ŞİÎLİK

Halil İbrahim BULUT views6164

Şiîlik Hz. Peygamber’in vefatını (ö. 632) müteakiben devlet başkanlığının Hz. Ali’nin (ö. 661) ve onun evladından belirli bazı kimselerin hakkı olduğunu iddia eden gruplara verilen isimdir. Söz konusu dönemde başlayan ve her dönemde Müslümanları en fazla meşgul eden konu hiç şüphesiz tartışmalı hilafet meselesidir. Genel olarak İslâm düşüncesinde devlet başkanıyla alakalı olarak; halifenin serbest seçimle olması gerektiğini kabul edenler, Kureyşli olmakla birlikte seçimi esas alanlar, halifenin Kureyşî-Haşimî olması gerektiğini iddia edenler şeklinde üç görüş bulunmaktadır. İslâm toplumunun dünyevî ve dinî liderliğinin Hz. Peygamber’den sonra doğrudan Hz. Ali ve evladına ait olduğunu savunanlara “Şiî” denilmiştir. “Taraftar, yardımcı, fırka ve topluluk” gibi anlamlara gelen “şia” sözcüğü, Kerbela hadisesinden kısa sayılabilecek bir müddet sonra terim manası kazanmış ve “Hz. Peygamber’den sonra insanların en faziletlisi olarak Ali b. Ebû Talib’i kabul edip onun nasla imam olduğuna, imametin kıyamete kadar onun soyundan devam edeceğine inanan toplulukların müşterek adı” olmuştur. 

Şiîliğin ne zaman ortaya çıktığı hususu tartışmalıdır. Mezhep mensupları bunu Hz. Peygamber döneminden başlatırken tarafsız araştırmacılar Kerbela’dan önceki süreçte Şiîlikten bahsedilemeyeceği hususunda hemfikirdir. Burada siyaseten Ali taraftarı olmakla, zaman içinde teşekkül eden Şiîlik arasında bir ayrım yapılması gerekir. Hz. Ali’nin yanında yer alan sahabenin yaşadıkları dönemde Müslümanların büyük çoğunluğunu oluşturdukları dikkate alındığında erken dönem Ali taraftarlığı ile fikrî, siyasî ve itikadî bir yapı olan Şiîlik arasında bir ilişki kurulamayacağı rahatlıkla söylenebilir. Bu itibarla Şiîliğin başlangıcını mezhebin omurgasını oluşturan imamet görüşü ile özellikle masumiyet, efdaliyet, nasla belirleme, takiyye, ric’at gibi fikirlerin ortaya çıktığı dönemle başlatmak isabetli olacaktır. Söz konusu fikirlerin dile getirilmeleri ve zamanla inanç hâline dönmeleri en erken birinci asrın sonlarına tekabül eder. Bu itibarla Hz. Ali’nin, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in hayatta oldukları dönemde Şiîlikten söz edilmesi doğru değildir. 

Şiî fikirlerin kökeniyle alakalı olarak bu fikirlerin Arap, Yahudi-Hristiyan ve İran asıllı olduğu şeklinde farklı görüşler ileri sürülmekle birlikte bu zihniyetin ortaya çıkma sürecinde Fars kültürünün etkili olduğu kabul edilir. Nitekim Hz. Ali ve imamlara bazı insanüstü özellikler atfedilmesi ile kadim İran kültüründe kral ve ailesine atfedilen özellikler arasında ciddi benzerlikler bulunmaktadır. Ayrıca Hz. Hüseyin’in Sasanilerin son hükümdarı III. Yezdicerd’in (632-651) kızı ile evli olmasının, İranlıların Ehl-i Beyt ailesini sahiplenmelerine ve Hz. Hüseyin’i eski hükümdarlarının varisi kabul etmelerine sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. Şu hâlde Şiîliğin bir mezhep olarak teşekkül etmesi sürecinde İran kültürünün ciddi bir rolü vardır. 

Ehl-i Beyt’in önder şahsiyetleri etrafında toplanan zümreler; dinî, siyasî ve ekonomik sebeplerden dolayı zamanla onlarca gruba bölünmüştür. Tarihî süreç dikkate alınırsa şu gruplar dikkat çeker: 

(1) Zeydiyye: Mutedil Şîa’nın ilk mezhepleşen hareketidir. Zeyd b. Ali’nin Ehl-i Beyt’in haklarını savunmak üzere Emevi idaresine karşı isyan etmesi sonrasında (740) teşekkül etmiştir. Günümüze kadar varlığını koruyan Zeydiyye’nin Yemen’de önemli bir taraftar kitlesi bulunmaktadır.

(2) İmâmiyye: Tarih boyunca Şiîliğin ana gövdesini oluşturan ve günümüz İran’ın resmî mezhebi olan bu ekol, imamların sayısını on iki ile sınırlayıp sonuncusunun da hayatta olduğunu ve yakın bir zamanda zuhur edeceğini iddia ettiğinden dolayı “İsnâaşeriyye/On İki İmam Şiîliği” diye de isimlendirilmiştir. Mezhebin mensupları, imameti dinin beş temel esasından biri kabul eder. 

(3) İsmailiyye: Bu fırka, altıncı İmam Cafer Sadık’ın (ö. 765) vefatından sonra imametin Musa Kâzım’ın (ö. 799) değil, Cafer’in en büyük oğlu İsmail’in ve onun soyundan gelenlerin hakkı olduğu iddiasıyla hicri 2. asrın ikinci yarısında ana gövdeden ayrılanların oluşturduğu aşırı bir Şiî mezhebidir. Bu mezhep mensupları geçmişte Bahreyn’de Karmatîler, Mısır’da da Fatımîler ve İran’da Nizârî-İsmâilî Devleti’ni kurmuş; fikirlerinin yanı sıra eylemleri ve terör faaliyetleriyle de İslâm düşüncesinde silinmez izler bırakmışlardır. Günümüzde Hindistan ve Pakistan başta olmak üzere pek çok ülkede mensupları bulunmaktadır.

(4) Aşırı Şiî Gruplar (Gulât): Bu gruplar, tek bir fırka olmayıp Şiî düşüncesi içinde neşet etmiş, aşırı görüşlere sahip pek çok fırkadan oluşmaktadır. Mezhepler tarihî kaynaklarında isimleri zikredilen Sebeiyye, Keysaniyye, Beyâniyye gibi fırkalar zamanla yok olmuştur. Bunlar Hz. Ali’ye ulûhiyet nispet edilmesi; tenasüh, teşbih ve tecsim gibi İslâm’ın ruhuna uygun düşmeyen görüşler dile getirdikleri için İslâm dışı gruplar olarak kabul edildiler. Ayrıca Şiî kültür içinde ortaya çıkan ve günümüzde mensupları bulunan Nusayrilik, Dürzilik ve Bahailik gibi mezhepler de gulât fırkalarından sayılmaktadır. Netice olarak Şia –ılımlı ve aşırı görüşlere sahip pek çok fırkayı içine alan- şemsiye bir kavram olup Hz. Peygamber’in vefatından sonra devlet yönetiminin Hz. Ali’ye ve onun soyundan gelenlere ait olduğu düşüncesi etrafında birleşen çeşitli grupların ortak adıdır. 

Halil İbrahim Bulut 

Kaynakça

Bulut, Halil İbrahim. İslam Mezhepleri Tarihi. Ankara: Grafiker Yayınları, 2016.

Eş’arî, Ebü’l-Hasan. Makâlâtu’l-İslamiyyî. nşr. Muhyiddin Abdulhamîd. Beyrût, 1995.

İbn Hazm. el-Fasl: Dinler ve Mezhepler Tarihi. Çev. Halil İbrahim Bulut. İstanbul: Kabal, 2017.

Ka’bî, Ebü’l-Kasım el-Belhi. Kitabu’l-makalat ve meahu uyunu’l-mesaik ve’l-cevabat. (nşr. Hüseyin Hansu vdğr), İstanbul, 2018. 

Öz, Mustafa. “Şîa.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi 39 içinde. Diyanet Vakfı Yayınları: İstanbul, 2010. 111-114.

Şehristânî. el-Milel ve’l-nihal. nşr. Ali Emîr Mehnâ ve Ali Hasan Fâ’ûr Beyrût, 1998.

Şeyh Müfîd. Evâilü’l-makâlât fi’l-mezâhibi’l-muhtarat. nşr. İbrahim el-Ensârî. Beyrut, 1993.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi