Yolculukların, gezilip görülen yerlerin kaleme alındığı anlatı biçiminin adıdır. Seyahat ederek farklı ülkeleri, farklı toplumları tanıma ve tanıtma eğilimi, insanlık tarihinin erken dönemlerine kadar uzanır. Seyahatin tarihi, MÖ 3000’in ilk yıllarında, tersane işçilerinin açık sularda daha güvenli ve rahat yolculuk edebilecek tekneler yapmasıyla başlatılır. Doğu Akdeniz’de Mısır’la Anadolu, Kızıldeniz boyunca Mısır’la Arabistan arasında ve Mezopotamya ile Hindistan’ın kuzeybatı sahilleri arasında da İran Körfezi ve Hint Okyanusu boyunca yolculuk yapıldığına dair erken dönemlere ait bilgiler mevcuttur. Uruk Kralı Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışıyla dünyayı dolaşması, insanoğlunun ilk seyahati; Gılgamış Destanı da ilk seyahatname sayılabilir. Ünlü Müslüman seyyah İbn Batuta’nın (ö. 1369) seyahati tam çeyrek asır sürmüştür. İbn Fadlan (ö. 960) ve Marko Polo’nun (ö. 1324) seyahatnameleri bilinmeze duyulan merakın ne denli büyük olduğunu gösterir. Yıllar süren tehlikeli seyahatler seyyahın kendi dışında kalan dünyaya yapılan bir yolculuk olmaktan çıkıp bizzat kendine ve kendi dünyasına yaptığı entelektüel bir yolculuğa dönüşür. Evliya Çelebi’nin (ö. 1682), gezdiği gördüğü dünyayı Osmanlı dünyasına tanıtmak amacıyla kaleme aldığı seyahatnamesi, seyahatnameler içinde eşsiz yerini korumaktadır.
Gezginler Doğu’ya ve Batı’ya çok farklı sebeplerle yolculuklar yapmıştır. Türkler ile ilgili ilk Avrupalı gözlemler, Türkler’e esir düşen ve daha sonra kurtulanlar ya da Osmanlı ülkesinde herhangi bir suçtan dolayı hüküm giyenler (Schiltberger (ö. 1440), Krafft (ö. 1621), Schmidt (ö. ?) ve Seidel (ö. 1596)) tarafından yapılmıştır. Bunlara daha sonra Osmanlı ülkesine elçi olarak gelen Busbecq (ö. 1592), Schweigger (ö. 1622), Dernschwam (ö. 1568) ve Gerlach (ö. 1612) gibi görevliler katılır. Avrupa insanı, seyyahların gözlemleriyle Osmanlı hakkında bilgi edinir. Gözlemler, Avrupa’nın Osmanlı dünyasına karşı duyduğu tarihî ön yargıları beslemiş ve güçlendirmiştir. Osmanlı’nın dünya ticaret ağına eklemlenmesiyle tüccarlar mallarını satmak için Osmanlı ülkesine gelmeye, gözlemlerini yazmaya başladılar. Chevalier D’arvieux (ö. 1702) gibi tüccarları; J. J. Spon (ö. 1685) gibi arkeolog ve J. Piton de Tournefort (ö. 1708) gibi botanikçi meraklı araştırmacılar, Thomas Smith (ö. 1577) ve H. F. G. Paulus (ö. ?) gibi misyonerler ve rahipler, Gérard de Nerval (ö. 1855), K. Humsun (ö. 1952) ve Edmondo de Amicis (ö. 1908) gibi edebiyatçılar takip etmiş ve Doğu’yla ilgili yüzlerce seyahatname yazılmıştır. Avrupa’ya dair ilk Osmanlı seyahatnameleri savaşta esir düşen Temaşvarlı Osman Ağa (ö. 1725) gibi esirlere aittir. Bunları daha sonra sırasıyla Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi (ö. 1732) gibi elçilerin sefaretnameleri, Tanzimat sonrasında Avrupa’ya giden Hayrullah Efendi (ö. 1898), Namık Kemal (ö. 1888), Ahmet Mithat (ö. 1912), Ahmet İhsan Tokgöz (ö. 1942), Halide Edip Adıvar (ö. 1964), Yakup Karaosmanoğlu (ö. 1974), Falih Rıfkı Atay (ö. 1971), Ahmet Haşim (ö. 1933), Ahmet Hamdi Tanpınar (ö. 1962) gibi aydınların izlenimlerini içeren metinler takip eder.
Her yazın türünde olduğu gibi seyahatnamenin de sosyal bilimlerde kaynak olarak kullanımı ile ilgili sorunlar bulunmaktadır. Seyyahın toplumsal kökeni, eğitim düzeyi ve ön yargıları izlenimlerini etkilediğinden seyahatnamenin bir kaynak olarak doğru değerlendirebilmesi öncelikle seyyahı tanımayı gerektirmektedir. Gerek oryantalist ve gerekse oksidentalist yaklaşımda seyyahların önemli bir etkisi vardır. Bu anlamda seyahatnameler kullanırken kullanıcıların çok dikkatli olması gerekir. Seyahatte anlatılanın ne kadar tarihî gerçeği yansıttığı ne kadar seyyahın hayali olduğunun ayrımını yapmak, ayrıca seyyahın verdiği bilgileri başka kaynaklarla da doğrulamak gerekir.
İbrahim Şirin