ŞEHİTLİK ve GAZİLİK

Mehmet BİRSİN views7312

Sözlükte “bir olaya şahit olan, tanıklık eden, bir yerde hazır bulunan” olarak tanımlanan şehidin terim anlamı “Allah yolunda öldürülen Müslüman”dır. Daha geniş bir ifadeyle şehid, İslâm ülkesinin savaş hâlinde olduğu bir gayrimüslim ülkeyle veya isyancılarla yaptığı savaşta düşman tarafından öldürülen; eşkıya ve hırsızların öldürdüğü ya da ağır acı ve ıstırap veren bir hastalık nedeniyle veya ölüm şekliyle ölen kişidir. Allah yolunda öldürülenlere şehit denilmesi, Allah’ın özel ihsanına tanık olmaları veya cennet ehli olduklarına tanıklık edilmiş olmasıyla açıklanmıştır (Âli İmrân, 3/169-171; Fussilet, 41/30).  

“Gazi”, Allah yolunda ve vatan uğrunda savaştığı ve şehit olmayı arzu ettiği hâlde savaş alanında ölmeyen, yaralanıp sağ kalan kimseye verilen manevi bir unvandır. Allah yolunda yapılan savaş manasındaki “gazve” kelimesinden türemiştir. Bu unvan için Kur’ân-ı Kerîm’de daha çok “mücâhid” kelimesi kullanılmakta, “gazi” kelimesi ise bir yerde çoğul olarak yer almaktadır. (Âli İmrân, 3/156). Hadislerde ise “gazi”nin ve çoğulu “guzât”ın sıkça kullanıldığı görülmekte, bu kullanımların hemen hementamamında övülen gazilik mefhumunun Allah yolunda savaşan kimseler için kullanıldığı anlaşılmaktadır. (Buhârî, “Taʿbîr”, 12; Müsned, I, 20, 53; Tirmizî, “Zekât”, 18), 

Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyette, iman edenler, Müslümanların can, mal ve inanç hürriyetini sağlamak için Allah yolunda cihat etmeye davet edilir. Cihat, Allah’ın yolu ile insanlar arasına gerilen zihinsel, duygusal ve fiziksel engelleri kaldırma çabasıdır. Bu bakımdan ganimet, şan, şöhret ve makam gibi dünyevî herhangi bir amaç için değil, “Allah yolunda” (fî sebîlillâh) ve “Allah’ın dininin en yüce olması” (i’lâ-yi kelimetullah) için savaşanlar ancak Allah yolunda cihat etmiş kabul edilirler (Buhârî, “Cihâd”, 15, “İlm”, 45; Müslim, “İmâre”, 13). Hz. Peygamber “Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah’tan afiyet dileyiniz. Düşmanla karşılaşınca da sabırla mücadele ediniz ve biliniz ki cennet kılıçların gölgesi altındadır” buyurarak Müslümanların savaşla ilgili temel tutumunu özetlemiştir (Buhârî, “Cihâd”, 112, 156). Böyle bir savaşta yer alanları iki güzel sonuçtan biri bekler: şehit olup cennete girmek veya şehadet nasip olmaz ise zafere ulaşmak ya da gazilik payesine sahip olmak (Tevbe, 9/52; Buhârî, “Tevhîd”, 28). Şehitlik ve gaziliğin faziletleri ile ilgili âyet ve hadisler Müslümanlara büyük heyecan ve cesaret vermiş, bir savaş durumunda “ölürsem şehit, kalırsam gazi” düsturunun ortaya çıkmasına vesile olmuştur. İslâm fetihlerinde ve zaferlerde bu anlayış büyük rol oynamıştır.  

Kur’ân-ı Kerîm’de, Rableri katında diri olup rızıklandırıldıkları için şehitlere ölü denilmemesi tenbih edilmiş ve makamları peygamberler, sıddıklar ve salihlerle birlikte zikredilmiştir (Bakara, 2/154; Âli İmrân, 3/169-171; Nisâ, 4/69). Hadis kaynaklarında; şehitlerin ölüm acısı duymayacağı, cennete ilk girecekler arasında olacakları, cennetteki makamlarının gösterileceği, kabir azabından korunacakları, şefaat edecekleri, kul hakkı hariç diğer günahlarının bağışlanacağı ve meleklerin kanatlarıyla kendilerini gölgeleyeceği, cennete giren hiç kimsenin çıkmak istemeyeceği hâlde şehitlerin dünyaya dönüp tekrar şehit oluncaya kadar Allah’ın dinini yüceltmek isteyeceği ve Hz. Peygamber’in de tekrar tekrar şehit olmak istediği kaydedilmiştir (Buhârî, “Cihâd”, 6, 7, 20, 21; Müslim, “İmâre”, 33, 119; Tirmizî, “Fezâilü’l-Cihâd”, 16, 25, 26). 

Şehitlik, esas olarak Allah yolunda öldürülenlerin niteliği olsa da canını, malını ve ailesini savunurken öldürülenler; veba, hamilelik, boğulma, yanma, akciğer hastalığı, mide ve bağırsak hastalıkları, enkaz altında kalmak gibi ağır ve travmatik sebeplerle ölenler de Hadis kaynaklarında şehit olarak nitelendirilmiştir (Buhârî, Cihâd, 30; Müslim, “İmân”, 6; İbn Mâce, Cihâd, 17). 

Fıkıh kaynaklarında şehitlik; ahiret sevabı, cenaze ve teçhiz-defin hükümleri dikkate alınarak üç sınıfa ayrılmıştır: dünya ve ahiret şehitleri, ahiret şehitleri ve dünya şehitleri. Ahirette şehit sevabına ulaşan ve teçhiz-defin işlemlerinde özel hükümler uygulanan şehitlere dünya ve ahiret şehidi denmiştir. Bu gruptaki şehitler hakiki veya kâmil şehit olarak da adlandırılmıştır. Bütün fıkıh mezhepleri, gayrimüslimlerle yapılan taarruz veya vatan savunması niteliğindeki savaşlarda öldürülen, sahih niyete sahip müminlerin kâmil şehit olduğunda ittifak etmiştir. Hanefi ve Hanbeli mezhepleri, isyancılarla yapılan savaşlarda öldürülen meşru tarafın ölülerini de kâmil şehitlere dâhil etmiştir. Hanefilere göre bu şehitler yıkanmaz, üzerlerindeki kanlı elbiseler kefen olarak kabul edilir ve cenaze namazları kılınarak defnedilir. Diğer fıkıh mezheplerine göre ise yıkanmadan ve cenaze namazları kılınmadan defnedilirler. İkinci şehit grubu ise ahiret şehitleridir. Bu gruba, Allah’ın dinini yücelmek için savaştığı hâlde tabii bir ölümle yaşamını yitiren veya çeşitli elem verici hadiseler sebebiyle vefat edenler girer. Ahirette şehit sevabı alması umulan bu şehitler, teçhiz-defin işlemlerinde normal ölülerin hükümlerine tabidirler. Üçüncü şehit grubu, dünya şehitleridir. Bu şehitler, Müslümanlarla birlikte meşru bir savaşa Allah’ın rızası dışındaki bir amaçla katılıp öldürülen kişilerdir. İç yüzlerini ve niyetlerini yalnız Allah’ın bildiği bu kişilere, dış görünüşleri dikkate alınarak hakiki şehit muamelesi yapılır. Şan-şöhret kazanmak, cesaretini veya ırkının kahramanlığını göstermek gibi dünyevi bir maksat için savaşanlar ile savaştan kaçarken öldürülenler bu gruba örnektir. 

Gazi, şehitlik mertebesine ulaşmak için savaştığından dolayı şehidin nail olduğu ulvi payenin benzerine sahiptir. Peygamberimiz (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: “Bir kimse Allah yolunda şehit olmayı canıgönülden isterse, yatağında ölse bile, Allah onu şehitler derecesine ulaştırır.” (Müslim, İmare, 157.). Hz. Peygamber diğer birçok hadis-i şeriflerinde Allah yolunda nöbet tutmayı ve canıyla ve malıyla cihat etmeyi en faziletli ameller arasında zikretmiş; gazilerin fazilet, sevap ve bağışlanma türünden birçok ihsana nail olacaklarını müjdelemiştir (Buhârî, “Cihâd”, 1, 6; Müslim, “İmâre”, 37; Ebu Dâvud, “Cihad”, 30, 31). Kur’ân-ı Kerîm’de zekâtın verilebileceği yerler arasında zikredilen “Allah yolundakiler” (ve fî sebîlillâh, Tevbe 9/60) kavramı, hukukçuların çoğunluğu tarafından “gazi”ler şeklinde anlaşılmış ve gazilerin, kamu hizmeti niteliğinde bir görev ifa ettikleri kabul edilmiştir.

Mehmet Birsin

Kaynakça

Atar, Fahrettin. “Şehid.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi XXXVIII içinde. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2010. 428-431.

Birsin, Mehmet. “Hakikate Tanıklık Bağlamında Şehitlik Kavramı ve İslam Fıkhındaki Yeri.” EKEV Akademi Dergisi 15, Sayı: 46 (2011): 101-122.

Cessâs, Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî el-. Ahkâmu’l-Kur’ân. Beyrut: Dâru ihyâi’t-türâsi’l-arabî, 1985.

İbn Âbidîn, Muhammed Emin. Reddu’l-muhtâr ale’d-durri’l-muhtâr şerhu tenvîri’l-ebsâr. Beyrut: Dâru âlemi’l-kütüb, 2003.

İbn Kudâme, Muvaffakuddin Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Muhammed. el-Muğnî. Riyad: Dâru âlemi’l-kütüb, 1997.

Karagöz, İsmail. “Şehitlik ve Gazilik.” Diyanet 327 (2018): 26-29.

Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb el-. el-Hâvi’l-kebîr. Beyrut: Dâru’l-kutubi’l-ilmiyye, 1994.

Râzî, Fahruddin Muhammed b. Ömer b. el-Huseyn b. Ali et-Temimî el-Bekrî. et-Tefsîru’l-Kebîr ve Mefâtîhu’l-Gayb. 1. Basım. Beyrut: Dâru’l-fikr, 1981.

Serahsî, Ebû Bekr Muhammed b. Ebî Sehl es-. el-Mebsût. Beyrut: Dâru’l-ma’rife, ty.

Zemahşerî, Cârullah Ebi’l-Kâsım Muhammed b. Ömer ez-. el-Keşşâf an hakâiki ğavâmidi’t-tenzîl ve uyûni’l-ekâvîl fîvücûhi’t-te’vîl. 1. Basım. Beyrut: Âlemu’l-kutub, 1988.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi