RÂFİZÎLİK

Halil İbrahim BULUT views2394

Genel anlamda Şiî gruplara ve Şiî unsurlar taşıyan bazı bâtınî gruplara muhalifleri tarafından verilen, dışlama ve ötekileştirme amacı taşıyan bir isimdir. “Bir fikir veya bir gruptan ayrılan kişi” anlamını ifade eden “râfizî” kelimesi, başlangıçta ilk Şiî gruplarca birbirlerini dışlamak üzere kullanılmış, zamanla Şia’ya verilen bir isim olmuştur. Râfizî kelimesinin erken devir Şiî fırkalarıyla ilgili ilk kullanılışı içe dönüktür. Muhammed Bâkır’ın (ö. 733) ölümünden sonra mensuplarından bir kısmı, Hz. Hasan’ın neslinden gelen Muhammed Nefsüzzekiyye’nin (ö. 762) imametini ve mehdî olarak zuhur edeceğini iddia etmişti. Muhammed Bakır’ın taraftarları ise imametin Cafer Sâdık’a intikal ettiğini ileri sürerek kendilerinden ayrılanları “terk edenler” anlamında “râfıza” diye isimlendirmiştir. Yine Muhammed Bâkır’ın ölümünden bir müddet sonra Ehl-i Beyt ailesi adına kardeşi Zeyd b. Ali, Emevîler’e karşı 740 yılında Kûfelilerin desteğiyle ayaklanmıştı. Ancak Kûfeliler, Zeyd’in meşru halife olarak kabul ettiği Hz. Ebû Bekir ve Ömer’le ilgili düşüncelerinden dolayı onu terk etmişlerdi. Bu zümre, Zeyd taraftarlarınca “Zeyd’i terkedenler” anlamında ve küçültücü bir niteleme olarak ‘râfıza’ diye adlandırılmıştır. Ayrıca Cafer Sâdık’ın taraftarı iken bir kısım aşırı fikirleri sebebiyle eleştirilen Muğîre b. Said (ö. 737) de “râfizî” denilerek dışlanmıştır. Şu hâlde bu terimin başlangıçta Şiî blok içinde farklı görüşler ileri süren zümreleri dışlamak için kullanıldığı anlaşılmaktadır. 

Şiî imamet düşüncesinin son şeklini alması ve temel esaslarını açıkça ortaya koymasından sonra râfizî terimi Şia’nın tamamını ifade etmek üzere kullanılmaya başlanmıştır. Çünkü bunlar, imamet eksenli siyasi görüşlerini dinin bir parçası olarak kabul etmiş; Hz. Peygamber’in vefatı sonrasında devlet başkanlığının doğrudan Hz. Ali’nin hakkı olduğunu iddia etmiş, ilk üç halifenin hilafetlerini geçerli kabul etmeyip imameti sadece Ehl-i Beyt'e tahsis etmiş ve nasla tayin görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bu zihniyet, sadece siyasi bir görüş olarak kalmamış, Müslümanlığın bir şartı ve imanın bir parçası kabul edilmiş; bu şekilde düşünmeyenlerle her zeminde mücadeleye girişilmiştir. Siyaset ve inanç noktasında ana gövdeden ayrılan başta İmamiyye Şiası olmak üzere, İsmailiyye ve aşırı Şiî gruplara dışlayıcı bir isim olarak “râfizî” denilmiştir. Hz. Ali’nin en faziletli kabul edilmesinden ziyade ilk üç halifenin hilâfetlerinin reddedilmesi ve onlara karşı acımasız bir tutumun sergilenmesi sebebiyle Ehl-i sünnet âlimleri onların inanç ve düşüncelerini eleştirmek üzere çok sayıda eser kaleme almıştır.

Râfizî teriminin Türk-İslâm kaynaklarında kullanılışı Sünni-Şiî ilişkileri ile yakından ilgilidir. Selçuklu kaynaklarında hemen hiç rastlanmayan bu terim, Osmanlı tarih eserlerinde sıkça yer almış ve bununla Şia’nın ana gövdesini oluşturan İmamiyye ve Şiî unsurlar taşıyan bâtınî gruplar kastedilmiştir. Özellikle Safevî Devletinin kurulması ve Anadolu’nun hâkimiyetinin ele geçirilmesi gayesi ile Şiîlik propagandalarının hız kazandığı 16. Yüzyıl ve sonrasında İran Şiîliği, bunların taraftarı olan derviş zümreler, bazı tasavvufi gruplar ve özellikle Anadolu ve İran’da bulunan Osmanlı muhalifi Kızılbaş zümrelerin kaynaklarda “râfizî” olarak isimlendirildiği görülmektedir. 

Halil İbrahim Bulut 

Kaynakça

Bağdâdî, Abdülkâhir. Mezhepler Arasındaki Farklar. Çev. Ethem Ruhi Fığlalı. Ankara, ١٩٩١.

Kohlberg, Etan. “İmâmiyye Şiası Geleneğinde Rafizî Terimi.” Çev. Halil İbrahim Bulut. Kelâm Araştırmaları Dergisi 2, Sayı: 2 (2004), 117-124.

Kummî-Nevbahtî. Şiî Fırkalar. Çev. Hasan Onat ve Sönmez Kutlu. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, ٢٠٠٤.

Öz, Mustafa. “Râfizîler.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi 34 içinde. İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları, 2007. 396-397.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi