SİVİL DİN

Kemal ATAMAN views2107

İlk olarak Jean-Jacques Rousseau (ö. 1778) tarafından kullanılan sivil din, bir vatandaş olarak bireyin rolünü ve bireyi olduğu toplumun zaman ve tarih içindeki yerini nihai varlığın ve anlam dünyasının şartlarıyla ilintilendiren inanç, ritüel ve semboller bütünü olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan hareketle Robert N. Bellah (ö. 2013), dini, toplumsal kurumların varlığını sürdürme ve toplumsal entegrasyonu sağlama işlevi gören bir mekanizma olarak kabul eder. Sivil din, geleneksel kurumsallaşmış dinden ayrı olmasına karşın Yahudi-Hristiyan din geleneği ve Aydınlanma gibi seküler geleneklerden unsurlar içerir. Bu din inananlarına ortak aşkın gayeler ve nihai anlamlar manzumesi sunarak vatandaşların ülkenin millî ve siyasî menfaatlerini korumayı bir ibadet/görev telakki etmelerine yardımcı olur. Her din gibi sivil dinin de ritüelleri vardır, ancak diğer dinlerden farklı olarak bu ritüeller mabetlerde değil siyasî arenada ve toplum içinde gerçekleşir. Bu ritüellerin, halk kitlelerinde kolektif bir gelenek, aidiyet, kimlik ve gurur bilinci uyandırmak ve bu bilinci canlı tutarak toplumsal entegrasyonu sağlamak gibi işlevleri vardır. 

“Amerika’da Sivil Din” başlıklı makalesinde Bellah, Amerikan başkanlarının göreve geldiklerinde halka yaptıkları konuşmaların (Inaguration Speech) bir analizini yaparak siyasetle dinin Amerika özelinde nasıl iç içe olduğunu ortaya koymaya çalışır. Ona göre, ister cumhuriyetçi ister demokrat olsun neredeyse tüm başkanlar Tanrı temasına sıkça vurgu yapar. Bununla birlikte, bu Tanrı kavramından ne anlaşılması gerektiği hususu vatandaşa bırakılmıştır. Zira, Bellah’a göre Amerikan halkı, ayırdında olmasa da özünde Tanrı’yı herhangi bir dinin sınırlı dogmalarıyla izah edilemeyen kültürel bir sembol olarak görür.

Bellah bu görüşlerine destek olarak Rousseau’nun sivil din görüşü ile Amerika’nın kurucu babalarının (founding fathers) uygulamalarındaki benzerliklere dikkate çeker. Rousseau sivil din dogmasını; Tanrı, öteki dünya telakkisi, erdemin mükâfatlandırılıp günahın cezalandırılacağı ilkesi ve dinî toleransın sürekliliği gibi temeller üzerine oturtmuştu.Durkheim de (ö. 1917) seküler törenlerin toplumsal fonksiyonları üzerinde durur. Ona göre pozitif kült törenleri gibi seküler törenlerin de toplumda coşkulu bir ortamın doğmasını ve bu ortamın devam etmesini sağlayıcı bir işlevi vardır. Benzer şekilde Bellah da millî bayramların ve önemli tarihî olayların ve şahsiyetlerin, hem bireyler üzerinde hem de toplumda millî dayanışmayı ve millî birliği sağlayıcı etkisi olduğunu savunur. İşte bunun adı sivil dindir. Görüldüğü gibi Bellah seküler törenler/millî bayramlar ile dinî törenler arasında bir fark gözetmeksizin tümünü sivil dini oluşturan unsurlar olarak kabul etmektedir.

Bellah’a göre bu sivil din Amerikan toplumunda işlevini etkili bir şekilde icra etmektedir. Bu noktada sivil dinle Amerikan kültürü arasında diyalektik bir ilişkinin olduğunu söylenebilir; sivil din, değerleri ve toplumsal sembolleri ile Amerikan tarzı bir hayatın doğmasına yol açarken Amerikan tarzı diyebileceğimiz hayat tarzı da bu “dinin” adeta bir uygulaması niteliğindedir. Bu dinin önemli işlevlerinden biri varlığıyla Amerikan toplumu içinde entegrasyonunu sağlamak ve sunacağı dünya görüşüyle de bu entegrasyonun devamını garanti altına almak ise bir diğer işlevi de Tanrı’nın gözetiminde (One Nation Under God) olması hasebiyle tüm dünya milletleri için bir örnek teşkil etmesidir.

Bellah’a göre Amerikan sivil dininin içeriği söz konusu olduğunda iki unsur öne çıkar. Bunlardan birincisi Amerikan-İsrail temasıdır. Buna göre, Musa nasıl Tanrı’nın emriyle İsrailoğullarını Mısır’dan kurtarıp “Vaat edilmiş Topraklar”a (Promised Land) götürdüyse kurucu babalar da Amerikalılara Amerika’yı Yeni İsrail (New Israel) olarak sunmak gibi bir görev üstlenmişlerdi.

İkinci unsur ise kurban temasıdır. Buna göre İsa nasıl tüm insanlık için kendini kurban etmişse her Amerikan vatandaşı ya da sivil dinin müntesibi de gerektiğinde hem kendinin hem de tüm insanlığın selameti için kendini kurban etmeye hazır olmalıdır. Ancak bu sayede bir millet doğar; her defasında yeniden doğar, kolektif bilinç ve dayanışma ruhu güçlenir ve böylece Tanrı’nın muradı gerçekleşir.

Toolin’in yaptığı içerik analizine göre Amerikan başkanlarının göreve başlama konuşmalarında yalnızca %10,4 gibi küçük bir azınlığı şu ya da bu formuyla yüce bir varlığa işaret etmemiştir. İçerik analizi yapılan 49 konuşmada yüce bir varlığa yapılan referans sayısı yaklaşık 150’dir. Bununla birlikte bu vurgunun derecesi toplumun içinde bulunduğu sosyal, siyasal ve ekonomik şartlara göre zaman zaman değişiklik gösterir. 

Bellah’ın Amerikan tarzı hayatı bir din olarak telakki etmesinin bir diğer nedeni de kardeşlik, adalet, görev duygusu ve özgürlük gibi cumhuriyet değerlerine ve erdemlerine yüklediği dinî anlamdır. Oysa bu erdemlerin Fransız İhtilali ve Aydınlanma ruhundan tevarüs edildiği kabul edilir. Fransız İhtilali ise büyük ölçüde monarşiye ve geleneksel dinî dogmalara karşı gerçekleştirilen bir harekettir.

Mezkûr değerlerden özellikle görev ve özgürlük değerleri önemlidir. Zira Amerika, günümüzde bile iç ve dış politikalarının meşruluğunu bu görev ve özgürlük temalarıyla sağlamaya çalışmaktadır. Washington’ın 1879 yılındaki konuşmasında da ifade ettiği üzere Amerikan başkanlığı “kutsal bir emanet”tir (Sacred Trust). Bu kutsal görevi yerine getirmenin başkana yüklediği görev; özgürlük, bağımsızlık ve demokrasiyi hem içeride hem de dışarıda garanti altına almaktır. Zikredilen iki temaya Toolin’in, başkanların konuşmalarına dayanarak eklediği “Amerika’nın Yazgısı” ve “Uluslararası Örnek Olma” temaları da dâhil edilebilir. Buna göre, Bellah’ın da iddia ettiği etiği üzere, Amerikalılar her zaman kendi cumhuriyetçi tecrübelerinin tüm insanlık için öneminin ve sorumluluğunun farkında olagelmişlerdir. En sık müracaat edilen temalardan biri olan bu temaya, içerik analizi yapılan konuşmaların 49’undan 45’inde yer verilmiştir. Buna göre, Amerikan tipi yönetimler yeryüzünde çıkarılmış en iyi yönetim biçimleri olarak kabul edilir; Amerika’nın kaderi de bu yönüyle tüm diğer milletlere örnek olmaktır. Bu anlayışın bir sonucu olarak, Amerika Birleşik Devletleri yeryüzünün her bölgesinde “barışı sağlama” yönündeki her türlü aktiviteye, büyük bedeller ödemeyi de göze alarak ya destek sağlar ya da bu aktiviteyi bizzat kendisi gerçekleştirir.

Fairbanks’a göre Bellah ve arkadaşlarının sunduğu şekliyle sivil dinin; kültür ya da ulus inşa etme, kültür onaylama ve Amerika’nın ulusal ve uluslararası faaliyetlerini meşrulaştırma gibi üç fonksiyonu vardır. Dolayısıyla Amerikan başkanları ne tür politikaları hayata geçirirse geçirsin, bunu Tanrı’nın bir buyruğu olarak yaptıklarına inandıklarını, tarihî ve güncel gelişmeler ışığında söylemek yanlış olmaz.

Amerikan sivil dininin teorisyenleri bunun bir din olduğunu gösteren başka örnekler de sunmaktadır. Örneğin Yahudi-Hristiyan geleneğinin en önemli sembollerinden olan Cennet, Melekler, İsrail, Haç ve Davut’un Yıldızı bunlardan yalnızca bir kaçıdır. Bununla birlikte, dinî hiçbir boyutu olmayan konular da Amerikan dininin kutsalları, ritüelleri olarak sunulmuştur. Şükran günü, Bağımsızlık Günü, Arlington Ulusal Mezarlığı gibi bazı zaman ve mekânlar kutsal telakki edilmektedir. Bunun belki de en uç örneği, Bağımsızlık Bildirgesi ve Amerikan Anayasası’nın, vatandaşların haklarını ve ayrıcalıklarını garanti altına alan yanılmaz ve kutsal birer metin olarak kabul edilmeleridir.

Millî olanla dinî olanı tespit etmenin imkânının araştırılması gerektiği aynı derecede önemli bir konudur. Bazı araştırmaların verilerine göre halkın önemli bir kesimi, dolaylı yoldan bile olsa, bir sivil dinin varlığından haberdar değildir. Zira sivil dinin kutsalları olarak kabul edilen değerlerin pek çoğu halk nezdinde seküler, millî değerlerdir ve hiçbir dinin ve mezhebin tekelinde değildir. Örneğin Bellah’ın “Amerika’nın tüm milletler için bir hürriyet timsali olması Tanrı’nın muradıdır.” ifadesi, seküler bir bakış açısıyla formüle edildiğinde “Amerika tüm milletler için bir hürriyet timsali olmalıdır.” şekline dönüşmektedir. Anlam aynıdır, ancak ikincisinde Tanrı iradesinden söz edilemez; dolayısıyla dinî bir içeriğe sahip değildir. Zira bu bir Amerikan değeridir. Benzer şekilde, Bellah’ın “İnsan hakları Tanrı’dan gelir.” ifadesi seküler bir anlam kazanarak toplum tarafından, “İnsan doğal haklara sahiptir.” formuna bürünmektedir. 

Bir toplumda dinle yoğrulmuş millî değerleri ve bu değerler sistemini bir din olarak kabul etmek mümkün müdür? Zira Sharpe’ın da ifade ettiği üzere bir dinin varoluşsal, entelektüel, kurumsal ve etik boyutları olmalıdır. Tüm bunların da ötesinde bir “dinin” din sayılabilmesi için o dinin önerdiği dünya düzeninin aşkın, doğaüstü yüce bir varlıkla ilişkilendirilmiş olması şarttır. C. Glock ve R. Stark, Religion and Society in Tension adlı çalışmalarında yalnızca doğaüstü referansları olan değer yönelimlerini dinî olarak incelemeye değer bulduklarını ifade etmektedirler. Stark daha da ileri giderek hangi formda olursa olsun dinin özünün aslında doğaüstü olanın bir evrensel arayışı olduğunu ifade eder. Doğaüstü olanı din tablosundan çıkardığınız vakit geriye spesifik olarak hiçbir şeye işaret etmeyen boş bir semboller sistemi kalır. Geride kalan şey ahlakî, ilham verici, entelektüel ve estetik yönden tatmin edici olabilir belki, fakat bu din olmayacaktır ve bunu tarif edecek yeni bir kavram geliştirilmelidir.

Yukarıdaki analizler göz önünde bulundurulduğunda, sivil din teorisinin farklı şekillerde de olsa sosyoloji, siyaset bilimi ve ilâhiyat alanlarının başat konularından biri olmaya devam edeceği anlaşılıyor. Konuyla ilgili çalışmalar her ne kadar farklı toplumlarda ortak sayılabilecek bir inanç birliğinin varlığına işaret ediyor görünse de sahip oldukları farklı sosyal, siyasal, dinî ve kültürel yapıları dolayısıyla hiçbiri Amerikan sivil dini olarak ele alınan oluşumla aynılık göstermez. Bununla birlikte, Weberci bir anlayışla, bir ideal tip olarak sivil din kavramının, farklı toplumların kendi tarihlerini ve siyasî yapılarını, kısaca varlık sebeplerini, nihai olarak algıladıkları “Varlık” karşısında nasıl yorumlayıp konumlandırdıkları hakkında karşılaştırmalı çalışmalar yapma noktasında araştırmacılara yardımcı olabileceği ise inkâr edilemez.

Kemal Ataman

Kaynakça

Ataman, Kemal. Sivil Din. Genişletilmiş 2. Baskı. Ankara: Sentez Yayıncılık, 2020.

Bellah, Robert N. and Phillip E. Hammond. Varieties of Civil Religion. San Francisco: Harper & Row, Publishers, 1980.

Bellah, Robert N. “Civil Religion in America.” Daedalus 96, Sayı: 1 (Kış 1967):1-21. 

Cristi, Marcela. From Civil to Political Religion: The Intersection of Culture, Religion and Politics. Ontario: Wilfrid Laurier University Press, 2001.

Durkheim, Emile. The Elementary Forms of Religious Life. New York: Free Press, 1965.

Fairbanks, J. David. “The Priestly Functions of the Presidency: A Discussion of the Literature on Civil Religion and Its Implications for the Study of Presidential Leadership.” Presidential Studies Quarterly 11, Sayı: 2 (Bahar 1981): 214-232.

Glock, Y. Charles and Rodney Stark. Religion and Society in Tension. Chicago: Rand McNally, 1965.

Hargrove, Barbara. The Sociology of Religion: Classical and Contemporary Approaches. Arlington Heights, Illinois: Harlan Davidson, Inc., 1989. 

Neuhaus, Richard John. “The War, the Churches, and Civil Religion.” Annals of the American Academy of Political and Social Sciences 387 (Ocak 1970):128-140.

Rousseau, J-Jacques. The Social Contract. New York: Hafner Publishing Co., 1947.

Sharpe, Eric. Understanding Religion. New York: St. Martin’s Press, 1983.

Stark, Rodney. “Must All Religions Be Supernatural?.” The Social Impact of New Religions içinde. Yay. Haz. Bryan Wilson. New York: Rose of Sharon Press, 1977. 159-177.

Toolin, Cynthia. “American Civil Religion From 1789 to 1981: A Content Analysis of Presidential Inaugural Addresses.” Review of Religious Research 25, Sayı: 1 (Eylül, 1983): 39–48.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi