RETORİK

Kâzım YETİŞ views5264

Güzel söyleme sanatı. Güzel konuşma ile ilgili ilk çalışmalar MÖ V. asırda başlamaktadır. Tabiatıyla yazmadan çok konuşma ön plana çıkmaktadır. Bunun için retorik öncelikle konuşma ile ilgilidir. Hakkını savunmak, benimsediği fikri başkalarına kabul ettirmek, mahkemelerde jüri üyelerini etkilemek vb. sebeplerle eski Yunan’da güzel konuşmanın usul ve esaslarını belirleme yoluna gidilmiştir. Bu anlamda retoriğin başlangıcı, hakkını savunma ve ikna etme ihtiyacına dayanır. Eski Yunan’da filozoflar, öğrencilerinin çokluğu ile temayüz ederlerdi. Elbette güzel konuşan filozofun etrafındaki öğrencilerin sayısı kabarık olurdu. Nitekim Eflatun’un şöhretinin metafizik ve politik sisteminden çok, konuşmasının ve üslubunun güzelliğinden kaynaklandığı söylenir. Corax (ö. MÖ 460) ilk retorik hocası olarak kabul edilir. Fakat bugüne intikal eden ilk retorik kitabı Aristoteles (ö. MÖ 322)’in Retorika adlı kitabıdır. Kitap, MÖ 345’lerde yazılmıştır. Aristoteles, retorik ile diyalektik arasında sıkı bir ilgi kurar, çünkü tartışma, ikna etme de bir çeşit retoriktir. Retorika, dört bölümden oluşur: invention, disposition, élocution, action. Bunlardan ilk üçü hemen bütün yazılar, eser üretme faaliyetleri için geçerlidir. Önce yazılacak veya konuşulacak konuyu bulmak, bu konuda malzemeyi toplamak, belli bir düzen içinde yazmak veya konuşmak. Bahsi geçen aşamaların her birinin kendine mahsus şartları vardır. Bizden önce söylenmiş olacağını düşünecek olursak yeni, orijinal bir konu bulmak, üstelik hakkında konuşabileceğimiz veya yazabileceğimiz konunun, herkesin dikkatini çekecek, üzerinde durulmamış bir mevzu olması gerekir. Konuşacağımız veya yazacağımız her ne ise onunla ile ilgili yeterli ve gerekli malzeme toplanıp belli bir sıraya konulmalıdır. Bu neyin, nerede hangi sırada söyleneceğini belirlemektir. İfadedeki karmaşa anlatmayı ve yazılanın anlaşılmasını güçleştirir. Nihayet anlatım tarzı, üslûp gelmektedir. Üslûp bahsinde edebî sanatlar figures de mots, figures de pensées şeklinde gruplandırılır. Aristoteles önce kavram üzerinde durur, sonra retoriğin sahasını ve fonksiyonunu açıklar; ikinci kısımda retoriğin konusuna girecek bahisler üzerinde durur, en sonunda üslûp ve edebî sanatları söz konusu eder.

Retorik Roma’da da önemli olmuştur. Hakkını korumak, arzuladığı mevkileri elde etmek, düşüncelerini halka, özellikle senatoda üyelere kabul ettirmek, nüfuzunu artırmak, rakiplerini susturmak ve onlara üstünlük sağlamak için retorikten faydalanılmıştır. Roma’da en büyük retorikçiler, hatipler Cicéron ve Quintilien’dir. Hatta Quintilien’in retorik tarifi günümüze kadar gelmiştir: “Güzel söyleme sanatı”.

Daha sonra XIII. yüzyılda retoriğin Avrupa’da ders olarak okutulduğunu, XIV. yüzyılda Pays-Bas (Hollanda)daki edebî topluluklara retorik cemiyetleri dendiğini biliyoruz. Fransa’da da retorik sınıfları vardı ve buralarda, üslûp, üslûp çeşitleri, hitabette kompozisyon, edebî sanatların yanında eski Fransız, Grek ve Latin yazarları okutuluyordu.

Aristoteles’in Retorikasını Araplar el-Hitabe diye tercüme ettiler. Eski Yunan retoriğinin ve Aristoteles’in eserinin Arap belâgatına etkisi tartışmalı bir konudur. Burada bu tartışmaya girmeden şunu söyleyelim: Eski Yunan ve Roma’da retoriğin menşeinde insanları etkilemek çıkış noktası iken Arap belâgatında ilâhî kelâm Kur’ân-ı Kerim’i anlamak ihtiyacı öne çıkar. Temelde bir ayırım vardır. Öte yandan retoriğin kadrosu ile belâgatın kadrosu farklıdır. Üstelik daha başlangıçta Araplar, Aristoteles’in Retorika’sını el- Hitabe diye tercüme etmişlerdir.

XVIII. ve özellikle XIX. yüzyılda Avrupa’da retorik ve tabii olarak edebiyat nazariyesi alanında önemli bir telif faaliyeti görülür. Bir anlamda edebiyatı ele alış, edebî meseleleri irdeleyiş felsefe ve bilim alanındaki gelişmelere müvazi olarak genişler, derinleşir ve zenginleşir. Bu alanda sadece düşünce ve yaklaşımda değil telifat konusunda da bir gelişme görülür. Bu çerçevede retoriğin yanında belles-lettres ve litérature terimleri de yaygınlaşır. Retorik kitapları genellikle hitabet, politik, askerî vb. hitabet çeşitleri, üslûp, edebî sanatlar ve kısmen kompozisyon konularını ihtiva eder. Aslında bu konular zaman içinde retoriğin bölümlerinin ayrı ayrı gelişmesi veya müstakilen ele alınmasıdır. Nitekim élocution, üslûp ve sitilistik olarak gelişecektir. Bilindiği gibi XIX. yüzyılın ikinci yarısı ve XX. yüzyıl, her alandaki bilimlerin gelişme yüzyılıdır. Elbette edebiyat alanında da bu, kendini gösterir. Fakat burada unutulmaması gereken Aristoteles’ten beri retoriğin esas istikameti olan kaidecilik devam ederken stylistique ve littérature nazariyeye kaymış ve o yönde gelişmiştir. Burada “belles-lettres”e bir parantez açmamız gerekir. Çünkü belles-lettres güzellik gayesi için yazılmış yazılar olarak karşımıza çıkar ve örneklere ağırlık verir. Retorik ve belles-lettres kitapları yanyana görülür ve giderek litératüre yaygınlaşır.

Türk edebiyatında durum tamamen farklıdır. Eski Yunan’daki retorik anlayışının aynısı, benzeri veya edebiyat nazariyesi alanında İslâmî dönemden önce bir çalışma yoktur. İslâmî dönemde birtakım edebiyat bilgileri ile ilgili bazı risaleler, kitaplar yazılmıştır. Bu bakımdan Arap belâgatının da aynısının veya benzerinin akis bulduğunu pek söyleyemeyiz. Bu konuda yakınlık bakımından ilk kitap Ankaravî’nin Miftâhu’l-Belâga ve Mısbâhu’l-Fesaha’sıdır. Yazarlarımız ve şairlerimiz bu konudaki ihtiyaçlarını Arap belâgatı ile ilgili kitapların asıllarından gidermişlerdir. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısında yeni açılan mekteplerde okutulmak üzere kitaplar yazılmış ve yayımlanmıştır. Bu konuda edebiyat bilgilerini ve edebiyat terimlerini veren kitaplar ile Arap belâgatının programını, yolunu ve çerçevesini nakleden kitaplar retorik kavramının dışında kalmaktadır. 

Süleyman Paşa, Mekteb-i Fünun-ı Harbiye’de “Kitabet” hocasıdır. Bu hocalığının mahsulü Mebâni’l-İnşa adlı iki ciltlik kitabı vardır. Bu kitapta Paşa, Arapça Meselü’s-Sâir ve İzâhü’l-Meâni, Farsça Menâzirü’l-İnşâ adlı kitapların yanında Fransızca Emile Lefranc’ın “Littérature”ünü mehaz ittihaz ettiğini söyler. Süleyman Paşa’nın, Lefranc’ın kitaplarından Abrégé du Traité Théorique et Pratique de Littérature’ünden faydalandığını tahmin ediyoruz. Mebâni’l-İnşâ’nın ikinci bölümü “Havass-ı Kelâm” başlığını taşır. Daha sonra “Havass-ı Umumiyye”, “Havass-ı Hususiyye” başlıkları gelir. Burada “kelâm”, Paşa’nın kaynağındaki “style”in karşılığıdır. Nitekim Lefanc’da şu başlıkları görürüz: “Qualités Générales du Style”, “Qualités Particuliéres du Style”. Paşa, kaynağı gibi bunların her biri üzerinde ayrı ayrı durur. Kitabın beşinci “Fesahat ve Belâgat ve İlm-i Kelâm” bölümünde yazar, klâsik kültürümüzdeki fesahat ve belâgat ile retoriği birleştirmek ister. Burada fesahat hem klâsik anlamdaki fesahat hem de retorikteki éloquence’dır. Nitekim önceki yani “havâss-ı kelâm”da kelâm’ı style karşılığı olarak kullanırken “Fesahat ve Belâgat ve İlm-i Kelâm”daki İlm-i Kelâm, retorik için kullanılmıştır. Aynı şekilde “fesahat-ı politikiyye”, “fesahat-ı askeriyye” başlıkları éloqunce’dan gelir. Belli ki Süleyman Paşa, retorikteki terimleri karşılarken sıkıntı çekmektedir. Çünkü içerikler veya algılar büyük ölçüde farklıdır. Süleyman Paşa “İlm-i Kelâmın Aksamı” başlığı altında şu açıklamayı yapar: “İlm-i kelâm hatibin icra edeceği hizmet ve vazifeye göre taksim olunmuştur. Hatip söyleyeceği şeyi bulmak ve ne madde üzerine takrir edeceğini tasarlamak iktiza eder ki işte bu buluşa vicdan ve kariha denir. Badehu söyleyeceği kelâma bir nizam verme lâzım gelir ki buna hüsn-i tertîb tabir olunur. Sonra o denilecek lâkırdıya bir tarz ve üslup ittihazı lâzımdır ki ona da suret-i takrir ıtlak edilir ve nihayet bir nevi sıra ve hareket ile ifade-i kelâm iktiza eder ki ona da hâl ve tarz tesmiye kılınır”. Bu söylenenler, retoriğin “invention”, “disposition”, “élocution” ve “action”undan başka bir şey değildir. Sonuçta Süleyman Paşa, Fransız kaynağından bazı kısımları ile retoriği Türk edebiyat bilgilerine nakleder. Bu nakil sırasında terimleri anlamlandırmada klâsik anlayıştan kopamadığı ve tam bir terkibe de gidemediği için konuyu tam olarak ortaya koyamaz.

Münif Paşa’nın Mekteb-i Hukuk’ta okuttuğu belâgat derslerinin yazılı olduğu defter günümüze intikal etmiştir. Bu risalenin adı, İlm-i Belâgat-La Rhetorique’tır. Literatür dâhilinde adında retorik kelimesinin bulunduğu ilk ve son eser bu defterdir. Bu, eksik olduğu anlaşılan kitapta önce belâgat-ki burada anlatılan retoriktir-kavramı üzerinde durulur sonra hitabetten ve hitabetin kullanıldığı yerlerden söz edilir. Daha sonra retoriğin “tasavvur-invention”, “tertip-disposition”, “beyan-élocution” bölümleri ayrı ayrı açıklanır. Kitapta “action” bahsi mevcut değildir. 

Abdurrahman Fehmi’nin Mekteb-i Hukuk’ta okuttuğu “belagat” dersi notlarının kitaplaşmışı olan Tedrisât-ı Edebiyye’de başka bir retorik kitabından da faydalanır. Bu kitap, Pellisier adlı yazarın Principes de Rhétorique Française’idir. Fakat Abdurrahman Fehmi kitaptan birkaç tanım almakla yetinir. Görülüyor ki Türk müellifleri, Arap belâgatı kadar da batı retoriğinden faydalanmamışlardır.

Kâzım Yetiş

Kaynakça

Cuddon, John A. (revised by C.E. Preston). Literary Terms and Literary Theory. London: Penguin Books, 1998.

Pellisier, Augistin. Principes de Rhétorique Française, Lıbrairie Hacchette. Paris: 1894.

Yetiş, Kâzım. Talim-i Edebiyat’ın Retorik ve Edebiyat Nazariyatı Sahasında Getirdiği Yenilikler, Atatürk Kültür, Ankara: Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 1996.

Yetiş, Kâzım. Belâgattan Retoriğe. İstanbul: Kitapevi Yayını, 2006.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi