PROTESTANLIK

Hakan OLGUN views9298

16. yüzyılda Katoliklik içinde reformasyon hareketi ile ortaya çıkan ve Katolik ve Ortodoks mezheplerinin yanında Hristiyanlığın üçüncü büyük mezhebidir.

Reformasyon hareketi, Roma Katolik Kilisesi’nin başındaki papa ve ruhban sınıfına yönelik bir tepkiyi ifade etmektedir. Roma Katolik Kilisesi’nin papa ve ruhban sınıfıyla birlikte Hristiyan halkın dini duygularını istismar ettiğini düşünen Alman rahip Martin Luther (ö. 1546) kiliseye karşı muhalif bir tutum sergilemiştir. Luther, tarihte “Doksan Beş Tez” olarak bilinen ve kilise ile papalığa yönelik eleştirilerini içeren bildirisini 1517 yılında ilan ederek Hristiyanlık tarihinin en önemli olaylarından olan reform hareketini başlatmıştır. Luther öncülüğündeki Hristiyan reform hareketi kısa sürede Avrupa toplumlarını etkileyerek Hristiyan âleminde geniş bir taban bulmuştur. Luther yanlılarının Roma Katolik Kilisesi’nin temsilcilerini protesto ettikleri için “Protestan” adı verilen hareket John Calvin (ö. 1564) ve Ulrich Zwingli (ö. 1531) gibi farklı ülkelerdeki reformcuların desteğiyle büyüyerek “Protestanlık” adıyla bir Hristiyan mezhebine dönüşmüştür. Luther’in Roma Kilisesi karşıtı temel muhalif söylemleri, kilisenin ve papalığın dinsel bir otoritesinin bulunmadığı ilkesiyle başlamıştır. Böylece papalık ve ruhban sınıfının halkın manevi yaşamından el çekmesi istenirken, asıl dinsel otoritenin İsa-Mesih’in mesajını içeren kutsal kitap olduğu ilan edilmiştir. Hiyerarşik ruhban sınıfının kutsiyetini de reddeden Luther, esasen vaftiz olmuş her Hristiyan bireyin bir din adamı olma vasfını haiz olduğunu ileri sürmüştür. Böylece her Hristiyan artık kutsal kitabı okuma, anlama ve yorumlama hakkı kazanmıştır. Ayrıca kilise hukuku ve geleneğinin de dinsel bir değeri olmadığı düşünülerek dinsel kurtuluşun kilise tarafından önerilen ibadetlerle değil sadece imanlı olma hâli ile elde edileceği ileri sürülmüştür. Zaten Protestan düşünceye göre kurtarıcı iman, asli günah nedeniyle yozlaşmış bir tabiata sahip olan insanın kendi erdemleriyle değil Tanrı’nın inayeti ile elde edilebilirdi. Böylece Luther öncülüğündeki Protestan reform hareketinin temel öğretileri, (a) sadece iman (sola fide), (b) sadece kutsal metin (sola scriptura) ve (c) sadece ilahi lütuf (sola gratia) olarak formüle edilmiştir. Reformasyonun “sadece imanla bağışlanma” ilkesi esasen kilisenin uyguladığı bütün ibadet formlarını değersiz hâle getirmiştir. Bu ilke aynı zamanda dinsel otoriterliği olan bir kilise kurumu ya da ruhban sınıfının da dinsel meşruiyetini ortadan kaldırmıştır. Buna bağlı olarak Katolik sakramentlerin vaftiz ve komünyon ayini dışındaki ibadetleri de reddedilmiştir. Bağışlanma, Tanrı’nın ilahi lütfuyla bireye verilen iman ile olduğuna göre kilisenin bağışlanmak isteyen günahkârlar üzerine yüklediği ağır dinsel yaptırımlarına gerek kalmamıştır. Reform öncüsü, Roma Katolik Kilisesi ve papalığın reddettiği otoritesinin yerine yegâne dinsel otorite olarak tanımladığı kutsal kitabı koymuştur. Luther bu otoriteyi Hristiyan halkın idrak edebilmesi için daha önce ağır bir Latince ile yazılmış olduğu için anlaşılması güç olan kutsal kitabı Almanca’ya, yani halkın gündelik diline çevirmiştir. Bu çeviriyi daha sonra Avrupa’nın diğer dillerine yapılan çeviriler izlemiştir. Kutsal kitabın ana dile çevrilmesi ibadet dilinin de Latince’den yerel-ana dillere dönüştürülmesine imkân vermiş ve böylece Katolik Kilise’nin Hristiyan halk üzerindeki manevi egemenliği derin bir zaafa uğramıştır. İnciller’de yer alan “iki kılıç” doktrinini, kilisenin yanında siyasi otoriteyi de kutsayacak şekilde yorumlayan Luther’in bu yaklaşımı yerel idarecilerinin ilgisini çekmiştir. Bu doktrine göre kilise halkın ruhsal yönünü olgunlaştırırken siyasi otorite halkın bedensel yönü üzerinde sevk ve idare hakkına sahiptir. Böylece siyasi idarenin, sorumluluğu itibarıyla kilise kadar kutsal bir görevi, Tanrı tarafından kendisine verilen halkı yönetme yetkisini yüklendiği düşünülmüştür. Bu yaklaşım ile Roma Katolik Kilisesi’nin manevi otoritesinden bağımsızlaşan siyasi idareciler halkın kendilerine itaat etmelerini emreden güçlü bir teolojik meşruiyet de kazanmışlardır. Bunun sonucunda Luther ve reform hareketi kısa süre içinde başta Alman prensleri olmak üzere Avrupa’nın pek çok Hristiyan siyasi idarecileri tarafından desteklenmiştir. Siyasi otoritenin manevi bir yetkiyle tanımlanması ve din dilinin yerel-ana dillere dönüştürülmesi suretiyle Avrupa’da yaygın olarak Katolik Kilisesinden bağımsız millî kiliselerin kurulmasının yolu açılmıştır. 

Luther’in reformist muhalefeti, esasen “Hristiyanlığın reformasyonu” değil “Kilise’nin ıslahı”na yönelik bir girişimdi. Hristiyanlık anlayışını Pavlus öğretilerine dayalı kaynağına geri döndürmeyi hedefleyen bu hareket, Pavlus’tan sonra Orta Çağ Katolik Kilisesine kadar geçen tarihsel süreçte ihdas edilen bütün dinsel gelenek ve dogmaları eleştirmiştir. Reformun erken dönemindeki bu muhalif hareket ikinci kuşak reformcular eliyle daha sistematik bir kurumsallaşmaya tâbi tutulmuştur. Luther’den sonra yeni kuşak Fransız reformcu Calvin, Protestanlığı modern çağlara taşıyacak önemli doktrinler geliştirmiştir. Calvin de Luther gibi Katolik Kilisesi’nin meşruiyetini reddederek kutsal kitabın otoritesini onaylamıştır. Dinsel kurtuluş için insanların kendi davranış ve erdemlerinin değil sahip oldukları imanın etkili olduğu inancını da paylaşmıştır. Ancak Luther’in Calvin’e devrettiği temel sorun, dinsel kurtuluş için salih ameller değil iman yeterli ise bu imanın göstergesinin ne olduğudur. Esasen reform teolojisinin bağlıları üzerinde karamsar bir etki yapan bu sorun Calvin tarafından 5. yüzyıl Hristiyan teologlarından Augustine’in öğretisinden ilham alınarak giderilmiştir. Augustinian katı kaderciliğine dayanan bu formülasyona göre insanoğlu asli günahı nedeniyle Tanrı’nın rızasını elde etme konusunda yeteneksizdir. Bu durumda Tanrı ebedi bilgisi ile henüz yaratılışta kurtuluşa erecekler ile mahkûmiyete uğrayacakları belirlemiştir. Tanrı’nın ebedi bilgisinin değişmesi mümkün olmadığından kişinin iyi davranış ve ibadetleri dinsel kurtuluş umuduyla sergilemesi doğru değildir. Calvin doğal olarak hangi kategoride yer aldığını bilmeyen Hristiyan bireylere Tanrı’nın ihtişamının yeryüzünde egemen olması için dünya işlerinde çalışmalarını salık verir. Elbette Tanrı’nın ihtişamı atalet, yoksulluk ve miskinlik ortamında değil, çalışılan, üretilen ve mutlu olunan bir ortamda parlayacaktır. Böylece dünyevi başarı ve mutluluk dinsel kurtuluş umudunun bir işareti olarak görülmüştür. Max Weber’in Protestan ahlakı ile kapitalizm arasında kurduğu olumlu ilişkinin kaynağı da buraya dayanmaktadır.  

Calvin, Luther’den farklı olarak Tevrat’taki dinsel hukuk kurallarından Hristiyanların da sorumlu olduğunu düşünür. Hukuk eğitimi almış birisi olarak Calvin, Yahudi kutsal metin hukukunun dinsel kurtuluş için bir etkisi olmasa da toplumun örf, adet, gelenek ve asayişini tehdit eden suçların kontrolünde eğitici bir etkisi olacağına inanır. Bu çerçevede Yahudi kutsal metin hukukunun kural ve yaptırımlarının toplumun sosyal ve ahlaki açıdan olgunlaştırılmasında pedagojik etkisinden faydalanılmak istenmiştir. Bu düşünceyle Cenevre’de tesis edilen kent-devlet sisteminde kilise ile siyasi işleri birleştirerek kutsal kitap hukukunu uyguladığı ve liderliğini Calvin’in yaptığı katı bir teokratik idare kurulmuştur.

Kıta Avrupası’nda reform akımı devam ederken İngiltere kralı VIII. Henry, kilise hukukunu gerekçe göstererek boşanıp yeniden evlenmesine izin vermeyen papalığı ve Roma Katolik Kilisesi’nin otoritesini reddederek Hristiyan reform hareketine katılmıştır. Luther ya da Calvin gibi teolojik nedenlerden çok medeni hukuka ilişkin otoriterliğini reddettiği Katolik Kilisesi yerine İngiltere Kralı, bizzat kendisinin başrahip olduğu Anglikan Kilisesini kurmuştur. Böylece Anglikan Kilise geleneği de Protestan hareket içinde yer almıştır. Protestanlık İngiltere’deki Anglikan niteliğinin yanı sıra Almanya ve İskandinav ülkelerinde Lutheran ya da Evangelik; Fransa, Hollanda ve İsviçre gibi Avrupa’nın diğer ülkelerinde Calvin’in öğretilerine dayalı Reform ya da Presbiteryen kiliseler adıyla kurumsallaşmıştır. Özellikle kendilerine derin dindarlık anlayışları sebebiyle Püritanlar adı verilen Protestan gruplar yeni kıta Amerika’ya reform öğretileriyle birlikte gitmişlerdir. Henüz keşfedilen Amerika kıtası Avrupa’daki dinsel baskı ve mezhep savaşlarından kaçan Protestan grupların göç ettiği sığınma ve kurtuluş vatanı olmuştur. Katolik Kilisesi’nin manevi hegemonyasından bunalmış olan bu göçmenler yeni topraklarda daha bireyselci bir içeriğe sahip olan Protestanlık ruhunu yerleştirmişlerdir. Böylece Avrupalı göçmenlerin yerleştiği kuzey Amerika en geniş Protestan nüfusuna ev sahipliği yapmaktadır.  

Protestanlık, modern çağın eşiğinde Batı Hristiyan toplumunun önünü açan güçlü bir etki sağlamıştır. Hristiyanlar üzerindeki Katolik Kilisesi gibi ağır bir dinsel kurumun baskısını eleştirerek kutsal kitap merkezli bir din anlayışı savunulmuştur. Bu nedenle Protestanlık Tanrı kelamı bağlamında “söz” dini olarak tanımlanmıştır. Bütün inananların din adamlığı öğretisi ile kilise kurumsal bir otorite değil imanlılar cemaati olarak düşünülmüştür. Geleneksel dini uygulamalar ve kilise ikonlarının dini değeri dışlanarak daha çok imanın merkeze alındığı bir din tasavvuru geliştirilmiştir. Dinsel inançlardaki farklılığın yaygınlaşması, kutsal kitabı yorumlamadaki özgürlük, bireysel dindarlık ve inanç çeşitliliği Protestanlığın hızla yayılmasında etkili olmuştur. Protestanlık ile dini ve dünyevi ayrımı da yapılarak sadece dini değil dünyevi alanın da Tanrı’nın kutsadığı alan olduğu düşüncesi, insan zihni için geniş bir yetki alanı açmıştır. Böylece Protestanlık dünyevileşmeyi de Tanrı’nın ihtişamlı iradesine bağlayarak Hristiyanlığın sosyal açıdan daha işlevsel yorumlanması sonucunu doğurmuştur. Ancak kutsal kitabı her Hristiyanın yorumlama hakkına sahip olduğu öğretisiyle Protestanlık zamanla pek çok farklı anlayışın ortaya çıkmasına neden olan çoğulcu bir anlayışa sahip olmuştur. Sözgelimi kutsal kitabın farklı yorumlarına dayalı pek çok Protestan kilisenin yanında Hristiyanlık içinde ortaya çıkan yeni dinsel hareketler de genellikle Protestan karakterlidir. Dolayısıyla reformun temel ilkeleri genel olarak paylaşılmakla birlikte tek bir Protestanlık akımından söz edilemez. Bununla birlikte Protestanlık, modern Batı toplumunun gelişiminde Katolik Kilisesi’nin baskıcı etkisini ortadan kaldırarak kapitalizm, milliyetçilik, bürokratik devlet ve liberalizm gibi Batı’nın politik ve ideolojik kuramlarına teolojik temeller sağlamıştır. 

Hakan Ogun

Kaynakça

Bernard, M. G. Reardon. Religious Thought in the Reformation. New York: Longman Inc., 1981.

Forell, Georg W. The Protestant Faith. Philadelphia: Fortress Press, 1975. 

John Calvin. Institutes of the Christian Religion. Çev. F. L. Battles. Grand Rapids: Wm. B. Eerdmans, 1995.

McGrath, A. E. ve D. C. Marks. Ed. The Blackwell Companion to Protestantism. Oxford: Blackwell Publishing, 2004. 

Oberman, Heiko A. The Impact of the Reformation. Michigan: Eerdmans Publishing Company, 1994. 

The Book of Concord: The Confessions of the Evangelical Lutheran Church. Çev. T. G. Tappert. Philadelphia: Fortress Press, 1959.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi