POPÜLİZM

Hamit Emrah BERİŞ views5286

Halkı yücelten ve halkın üstünlüğünü vurgulayan, seçkinlerle yerleşik düzen karşıtlığına dayanan bir siyasal yaklaşımdır. Tahminen ilk olarak 19. yüzyılda kullanılmıştır. Günümüzde sıkça kullanılan siyasî kavramlardan biri olmasına rağmen popülizmin üzerinde uzlaşılmış net bir tanımı yoktur. Popülizmi tanımlamanın zor olmasının en önemli nedeni, yazılı bir çerçevesinin veya kabul gören ortak bir programının bulunmamasıdır. Bu bakımdan, popülizm, bir ideoloji, fikir akımı ya da yönetim biçimi olmaktan, öte bazı siyasal grupların kullandığı bir yöntemdir. Dünyanın farklı yerlerinde değişik ideolojik eğilimlerine rağmen benzer söylemi kullanan siyasetçileri anlatmak için ‘popülist’ ifadesi kullanılır ama bunların söz konusu sıfatla nitelenmeye çok da rıza göstermeyecekleri açıktır. Zira popülizm, günümüzde genelde pejerotif şekilde kullanılan bir kavramdır.

Ne anlamda kullanılırsa kullanılsın popülizmin, söyleminin merkezine halkı yerleştiren bir fenomen olduğu açıktır. Özellikle demokratik sistemlerde, siyasal otoritenin halka dayanması zorunludur. Bu bakımdan, siyasetçiler halkı etkileyecek ve halkın kendilerine destek vermesini sağlayacak bir dil kullanırlar. Ancak popülizmin bunun oldukça ötesine geçen bir anlayışa dayandığı görülür. Popülist hareketler, toplumun bir kesimini savunmak uğruna diğer kesimlerini dışlayan ve ötekileştiren bir tavır benimserler. Hatta aynı durum, başka halklara yönelik düşmanlığa varabilir. 

Halkın siyasal bir özne olarak siyasetin merkezine yerleşmesine ilişkin anlayış, modern çağlarda Amerikan ve Fransız Devrimleri sırasında doğar. Örneğin Fransız Devriminin öncülerinden Emmanuel J. Sieyés (ö. 1836), Üçüncü Sınıf olarak nitelediği halkın o güne dek ayrıcalıklı kesimlerin baskısı altında ezildiğini, bunlara iktidardan hiçbir şekilde pay verilmediğini, ancak artık bu durumun değişmesi gerektiğini savunmuştur. Sieyés’e göre egemenlik halka aittir ve halktan sayılmanın tek ölçütü ayrıcalıklı sınıflara mensup olmamaktır. Aristokratlar doğuştan gelen ayrıcalıklarını kullanmayı reddettikleri takdirde halkın bir parçası kabul edilirler, aksi takdirde halka ait olan yönetme gibi siyasal hakların hiçbirinden yararlanamazlar. Sieyés, hem dışlayıcı hem de kapsayıcı yönünü göstermesi bakımından popülizm için gayet iyi bir çerçeve çizer. 

Halkçı kavramının doğrudan siyasette kullanımı ise ABD’de 19. yüzyılın sonlarında kurulan Halkın Partisi (People’s Party) veya gündelik hayatta kullanılan adıyla Halkçı (Popülist) Parti aracılığıyla olur. Özellikle kırsal kesime ve çiftçilere hitap eden, sol eğilimli bu partinin mensupları “popülistler” şeklinde anılmıştır. Çarlık Rusya’sında devrimci ideallerle yola çıkan Narodnik hareketi de Batı dillerinde popülist kavramıyla karşılık bulmuştur. Arjantin’de İkinci Dünya Savaşı sonrasında iktidara gelen Juan Peron (ö. 1974) yönetiminde örneklendiği üzere popülist diktatörlükler de bulunur. Peron ve aynı dönemde hüküm süren Latin Amerika’daki diğer popülist liderler, geri kalmış ülkelerini hızlı bir şekilde kalkındırmayı esas alan bir söyleme sahiptir. Anlaşılabileceği gibi popülizmin içinde geliştiği coğrafyaya ve zamana göre değişen çok sayıda anlamı vardır. Ancak popülizm günümüzde özellikle demokratik rejimlerde gittikçe belirginleşen bir görünüm kazanmaktadır. 

Popülizm, halkın kategorik olarak her açıdan üstünlüğüne odaklanır. Ancak burada halkın ne tür bir tanımının olduğu belirsizdir. Popülist siyasetçiler, bir bakıma, söylemlerinde düşman ve öteki kategorisi içine girenler dışındaki herkesin kendisini halkın parçası olarak görmesine elverişli bir dil kullanırlar. Bu bakımdan, popülizm, somut bir tarifte bulunmak yerine insanların duygularına hitap ederek bu kavramın içini onların doldurmasını ister. Buna karşılık, toplumdaki seçkinlerin halktan kopuk ve yozlaşmış olduğu savunulur. Dolayısıyla, popülizm seçkin ve onların kontrolünde şekillenen yerleşik düzen karşıtlığına dayanır. Popülist söylem, seçkinlerin siyasetten medyaya pek çok alanı ele geçirdiğini, ekonomik kaynakları kontrol ettiğini, siyaseti yönlendirdiği ve tüm bu süreçlerde halkın yararını düşünmeden kendi çıkarları doğrultusunda davrandığını savunur. Buna ek olarak günümüzde özellikle Batılı ülkelerde etnik, dinsel, dilsel, kültürel vs. açıdan halkın bir parçası olmadığı düşünülen kesimleri hedef alan popülist hareketlerin de yükselişte olduğu görülmektedir. 

Popülizmin açısından en zor noktalardan biri, sürekli olarak yüceltilen ve ortak çıkarları olduğu varsayılan halkın içinin doldurulmasıdır. Burada popülistlerin Rousseau’nun genel irade kavramını kullandıkları görülür. Onlara göre, halkın ortak bir iradesi vardır ve halkın iradesi, tüm geleneksel kurum ve otoritelerin üstündedir ve toplumsal adaletin sağlanmasının da güvencesi durumundadır. Oysa popülistlere göre temsilî demokraside iktidarı elinde tutan dar seçkin grup, halkın iradesinin gerçek anlamda ortaya engeller. Dolayısıyla popülist söylem, genel olarak bir temsilî demokrasi eleştirisi üzerine kuruludur. Aslında bu eleştirel tutum, demokrasinin içerdiği çoğulculuk anlayışı ile yakından bağlantılıdır. Popülistler toplumsal sorunlar açısından kendilerinin önerdiği çözüm reçetesinin mutlak doğru olduğunu düşünür ve alternatif hiçbir yaklaşımı kabul etmez. Bu yüzden, pek çok popülist siyasetçi, kendilerinin halk adına konuştuğunu dile getirir. Kendileriyle aynı düşünceleri paylaşmayanlar ya da bunlara mesafeli yaklaşanlar adeta halkın parçası olmaktan çıkarlar. 

Ernesto Laclau (ö.2014), popülizmin halkı iki kampa ayırmanın politikası olduğunu söyler. Bir tarafta toplumu yöneten seçkin azınlık vardır, diğer tarafta ise iktidarın gerçek sahibi olmasına rağmen ezilen ve dışlanan halk yer alır. Popülist siyasetçiler, siyasetin halkın iradesinin dışavurumu olması gerektiğini söyleyerek insanları bu durumu değiştirmeye davet ederler. Bu amaçla, abartılı ya da provokatif, hatta gerçekliği kuşkulu örnekler vermekten kaçınmazlar. Bunlar, halkın aklına değil duygularına hitap ettikleri için bahsettikleri sorunların ya da önerdikleri politikaların gerçekliği ve uygulanabilirliği ikinci plandadır. 

Öte yandan son dönemde ABD ve Avrupa ülkelerinde yaşanan işsizlik, refahın düşmesi gibi ekonomik sorunların yabancı işçiler, göçmenler ve mültecilerle yakından ilişkili olarak görülmeye başlandığı söylenebilir. Bu durum, söz konusu coğrafyada yeni bir tür popülizmin yükselişini beraberinde getirmiştir. Aslında geçmişten beri, Batı ülkelerinde ırkçı, İslâmofobik ve yabancı düşmanı siyasal hareketler belirli bir tabana sahip olmuştur. Ancak eskiden sınırlı bir seçmen kitlesine hitap eden ve marjinal olarak görülen bu hareketler, oylarını artırarak ülke içindeki başlıca aktörler arasına girmektedir. Söz konusu siyasal hareketler, insanların içinde bulundukları olumsuz koşulların nedeni olarak o ülkeye sonradan gelen ya da azınlık durumunda olan toplumsal kesimleri suçlarlar. Bu iddiaların kanıtlanması için somut delillere, ampirik verilere veya gerçek örneklere ihtiyaç da duymazlar. Bahsedildiği gibi, amaç, insanların duygularını yönetmek ve onları belirli bir yere doğru yönlendirmektir. Marine Le Pen, Gianfronca Fini, Geert Wilders gibi politikacıların liderliğini yaptığı siyasal hareketlerle Almanya İçin Alternatif (AfD) gibi partilerin 2000’li yılların başlarından itibaren oylarını düzenli şekilde arttırdığı dikkat çekmektedir. Popülist siyasetin belki de en önemli örneğini ise ABD Başkanı Donald Trump teşkil eder. Adaylık sürecinde ülkedeki işsizlik başta olmak üzere ekonomik sorunlar üzerinde duran, bu durumu ise ülkeye olan göçlere bağlayan Trump, başlangıçta favori görülmemesine rağmen ABD başkanlığına seçilmeyi başarmıştır. 

Batı dünyasında gelişen popülist hareketler yalnızca yabancı düşmanı siyasal partiler ve ittifaklarla sınırlı değildir. Bunun yanında, aynı süreçte sol popülist hareketlerin de geliştiği görülür. Yunanistan’da bir dönem iktidara gelen SYRIZA, İspanya’da Podemos ve Almanya’da Demokratik Sosyalizm Partisi sol popülist hareketlerin örnekleri arasında sayılabilir. Temelde küreselleşme ve kapitalizm karşıtlığına odaklanan bu hareketler, toplumun özellikle ekonomik sorunlardan kaynaklanan hoşnutsuzluğunu kullanır. Ancak ister sağda isterse solda konumlansın her türlü radikal eğilimin popülizmle özdeş olmadığını hatırlamak gerekir. Radikal hareketler genellikle sert ve güçlü bir ideolojik zemin içinde bulunurlar. Buna karşılık, popülist hareketlerin çoğunlukla ideolojik tutarlılığa sahip olmadıkları, eklektik ve pragmatik (faydacı) bir görünüm çizdikleri görülür. 

Popülist hareketlerin yalnızca Batı ülkelerindeki yabancı karşıtı eğilimlerle sınırlı olduğu söylenemez. Başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere dünyanın başka yerlerinde de bir bakıma sol popülizmin güçlendiği görülür. Bu yaklaşım, söz konusu coğrafyada yer alan ülkelerin yoksulluk sorununu Batılı devletlerin ve onlarla iş birliği yapan yerel unsurların halkı sömürmesiyle açıklar. Öncelik ülkenin kalkınmasına ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasına verildiği için demokrasi ve siyasal özgürlükler ikinci plana itilir. Ülkenin sorunlarının ve önceliklerinin farklı olduğu varsayımıyla rejimin otoriter uygulamaları haklı gösterilir. Buradan hareketle, popülizmin temelde içinde bulunduğu durumdan hoşnut olmayan insanların psikolojilerini etkileme girişimi olduğu söylenebilir. Venezüella’da Hugo Chavez ve Nicolas Maduro, Ekvador’da Rafael Correa, Peru’da Alberto Fujimori gibi yöneticilerin popülist söylemi oldukça yoğun şekilde kullandıkları görülür. 

Demokrasiler, halkın talep ve beklentilerinin karşılık bulmasına hizmet eden sistemlerdir. Dolayısıyla yöneticilerin halkın desteğini kazanacak politikalar izlemesi doğaldır. Ancak demokrasiler, çok sayıda düşüncenin bir arada yaşamasına izin veren çoğulcu yapılardır. Popülizm ise toplumdaki farklılıkların üstünü kalınca çizerek birlikte yaşama kültürüne zarar verme potansiyeline sahip olduğu için genellikle olumsuz olarak görülür.

Hamit Emrah Beriş

Kaynakça

Kaltwasser, Cristobal Rovira vd. Ed. The Oxford Handbook of Populism. Oxford & New York: Oxford University Press, 2017.

Laclau, Ernesto. Popülist Akıl Üzerine. Çev. Nur Betül Çelik. Ankara: Epos Yayınları, 2007.

Mouffe, Chantal. Sol Popülizm. Çev. Aybars Yanık. İstanbul: İletişim Yayınları, 2019.

Mudde, Cas ve Kaltwasser, Cristobal Rovira. Popülizm: Kısa Bir Giriş. Çev. S. Erdem Türközü. Ankara: Nika Yayınları, 2019. 

Müller, Jan-Werner. Popülizm Nedir? Çev. Onur Yıldız. İstanbul: İletişim Yayınları, 2017.

Sieyés, Emmanuel. Üçüncü Sınıf Nedir? Çev. İsmet Berkan. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2005.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi