SİYASAL KÜLTÜR

Ali Yaşar SARIBAY views1701

Siyaset bilimi açısından, yürürlükteki bir siyasal sistemin etkin şekilde işlemesini sağlayan kültür tipidir. Buna karşılık, siyaset bilimciler siyasal kültürü farklı şekillerde de tanımlamaktadır. Örneğin siyasal kültür denildiğinde, bazen bir ulusun siyasal gelenekleri veya kamu kurumlarına ruh veren özellikleri anlatılmaktadır. Bunun yanında siyasal hayata damgasını vuran, resmî olmayan kurallar ve o toplumda hâkim olan siyasal ideolojinin dile getirdiği amaçlar da siyasal kültür kavramı içinde düşünülmektedir. O kadar ki bu bağlamda, siyasal ön yargılardan üsluba, siyasal ruh hâlinden neyin meşru olup neyin meşru olmadığına varıncaya kadar birçok özellik siyasal kültüre atfedilmektedir.

Siyasal kültür, siyasal sistemin işleyişinde belli bir standartlaşma oluşturarak, toplum üyelerini o sisteme aidiyet hisleriyle donatıp kendilerini sistemin bir parçası olarak görmelerini sağlamada sembollere başvurur. Bunun için psikolojik bir temel ve bu temel üzerinde bir sembolik çatı kurulur.

Psikolojik temel, özneyi (birey aktörü) esas alır; bir ulusun siyasal hayatına dair o ulus bireylerinin tutum, inanç ve duygularının bütününün zeminidir. Bireylerin siyasal konulara ve meselelere dair tutumunu oluşturmaya katkıda bulunan üç etken sayılabilir: Bunlar “bilişsel”, “duygusal” ve “yargısal” etkenlerdir. Etkileşimleri de şu şekilde meydana gelir:

Birey; siyasal sistemin işleyişine, onun önde gelen siyasal şahıslarına; gruplara ve mevcut siyasal sorunlara dair belirli bir bilgiye sahip olabilir. Bu bilgi, hiç şüphesiz, bireyin bütün olarak sisteme uymasında tamamlayıcı bir parça işlevi görebilir. Öte yandan birey; sistemi, ailesinin ve/veya arkadaşlarının etkisiyle “duygusal” olarak benimseyebileceği gibi, bütünüyle benimsemeyebilir de. Nihayet, birey, sistemi moral bir değerlendirmeye ve/veya yargılamaya tâbi tutabilir. Söz gelimi bireyin demokratik normları, onu sistemin siyasal taleplere yeterli düzeyde yanıt vermediği sonucuna götürebilir veya ahlakî normları, kayırmacılığı kınamasına yol açabilir. Bireyin sisteme karşı tutumuna dair bu üç etken, birbiriyle ilişkili olarak işler: Sistemin bir değerlendirmesini yapmak için şüphesiz onun hakkında bazı bilgilere sahip olmak gerekir. Bu bilgiler duygularımız tarafından yönlendirilmiş olabilir. Nihayet bilgilerimiz de duygularımızı yönlendirebilir. 

Sahip olunan bilgi düzeyi, siyasal kültür tipini de belirler. Şüphesiz meseleye tersinden de bakılabilir: Siyasal kültür tipi, bilginin sahip olabileceği önem derecesini belirleyebilir, onun duygusal ve yargısal etkenlerle olan ilintisini yönlendirebilir. Psikolojik temelde üç siyasal kültür tipi yükselir: yöresel, uyruk ve katılımcı.

Yöresel nitelikli siyasal kültürde birey; köy, kabile veya mensup olduğu topluluk dışında siyasal sistem denen daha kapsamlı bir varlığın çok az farkındadır veya hiç farkında değildir. Dahası, bu tip kültürde birey kendisinin, ne siyasal sisteme yönelik muhtemel etkisinin ne de ona karşı yükümlülüklerinin bilincindedir.

Uyruk siyasal kültür tipinde birey, yaşantısında ulusal siyasal sistemin fiilî veya potansiyel etkisini idrak eder ve kendini onun bir parçası olarak görür. Fakat siyasal hayattaki rolü pasiftir. Politika tercihlerine göre; yönetime dair pozitif veya negatif beklentilere, rejim ve otorite hakkında meşruluk anlayışına veya ondan yabancılaşma duygusuna sahip olsa bile siyasal katılımcı vasfı göstermez.

Katılımcı siyasal kültürde ise birey, sistemin işleyiş sürecinin farkındadır ve katılım için fırsatların kullanımını değerlendirme yeteneğine ve dolayısıyla siyasal etkinlik duygusuna sahiptir.

Görüldüğü gibi, hangi tip siyasal kültür söz konusu olursa olsun, son tahlilde bireylerin hep tutum, inanç ve değerleri ön planda tutulmaktadır. Ancak bu, psikolojik temelin aynı zamanda bir gediğidir. Çünkü bir kültürden bahsedebilmemiz, bir kolektivitenin varlığını zorunlu kılar: Kültür, her şeyden önce, ulus, bölge, sınıf, etnik topluluk, formal organizasyon, parti gibi bir kolektivite bağına dayanır. Grup veya topluluk hayatının kolektif tasarımı veya temsili ise semboller aracılığıyla anlam kazanır. Semboller, bütünleştirici güçler olarak çalışır; dolayısıyla bireyleri birleşmiş bir bütüne birlikte bağlayarak, kolektivitenin ön koşulu olan dayanışmayı sağladığı gibi; toplum bireylerine karışık ve belirsiz gelen siyasal dünyayı anlamlandırmada ve kavramada da yardım eder. 

Sembolik çatı, bu anlamda zihni kurgular olarak insanlara anlamlandırma araçlarını sağlar; aynı zamanda topluluğun sahip olduğu özel anlamları (örn. siyasal kimlik gibi) ifade etmenin yollarını da belirler. 

Yukarıda vurgulandığı gibi sembollere yönelmenin hem duygusal hem de bilişsel boyutları vardır. Hatırlanırsa duygusal boyut, aktörün sembole yönelik duygularının yönünü ve yoğunluğunu; bilişsel boyut ise aktörde nesnenin çağrıştırdığı anlamı ifade etmekteydi. Aktör sembollere iki tür bilişsel anlam yükleyebilir: “bağımsız” ve “çağrışımsal”.

Bağımsız anlam, bir aktörün dış dünyaya ve onun işleyiş tarzına ilişkin içselleştirilmiş inançlarına ve değerlerine dayanır. Bunlar, toplumsallaşmanın ve hayat deneyimlerinin ürünüdür. Çağrışımsal anlam ise aktörün “ben kimim” sorusuna verdiği cevaptır. Bu bağlamda çağrışımsal anlam, aktörün referans noktası olarak kullandığı diğer aktörler ve gruplarla ilişkisinin doğurduğu konumların ifadesi olarak nitelenebilir. Dolayısıyla bir aktörün herhangi bir sembole yönelmesi, önemli derecede bilişsel nitelik taşıyorsa da sembole gösterilen bağlılığın ideolojik olduğu ileri sürülebilir. Bu anlamda ideoloji; sembolik kurgulamaların kolektif olarak paylaşılan anlamların ifade edilmesine ve aktarılmasına araç olarak hizmet eden bir alt-kategorisi sayılabilir. Öte yandan, ideolojinin moral yükümlülüklerin belirlenmesindeki rolü, onun inanç sistemi ile olan ilişkisini de tesis eder. Burada inanç sisteminden kasıt ise ögeleri arasındaki işlevsel karşılıklı bağlar sayesinde bir arada bulunan fikirlerin, değerlerin, kuralların ve tutumların oluşturduğu bütündür. 

Siyasal inanç sistemi denildiğinde de siyasete ilişkin inançların bütünü belirtilir. Siyasal inanç sistemleri aktörlere ne tür siyasal eylemin ahlakî veya haklı/meşru olacağı konusunda yol gösterir. Örneğin otoriteye itaat etmek için, onun eylemlerinin haklılığı veya yerindeliği aktörün inanç sistemi yardımıyla değerlendirilir ve bunun sonucunda aktör otoriteye itaate devam edip etmeyeceğini belirler. 

İnanç sistemi de bilişsel ve duygusal olmak üzere iki boyuta sahiptir. Bilişsel boyut; kapalı, yani kanıt ve tartışmalara tâbi olmayış veya açık, yani kanıt ve tartışmalara tâbi oluş şeklinde belirebilir. Duygusal boyut ise güçlü veya zayıf nitelikte olabilir. Şüphesiz bu iki boyut arasında sıkı bir bağlantı söz konusudur. Bu, siyasal inanç sisteminin tipini de belirleyici niteliktedir. Örneğin bilişsel boyutu kapalı, fakat duygusal boyutu güçlü olan bir siyasal inanç sistemi sabit; bilişsel boyutu açık, duygusal boyutu güçlü olan sistem ise sağlam tipe tekabül etmektedir. Öte yandan sabit tipte bir siyasal inanç ögesi katı, dogmatik, kanıta ve tartışmaya itibar etmeyen özellikler taşır. Esnek olmayan tip, hâlen tartışmaya ve kanıta itibar göstermesine karşılık düşük dinamizm gösterir. Sağlam tip, pekiştirir ama kanıt ve tartışmaya açıktır; dolayısıyla ilke olarak değişebilir özellik arz eder. Değişken tip ise zayıf bir özellik göstermekle beraber, kanıt ve tartışmaya açık olup değişebilirliğe sahiptir.

Son olarak “seçkin siyasal kültürü” ile “kitle siyasal kültürü” arasındaki farka değinmek gerekir. Bu önemli fark bilişi düzeyinde ortaya çıkar. Seçkinler, kitleye göre daha yüksek bir bilişi düzeyine sahiptir. Bu husus, kendini siyasal kültürün önemli bir boyutu olan inanç sisteminde özellikle gösterir. Seçkinlerin inanç sistemini meydana getiren ögelerin işlevsel karşılıklı bağları açık seçik bellidir. Oysa kitlenin inanç sistemi bu özelliği içermez. Bir başka deyişle, aktörün seçkinlik konumu düştükçe sahip olduğu inanç sisteminin yapısal bütünlüğü de azalmakta, dolayısıyla aktörün hangi düşünce ögesinin hangisiyle bağlantılı olduğu hususu belirsizleşmektedir. Sonuç itibarıyla da aktörün bilişi kapasitesi azalmakta ve dünya görüşü giderek daralmaktadır. Bu açıdan seçkinlerin inanç sistemlerinin (dolayısıyla siyasal kültürlerinin) daha “geniş”, kitleninkinin ise “dar” olduğu söylenebilir.

Buna rağmen belirtmek gerekir ki seçkinlerin rolünü bu şekilde tayin eden tek etken eğitim olmadığı gibi, inanç sistemlerinin çapı da değildir. Eğitim düzeyi daha düşük olan bir aktör; siyasete duyduğu ilgi sayesinde, siyasal olayları takip ederek, dolayısıyla sürekli ve düzenli siyasal faaliyette bulunarak eğitime benzer bir avantaj elde edebilir. Bu bakımdan eğitim düzeyinden bağımsız olarak güçlü bir inanç sistemine sahip olabilir. Kaldı ki seçkin tabaka da ideolojileri, inanç sistemleri, nihayet siyasal kültürleri bakımından kendi içinde, bir derece farklılığı gösterebilmektedir. Örneğin daha çok ideolojik seçkinlere rastlayabileceğimiz gibi, daha az ideolojik olanlarına da rastlayabiliriz.

Ali Yaşar Sarıbay 

Kaynakça

Dittmer, Lowell. “Political Culture and Political Symbolism. Toward a Theoretical Synthesis.” World Politics 29, Sayı: 4 (1977): 552-583.

Kalaycıoğlu, Ersin. Çağdaş Siyasal Bilim. İstanbul: Beta, 1984.

Patrick, Glenda M. “Political Culture.” Social Science Concept: A Systematic Analysis içinde. Ed. Giovanni Sartori. Beverly Hills: Sage, ١٩٨٤.

Sarıbay, Ali Yaşar. Global Bir Bakışla Politik Sosyoloji. İstanbul: Sentez, 2016.

Sartori, Giovanni. “Politics, Ideology and Belief System.” American Political Science Review 63, Sayı: 2 (1969): 398-411.

Turan, İlter. Siyasal Sistem ve Siyasal Davranış. İstanbul: Der, 1996.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi