Kelime anlamı “suya giden yol, takip edilen yol” olup terim olarak genel anlamda “din” ile eş anlamlı, vahiy ile belirlenmiş olan itikad, ahlâk ve amelle/pratikle ilgili tüm hükümleri kapsayacak şekilde kullanılır. Özel anlamda ise dinin amelî/pratik/fıkhî hükümlerini, başka bir ifadeyle ibadet ve hukuk/kanun yönünü ifade eder. Bu anlamda Yahudi şeriatı, Hristiyan şeriatı ve İslâm şeriatı tabirleri kullanılır. İnanç ve ahlâk esaslarıyla temel hükümleri ifade eden “Din” tek, ancak şeriatlar farklıdır (Mâide 5/48). 

Daha özel anlamda ise şeriat İslâm dininin ana kaynakları olan Kur’ân, sünnet ve icmâ yoluyla belirlenen kesin ve değişmez hükümleri ifade etmek için kullanılır. Aynı kökten türeyen şer’ de şeriat anlamında literatürde yer almıştır. Bu anlamda şer’-i şerif (yüce kanun) tabiri İslâm şeriatına saygının bir ifadesidir. İslâm’ın bir konuyla ilgili hükmünü ifade etmek için “şer’î hüküm” tabiri kullanılır. Meşru, şeriata yani fıkha, hukuka ve kanuna uygun; meşruiyet ise hukuka uygunluk demektir. Şeriat ve fıkıh kelimeleri sıklıkla birbirinin yerine kullanılsa da genellikle şeriat kelimesi fıkhın âyet ve hadis naslarıyla bildirilen kesin ve değişmeyen kısmını, fıkıh ise şeriatın fakihler tarafından geliştirilen yorumunu ve disipline edilip ilim dalına dönüşmüş hâlini ifade etmek için kullanılmaktadır. 

İslâm inancına göre şâri’ Allah’tır (Şûrâ 42/13, 21). Kimi zaman Hz. Peygamber’e de şâri’ niteliği verilmesi mecazdır; zira Peygamber gerçek anlamda hüküm ve kanun koyucu/yaratıcı değil, Allah tarafından konulan hüküm ve kanunları insanlara ulaştıran, söz ve uygulamalarıyla açıklığa kavuşturan ve doğru anlaşılmasını sağlayan mercidir. İslâm âlimlerinin yaptığı ise bu hüküm ve kanunları yorumlamak, zaman ve mekân şartlarına göre uygulanmasını sağlamaktır. 

Şeriat, çağdaş dönemde bazı çevrelerce bazı hükümlerinin ayrımcı ve insan onuruna aykırı olduğu iddiasıyla haksız ve isabetsiz bir şekilde eleştirilerin ve olumsuz nitelendirmelerin hedefi olmuştur. İslâm şeriatının bu konularla ilgili hükümleri dikkatlice incelendiğinde bu hükümlerin koyulmasında dağıtıcı adaletin sağlanması ve suçların caydırıcı şekilde önlenerek toplumsal düzenin korunması gibi yüksek amaçlara uygun hareket edildiği anlaşılır. Bu konularla ilgili eleştiriler dinî ve felsefî inanç, örf-âdet, gelenek ve kültür farklılığının ya da meseleyi yanlış ve eksik anlamanın bir tezahürü olarak ortaya çıkabildiği gibi ön yargılı ve kasıtlı bir şekilde siyasî ve ideolojik hedeflere ulaşma amacıyla da gündeme getirilebilmektedir.

Ertuğrul Boynukalın

Kaynakça

Cessâs, Ebu Bekr Ahmed b. Ali er-Razi. el-Fuşûl fi’l-uşûl. nşr. Uceyl Câsim en-Neşmî. Kuveyt: Vizâretü’l-Evkâf, 1414/1994.

Cürcânî, Şerif Ali. et-Ta’rîfât. Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1983.

Ebû Hanîfe, Numan b. Sabit. el-ʿÂlim ve’l-müteʿallim. nşr. M. Zâhid Kevserî. Çev. Mustafa Öz. İmâm-ı Azam’ın Beş Eseri içinde İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı, 1981.

İbn Manzûr Ebü’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem el-Ensârî, Lisânü’l-ʿArab. Beyrut: Dâru Sâdır, ts..

Nesefi, Ebü’l-Berekât. Keşfü’l-esrâr. İstanbul: İhsan Kitabevi, 1406/1986,

Şâfiî, Muhammed b. İdris. er-Risâle. tahkîk Alî b. Muhammed b. Venîs. Demmâm: Dâru İbni’l-Cevzi, 2018/1439.

Tehânevî, Muhammed Hamid. Keşşâfü Istılâhâti’l-Fünûn ve’l-Ulûm. İstanbul: Kahraman Yayınları, 1984.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi