Piyasa güçlerinin rolünü azaltmak amacıyla, bilinçli bir şekilde örgütlü kamu gücünün kullanıldığı bir devlet türü olarak tanımlanabilir. “Refah Devleti” kavramı, onlarca yıldır farklı şekillerde tarif edilmektedir ve bu tanımlar, refah devletine minimum sorumluluk verenden (gereksinimlerin sadece minimum düzeyde karşılanması, minimum standartların sağlanması), refah devletine çok geniş bir faaliyet alanı (eğitim, konut, kişisel sosyal hizmetler vs.) tanıyana doğru farklılaşmaktadır. Refah devletleri, ulus–devletlerin ekonomik, kültürel ve tarihsel geleneklerine göre farklılıklar göstermektedir.
“Refah devleti” ile “sosyal devlet” kavramları birbirinin yerine kullanılabilmektedir. Literatürde bu kavramların aynı ya da benzer olup olmadığı konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır. İlk görüş, literatürde yer alan “refah devleti”, “sosyal devlet” (veya “sosyal refah devleti”) kavramlarının birbirlerinden farklı olmadıklarını, aynı olguyu ifade ettiklerini ve birbirlerinin yerine kullanılabildiklerini ifade etmektedir. İkinci görüşe göre ise aslında bu iki kavram aynı anlamı ifade etmez. Bunun nedeni olarak, refah devleti kavramının, herkese çağdaş bir yaşam ve geçim düzeyi sağlayabilecek gelişmiş ülkeleri ifade ediyor olması gösterilmektedir. Yani, bu anlam itibarıyla, her refah devleti diğerini de kapsayan bir çerçeve kavram olarak aynı zamanda bir sosyal devlettir, ancak her sosyal devlet ise bir refah devleti değildir. Benzer bir şekilde, “sosyal politika” kavramı da “refah politikası” ve “sosyal refah politikası”nı kapsayan bir kavram olup, bu ikisi, daha geniş ve daha genel olan sosyal politikanın bir alt kategorisidir. Ancak, genel olarak uluslararası literatürde “sosyal devlet” kavramı yerine daha yaygın olarak “refah devleti” kavramının kullanıldığı gözlenmektedir. “Sosyal devlet” ve “sosyal politika” kavramlarının Almancanın konuşulduğu Kıta Avrupası ülkelerde, “refah devleti” ve “refah politikası” ya da “sosyal refah devleti / politikası” kavramlarının ise İngilizcenin hâkim olduğu Kuzey Amerika ve bir kısım Avrupa ülkelerinde (Anglo–Sakson ülkeler) tercih edildiği görülmektedir. Türkiye’de ise yakın zamanlara kadar “sosyal devlet”, özellikle de “sosyal hukuk devleti” tabiri de çok yaygın bir kullanıma sahip olmuştur. Ancak, günümüzde uluslararası literatürde “sosyal devlet” kavramı pek kullanılmayıp, daha ziyade “refah devleti” kavramı tercih edildiğinden, ülkemizde de buna paralel bir şekilde son yirmi yıldır bilim dünyasında refah devleti tabiri kullanımı giderek daha çok tercih edilmeye başlanmıştır. Ancak, “sosyal devlet” kavramının kullanımı da hâlen ülkemizde akademik camia dışında kullanılmaya devam etmektedir.
Asa Briggs’e (ö.2016) göre, refah devleti, üç alanda faal durumdadır: Birincisi, bireylere ve ailelere, minimum bir düzeyde gelir garantisi sağlamaktadır. İkincisi, kişilerin, belirli sosyal risklerin (hastalık, yaşlılık, işsizlik vb.) üstesinden gelmelerinde onlara yardımcı olmaktadır. Üçüncüsü ise sosyal refah hizmetleri aracılığıyla, tüm vatandaşlara en iyi yaşam standartları sağlamayı üstlenmektedir. Daha da sadeleştirilirse, Briggs’e göre, refah devletinin toplum üzerindeki etkisi en azından üç şekilde gerçekleşmelidir: Minimum gelir garantisi sağlamalı (gelir güvencesi), güvencesizliği azaltmalı (sosyal güvenlik), herkese en iyi standartlara sahip olabilme hakkı vermelidir (sosyal refah hizmetleri) ve tüm bunlar, devletin vatandaşlarına tanıdığı bir lütuf değil, onun görevi olarak görülmelidir.
Diğer yandan, refah devletini kısaca şu üç şekilde betimlemek de mümkündür. Refah devleti, müdahaleci, düzenleyici ve geliri yeniden dağıtıcı bir devlettir. Müdahalecidir, çünkü piyasa başarısızlıkları üzerine harekete geçer ve doğan sorunların giderilmesine yönelik olarak önlemler alır, düzenlemeler yapar. Düzenleyicidir, çünkü iş piyasalarındaki düşük ücretlerin işçileri sefalete düşürmemesi için asgari bir ücret belirler, sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetlerini üstlenir vb. Gelirin yeniden dağıtıcısıdır, çünkü vergi ve diğer politikalar ve transfer harcamalarıyla gelirin paylaşımına müdahalede bulunulmadığında, sınıflar arasında gelir dengesizliklerinin, dolayısıyla huzursuzlukların çıkacağının farkındadır.
Öte yandan, refah devletinin görev alanına bakıldığında, oldukça geniş olduğu ve her ülkenin kendi sosyal refah modeline göre çeşitli uygulamalarla karşılaşıldığı söylenebilir. Ancak, genel olarak bu kapsam içerisine şunlar girmektedir: Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, ailenin, çocukların, gençlerin, kadınların, yaşlıların korunması, istihdam, mesleki eğitim, çalışma koşullarının düzeltilmesi, gelir dağılımı adaletinin sağlanması, yoksullara, engellilere, yaşlılara yardım vs.
Kavram olarak ilk defa 1941 yılında İngiltere’de kullanılmaya başlayan modern refah devletinin temelleri, 19. yüzyılın ortalarında İngiltere’de temel eğitimi sağlamak amacıyla düzenlenen yasal düzenlemeye kadar götürülmektedir. Modern refah devleti için kabul edilen bir diğer başlangıç noktası ise ilk defa 1883’te Bismark (ö. 1898) tarafından getirilen sosyal sigorta uygulamasıdır. Bunlardan önce de, yoksullara yönelik birtakım yasalar söz konusudur; ancak bunlar genelde refah devleti için bir başlangıç kabul edilmemektedir.
Modern refah devletini ortaya çıkaran gelişmelere bakıldığında, kabaca dört dönemden bahsetmek mümkündür:
Birinci dönem (1880 öncesi), paternalist bir anlayışın hâkim olduğu bir dönemdir. Bu dönemde, sorunların giderilmesinde ailelerin, gönüllü kuruluşların, hayırseverlik duygularıyla hareket eden kurumların, bireysel olarak sorumluluk duyan işverenlerin ve devlet gelir transferlerinin var olduğu görülmektedir.
İkinci dönem (1880–1945), sosyal sigorta dönemidir. Çalışanlar, finansmanına zorunlu olarak katıldıkları sosyal sigorta kurumlarının koruması altındadır.
Üçüncü dönem (1945–1975), refah dönemidir. Bu dönemde, sosyal sigortalara ek olarak, refah devleti fonksiyon ve kurumlarının genişlediği, gelirin devamlılığını sağlama ve yaşam standartlarını yükseltmenin amaç hâline geldiği görülmektedir.
Son dönem (1975 sonrası) ise sosyal refah devleti anlayışının krize girdiği ve yeniden yapılandırma arayışlarının başladığı bir dönemdir.
Temeli 1880’li yıllara dayanan refah devleti, 1930’lu yıllarda Amerika’da ortaya çıkan Büyük Ekonomik Bunalımı’nın ve bunun bir yan ürünü olarak yükselen işsizlik ve yoksulluğun, diğer ülke ekonomilerine de sıçraması sonucunda, bir çözüm arayışı olarak ortaya çıkmış, giderek genişlemeye başlamış ve 1970’lerin ortalarına kadar güçlenerek devam etmiştir. Bu yeni devlet modeli, 2. Dünya Savaşı sonrası ile 1975 arası çeyrek yüzyıllık dönem boyunca büyüyen çok başarılı modern bir devlet türü olarak bilinmekte ve “Keynezyen Refah Devleti” olarak da adlandırılmaktadır. Küreselleşme sonrası dönemde refah devletleri bir bunalıma girmiş olsa da, daha sonra nispeten toparlanmış olup, sosyal politika sağlayıcısı diğer aktörlerle birlikte fonksiyonlarını yerine getirmeye devam etmektedir.
Tarihsel süreç içerisinde refah devletinin ortaya çıkmasına yol açan nedenlere bakıldığında; birkaç neden aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Refah devleti kapitalist ve sosyalist sistemlere tepki olarak doğmuştur. Her iki sistemin de toplumların gereksinim ve beklentilerine cevap veremediği görülmektedir. Bireycilik esasına dayalı liberal sistem, fertleri çok yalnız ve korumasız bırakmış; aksine, toplumculuk esasına dayalı sosyalist sistem ise insanları devlet tahakkümü altında çaresiz bırakmıştır. Dolayısıyla, bu iki sisteme alternatif olarak, her ikisinin de olumsuzluklarını bertaraf edebilecek yeni bir sistem arayışı doğmuş ve üçüncü yol olarak refah devleti sistemi bulunmuştur.
Yine, birçok yazar tarafından belirtildiğine göre, refah devleti sistemlerinin ortaya çıkışının önemli bir diğer nedeni daha vardır. Kapitalist düzene alternatif bir “komünizm tehdidi”nin başgöstermesi ve Dünya’nın iki kutuplu hâle gelişi, bu ülkelerde bir sosyalist devrim ile karşıkarşıya kalınacağı endişesinin doğmasına yol açmıştır. Bu endişeden doğan refah devletinin temel fonksiyonu, çıkar uyuşmazlığının törpülenmesi, işçi sınıfının kontrol altında tutulabilmesi ve sosyal devrimin engellenmesidir. Refah devleti politikalarıyla, sosyal sınıflar ve gruplar arasındaki uyuşmazlıklar ve sorunlar, barışçı yollarla çözülmek suretiyle devrimin önü kesilmek istenmiştir.
Refah sistemlerinin ortaya çıkışı ve zaman içerisinde genişlemesinde, politik alanın da büyük bir katkısı vardır. Partilerarası rekabetin, refah devletinin gelişiminde çok belirgin bir role sahip olduğu bilinmektedir. Öncelikle, sosyalist–sosyal demokrat sayılan partilerin işbaşına gelmelerinden sonra uygulamaya sokulan ve geliştirilen birçok sosyal hak, daha sonra rakip olan sağ partiler tarafından da ortam elverişli olduğu sürece sürdürülmüştür.
Refah devleti esas olarak 20. yüzyılın bir ürünüdür. 19. yüzyılda Almanya’da başlayan refah devleti uygulamalarının, daha sonra Batı Avrupa ülkelerine, Kuzey Amerika’ya ve Avustralya’ya yayıldığı gözlenmektedir. Bu ülkelerin hemen hemen hepsinde demokrasi yerleşmiştir, yüksek düzeyde sanayileşme söz konusudur ve gelişmiş piyasa ekonomileri oluşmuştur. Japonya’nın ardından, 1970’lerde muazzam bir sanayileşme süreci yaşayan, güçlü piyasa ekonomilerine sahip olan Güney Kore, Hong Kong, Singapur ve Tayvan, gibi Pasifik Kuşağı ülkeleri de refah devleti olma yolunda önemli adımlar atmışlardır. Özellikle küreselleşme sonrası dönemde büyük bir bunalım yaşayan ve sonunun geldiği söylenen refah devletleri, yok olmak bir yana, Güney Avrupa, Doğu Avrupa, Doğu Asya gibi bölgelerdeki bazı ülkelerde yeniden ortaya çıkmaya başlamıştır. Öte yandan, birçok ülkede ise refah devleti yerine, hâlâ güçlü bir şekilde sosyal politikanın diğer aktörleri olan sivil kurumlar, dini kurumlar, kar gütmeyen kuruluşlar ve özel sektör sosyal refah hizmetlerini sunmaya devam etmektedir.
Literatürde uzun zamandır refah devletleri kategorize edilmektedir. Bu konudaki yapılan katogorize çalışmaları dikkate alındığında, söz konusu grupların sayısının 5’in üzerine çıktığı görülmektedir. Bu grupların ilk 5’i şu şekildedir. “Liberal Refah Modeli” (ABD, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda), “Muhafazakar veya Kıta Avrupası Refah Modeli” (Fransa, Almanya, Belçika, vb.), “Sosyal–Demokratik veya İskandinav Refah Modeli” (Norveç, Finlandiya, Danimarka, İsveç, vb.), Güney Avrupa Refah Modeli” (İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan) ve “Doğu Asya Refah Modeli” (Japonya, Güney Kore, Singapur, vb).
Süleyman Özdemir