PSİKOPATOLOJİ

Ilgın GÖKLER DANIŞMAN views9250

Psikolojik bozuklukları, kuramsal altyapısı, etiyolojisi, seyri, belirtileri, tanı ve tedavisi ile birlikte ele alıp inceleyen bilim alanıdır. Bu anlamıyla “psikopatoloji” terimi bazen “anormal psikolojisi” ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Ancak, psikopatolojiyi aslında anormal psikolojisinin bir alt alanı olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Psikopatoloji alanına odaklanan meslek gruplarının başında klinik psikologlar ve psikiyatristler gelmektedir. Bu alanlardaki uzmanlar, psikolojik bozuklukların klinik tedavisinde ve/veya bu bozuklukların kökeni, gelişimi ve hangi belirtilerle kendini gösterdiği üzerine yapılan araştırmalarda yer almaktadırlar. Bununla birlikte, psikopatoloji alanı günümüzde oldukça geniş bir yelpazeye yayılmıştır ve bu iki temel disiplinin yanı sıra, biyokimya, sinirbilim, farmakoloji ve endokrinoloji gibi çeşitli alanlardaki araştırmalardan da beslenmektedir.

Psikopatoloji terimi, aynı zamanda, psikolojik bozuklukların davranışsal veya bilişsel belirtilerini tanımlamaktadır. Bu nedenle bu terim, kimi zaman “ruhsal bozukluk” kavramıyla eş anlamlı olarak da kullanılmaktadır.

Psikopatolojinin etiyolojisini anlamak ve açıklamak üzere geçmişten günümüze çeşitli bakış açıları geliştirilmiştir. Orta Çağ'ı da içine alan yüzyıllar boyunca, bugün psikolojik bozukluklar olarak tanımladığımız olağan dışı davranışların ortaya çıkışı doğaüstü güçlere atfedilmiştir. Zaman içinde bu batıl yaklaşımlar yerini doğal açıklamalar bulma çabasına, ardından da doğa bilimleri ve sosyal bilimlere dayalı psikopatoloji kuramlarına bırakmıştır. Bu kuramların bir kısmı psikopatolojinin açıklanmasında, davranışın biyolojik temellerine (genetik etkenler, sinir sisteminin işleyişi vb.) odaklanırken; bir kısmı da odağını psikodinamik süreçler (içgüdüler, bilinçaltı çatışmalar, savunma mekanizmaları vb.), öznel deneyimler, öğrenme ya da bilgi-işleme gibi psikolojik etkenlere çevirmektedir. Psikopatolojiyi biyolojik ya da psikolojik ‘bireysel’ nedenlere bağlayarak açıklayan kuramlardan farklı olarak, psikolojik bozukluk kavramına karşı çıkan ve yaşanan sorunların temel kaynağını toplumda gören sosyokültürel bakış açısı ise kültürel farklılıklar, sosyal adaletsizlik, sosyoekonomik koşullar, yoksulluk, ayrımcılık, aile-içi ya da toplumsal şiddet gibi birey üzerindeki toplumsal etkileri merkeze almaktadır. Bilimsel çalışmalarla psikolojik bozuklukların gelişiminde rol oynayan psikolojik ve çevresel risk etkenleri ve koruyucu etkenlere yönelik çok sayıda araştırma bulgusu elde edilmiş; ayrıca psikopatolojinin genetik, nörolojik, hormonal ve biyokimyasal temelleri de daha iyi anlaşılmıştır. Psikopatolojiye yönelik çağdaş yaklaşımlar, biyolojik ve psikososyal etkenlerin bir araya gelip etkileşerek psikopatolojiye neden olduğunu savunan biyopsikososyal bakış açışını benimsemektedir. Bu bakış açışını temel alan başlıca yaklaşım “Yatkınlık-Stres Modeli”dir. Bu model, psikolojik bozuklukların biyolojik yatkınlığın üzerine stres verici yaşam olayları ya da koşulların eklenmesi sonucunda ortaya çıktığını ileri sürmektedir.

Ruh sağlığı uzmanları, bir kişinin içsel/duygusal süreçleri ve davranışlarının gerçekten bir psikopatolojiyi yansıtıp yansıtmadığına neye göre karar verir? Bir davranış örüntüsü ya da bir duygusal durum, kişide klinik açıdan anlamlı düzeyde strese, sosyal, mesleki ve diğer önemli alanlarda işlevselliğin bozulmasına ve/veya kültürel ve sosyal normlardan belirgin düzeyde sapmaya neden oluyorsa, bu durum bir psikopatolojinin varlığına işaret eder. Bununla birlikte, hangi davranışların kabul edilebilir sayılıp sayılmayacağı toplumsal ve kültürel normlara göre değişkenlik gösterebilmektedir. Bu nedenle, psikopatolojiyi tanımlarken daha nesnel tanı ölçütlerine ve psikolojik bozuklukları sistematik olarak düzenleyen sınıflandırma sistemlerine gereksinim duyulmuştur. Günümüzde en yaygın olarak kullanılan sınıflandırma sistemi Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından yayımlanan Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’dır (DSM). İlk baskısı 1952’de yayımlanan DSM, çok sayıda revizyon geçirmiştir. 2013 yılında yayınlanan son baskı DSM-5, depresif bozukluklar, kaygı bozuklukları, travma ve strese bağlı bozukluklar, obsesif-kompulsif bozukluk, bipolar bozukluk, şizofreni spektrum bozuklukları, dissosiyatif bozukluklar, yeme bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları ve nörogelişimsel bozukluklar gibi birçok psikolojik bozukluk kategorisi içermektedir. Her bozukluk, bozukluğa ilişkin genel bir gözden geçirmenin (tanısal özellikler) yanı sıra, tanı için gereken özgül semptomlar (tanı ölçütleri), görülme sıklığı ve ilişkili risk etkenleri ile ilgili bilgileri de kapsayacak şekilde ayrıntılı olarak açıklanmaktadır. Yaygın olarak kullanılan bir diğer sınıflama sistemi ise Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yayımlanan “Hastalıkların ve Sağlıkla İlgili Sorunların Uluslararası İstatistiksel Sınıflaması”dır (ICD). Tanısal sınıflandırma sistemleri, gerek psikolojik bozukluklarla çalışan klinisyenler arasında bir dil birliği oluşması, gerekse tutarlı ve güvenilir tanıya ulaşılması açısından kolaylık sağlamaktadır. Bununla birlikte, belirti tarama listeleri üzerinden tanı koymaya hizmet eden bu sınıflandırma sistemleri, özellikle semptomların bulunduğu ancak tanı ölçütlerinin karşılanmadığı durumlar dikkate alındığında, psikopatoloji araştırmaları açısından sınırlandırıcı olabilmektedir. Buradan hareketle, Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (National Institute of Mental Health; NIMH) tarafından psikopatoloji araştırmalarında kullanılmak üzere Araştırma Alanı Ölçütleri (Research Domain Criteria, RDoC) geliştirilmiştir. RDoC, insan davranışını normalden anormale uzanan bir düzlemde, işlevselliğin temel boyutları açısından incelemek üzere çeşitli düzeylerde bilgiyi (genetik, davranış devreleri, öz-bildirim vb.) bütünleştiren çok boyutlu bir araştırma çerçevesi sunmaktadır. Bu sisteme dayalı betimleyici psikopatoloji çalışmalarının etiyoloji ve tedavi açısından önemli bulgular ortaya koyacağı ileri sürülmektedir.

Ilgın Gökler Danışman

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi