüralizm, temel olarak liberal demokratik sistemlerde iktidarın dağılımına ilişkin normatif bir perspektif sunmaktadır. Siyasi plüralizm üzerine yapılan tartışmalar, çoğunlukla Soğuk Savaş koşullarında gelişen ve kapitalist liberal demokratik ülkeler ile komünist tek parti yönetimleri arasında yaşanan kutuplaşmada, ilk rejimlerin meşrulaştırılması ekseninde gelişmiştir. Buna göre, komünist yönetimlerin aksine liberal demokrasiler, devletin etkisinin yanında birbirlerinden farklı iktidar odaklarının etkisine açık olarak yorumlanmaktadır. Dolayısıyla bu örneklerde iktidar, tekelleşmemiştir.

Devlet otoritesi marifetiyle tepeden kontrol edilmemiş bir rekabet ortamında söz konusu gruplar arasında seviyeli bir çatışma ortamı bulunmaktadır. İktidar, bu tür yönetimlerde belirgin bir seçkin grubu tarafından yönlendirilmediği için toplumsal çeşitlilik korunmaktadır. Tekilci (monist) yaklaşımların eleştirisine dayanan plüralizmde farklı grupların çıkar çatışmaları, ortak iyinin inşa edilmesinde kritik öneme haizdir. Bu nedenle farklılıklara saygı gösteren ve onları geliştirmeye özen gösteren toplumlar, çoğulcu toplumlar olarak tanımlanmaktadır. Plüralist toplumların inşa edilebilmesi için gerekli olan asgari koşulların başında, uzlaşma ve müzakere süreçlerinin üstünlüğüne yapılan vurgu, yani diyaloğun üstünlüğü yer almaktadır. Bu bakımdan plüralizm, karşılıklı saygı ve tolerans ortamında mümkündür. Aynı zamanda plüralizm, geniş yığınların katılımı fikrini esas almaktadır.

Tarihsel açıdan siyasi plüralizm nosyonunun gelişiminde, Amerikan Devrimi’nde James Madison’ın (ö. 1836) Federalist Papers’da hizipçilik üzerine yürüttüğü tartışmalar ve Alexis de Tocqueville’nin (ö. 1859) demokrasilerde çoğulculuğun ve sivil toplumun korunmasının çoğunluğun diktatörlüğünü engelleyeceği fikri etkili olmuştur. Soğuk Savaş ortamında ise plüralizm en çok Robert A. Dahl’dan (ö.2014) etkilenmiştir. Dahl, ABD’de iktidarın tek elde yoğunlaşmamasını, açık bir rekabetin var olmasını, iktidarın değiştirilebilmesini ve azınlık gruplarının bulunmasını, plüralizmin varlığına işaret olarak yorumlar. Sonrasında da emek hareketi, çevre hareketi ya da ırkçılık karşıtı hareketlerin kararlar üzerindeki artan etkisi, plüralizmin Batı toplumlarındaki etkinliğinin kanıtı olarak sunulmuştur.

Plüralizme yönelik en önemli eleştiriler, Marksistler ve neo-plüralistler tarafından geliştirilmiştir. Bu yorumlara göre, plüralistlerin iddia ettiğinin aksine, günümüz siyasetinde iktidar, belirli çevrelerde tekelleşmiş, azınlık kararları çoğunluk kararları hâline gelmiş ve katılım düşmüştür. Devlet ise farklı toplumsal gruplar için tarafsız bir aktör görünümünden ziyade tarafgir hâle gelmiş ve sermaye gruplarını desteklemiştir.

Şenol Arslantaş

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi