Emeğini piyasada satarak geçinen, toplumun gelir ve statü olarak alt katmanlarını oluşturan sınıfa verilen addır. Antik dünyadaki mülksüz kesimlerden esinlenerek adlandırılan proletarya, Marksist analizin dayandırıldığı temel kavramlardan birisidir. Proletaryanın oluşmasını sağlayan durum emeğin metalaşması, yani piyasada alınır satılır hâle gelmesi ve bunun sonucunda iş gücünün zorla değil, gönüllülük esasına göre üretim sürecine katılmasıdır. Bu üretim faktörünün değeri, yani ücret ise piyasa koşullarında arz ve talebin dengelenmesi ile belirlenecektir. Feodal bağlarından kurtulan emekçiler, kapitalist sistem içerisinde hareket serbestisi kazanmışlardır, ancak serbest piyasanın kendilerine biçtiği değere razı geleceklerdir. Böylece sanayi devrimi ile beraber kırsal alanlardan şehirlere akan iş gücü yeni filizlenen imalathanelerde, madenlerde son derece zorlu koşullara göğüs germek durumunda kalmışlardır. Köleci veya feodal toplumlarda insan emeği fiziksel zorlama ile üretim sürecine katılırken ücretli işçi emeğini kendi isteği ile işverene satarak geçimini sağlamaktadır. Sanayileşmenin uç verdiği on dokuzuncu yüzyıl koşullarında çalışanın haklarını koruyacak hukukî ve idari düzenlemelerin çok yetersiz olması, piyasada beliren ücret ve yan hakların işçilerin kaderi olduğunu ortaya koymaktadır. Marksist bakış açısına göre üretim araçları üzerinde hiçbir kontrolü olmayan, sadece emeğini satarak hayatını sürdüren bu kitle proletaryayı oluşturmaktadır. Karşısına dikilen sermaye sınıfı, yani burjuvazi ile kapitalist ekonomik sistemin iki sacayağını oluşturmaktadır ki buradan doğacak çelişki devrimi, sonrasında da sınıfsız toplum ideali olan komünizmi getirecektir. Bu analizin dayandığı temel öngörüye göre karların sıkışması sonucu, sermayedarlar işçilerin ücretlerini baskılayarak marjlarını korumaya çalışacaktır. Gelir kaybına uğrayan emekçiler ise talebi kısarak kar hadlerinin daha da baskılanmasına ve nihayetinde sistemin içine çökmesine sebep olacak bir ölüm döngüsüne girmesine yol açacaktır. Nihai noktada bıçak kemiğe dayandığında ayaklanan emekçiler, siyasi iktidarı ve üretim araçlarını ele geçirecek ve böylelikle emek sömürüsüne dayalı kapitalist sistemin sonunu getirecektir. Bu bağlamda proletarya Marksist analize göre kapitalist düzendeki sömürülen, ezilen ana kütleye, yani sınıfa denmektedir. Bu sınıf devrimi ateşleyecek ve sınıfsız toplum idealine giden yolu açacaktır. Marks’ın lümpen proletarya dediği kesim ise toplumun en aşağıdaki, verimsiz ve dışlanmışlarından oluşup gerici bir aktör olarak değerlendirilir.
Bahadır Kaynak